AP seçimlerindeki aşırı sağın zaferi ve Rusya-AB ilişkileri
Merve Suna Özcan, AP seçimleri sonrasında şekillenen Avrupa'nın Rusya ile ilişkilerinde olası değişikliklere dikkat çekiyor.
Doç. Dr. Merve Suna Özel Özcan / Açık Görüş
Avrupa'da aşırı sağın Rusya sınavı
Şubat 2022'de başlayan Rusya-Ukrayna Savaşı uluslararası alanda Batılı ülkeleri, Rusya karşısında konumlandırdı. ABD ve Avrupa ülkelerinin, Rusya'ya karşı başlattığı yaptırımlar devam ederken, uluslararası alanda Rusya'nın yaptırımlara karşı alternatif adımları ve konjonktürel gelişmeler, Batı'nın hedeflerini zayıflatmaktadır. Özellikle Rusya'nın, Afrika ve Avrasya bağlamında ilişkileri önemli alternatif alanlar yaratırken yaptırımların sınırlarını da zorlamaktadır. Bu bağlamda, Avrupa Birliği'nin yasama kanadı açısından önemli olan Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinin sonucu Batı'nın Rusya politikasına nasıl etki edecektir? sorusu gündemdedir. Bize bunu sorduran, Avrupa Birliği içinde aşırı sağın elde ettiği başarının, Rusya politikasını değiştirme gücüdür. Macaristan'da iktidardaki popülist Fidesz Partisi ve iktidarın dış politik yaklaşımı bu konuda örnektir. Bilindiği gibi geçtiğimiz yıl Çin'de gerçekleşen Macaristan Başbakanı Viktor Orban ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin görüşmesi, Avrupa ülkeleri tarafından eleştirildi. Özellikle NATO ve AB ülkelerinin Rusya yaptırımlarında ortak hareket etmesi konusunda Macaristan bir çatlak yaratmaktadır. Dolayısıyla Rusya'nın, Avrupa'da sadece Macaristan özelinde değil Avrupa'da aşırı sağ ile ilişkileri dikkat çekicidir.
Yükselen aşırı sağ
Avrupa tarihinde aşırı sağ her daim kendini gösteren bir hareket olmuştur. Buna en önemli örnek şüphesiz İkinci Dünya Savaşı dönemidir. Peki bu dönemde faşizm, ırkçılık ve milliyetçilik neden Avrupa'yı etkisine almıştır? En önemli nedeni şüphesiz iktisadi ve sosyo-kültürel anlamda yaşanan sorunlardır. Özellikle İtalya ve Almanya başta olmak üzere sistemde var olan refah yoksunluğu,ideolojik olarak toplumları yönlendirmiştir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında bu ideolojik etki azalmıştır ve aşırı sağın gücü de gerilemiştir. İktisadi sorunların sosyo-kültürel anlamda yarattığı etkinin de bunda büyük payı vardır.
Yeni uluslararası sistemde yaşanan değişim, ABD liderliğinde tek hegemonlu ve liberal demokratik zaferi ortaya çıkarırken özellikle SSCB sonrasında geride kalan bölgelerde çatışma alanları ve göç dalgaları olmuştur. Nitekim tekrar aşırı sağın güçlenmeye başladığı dönem 2000 sonrasıdır. Soğuk Savaş'ın akabinde göçmen ve ötekiler, aşırı sağ için hedef kitle olmaya başlamıştır.
11 Eylül saldırıları akabinde artan uluslararası terörizm ve gittikçe yükselen İslamofobi bu yeni dönemin önemli arka planlardan biridir. Biz ve öteki ayrımı ile yabancı düşmanlığının Müslümanlara odaklandığı görülür. Avrupa'da aşırı sağ göçmenler nedeni ile "işlerimiz elimizden alınıyor" söylemlerini arttırmıştır. İktidar partilerin elitleri de yozlaşmış ve kendi halkını korumayan kitleler olarak gösterilmeye başlanmıştır. Nitekim 2010 akabinde hızla güçlenmeye başlayan aşırı sağa destek, 2023 yılında Hollanda'da aşırı sağ popülist Geert Wilders liderliğindeki Özgürlük Partisinin (PVV) seçimlerde elde ettiği başarı ile üst noktalara taşınmıştır. Elbette tek örnek Hollanda değildir. Almanya'da AfD, Fransa'da Ulusal Cephe/Birlik, İtalya'da neo-faşist hareketlere dayanan İtalya'nın Kardeşleri (FdI), Polonya'da Hukuk ve Adalet Partisi (PİS) gibi pek çok parti gittikçe destekçilerini artırmaktadır. Son örnek Avrupa Parlamentosu seçimlerindeki aşırı sağın başarısıdır.
27 Avrupa Birliği üyesi devlette halk, 720 temsilciyi seçmek için oy kullandı. Sonuç ise Fransa'da erken seçim kararı, Belçika Başbakanı De Croo görevinden istifası oldu. Elbette Almanya'daki iktidar eleştirileri de unutulmamalı. Yeşiller ve sol grupların yerini aşırı sağ aldı.
Orban ve Le Pen etkisi
Avrupa Parlamentosu seçimleri ile ortaya çıkan tabloda; Avrupa şüpheciliğine sahip göçmen ve küreselleşme karşıtı, aşırı sağ partilerin AB politikasını şekilleneceği görülüyor. Öte yandan Rusya ile aşırı sağ ilişkilerinin benzer yönleri olduğu kadar farklılıkları da var. Vladimir Putin özellikle sağ kimliğin önemli bir örneği konumunda. Bu açıdan aşırı sağ etkisi sadece ülkede değil, dünya çapındaki nüfuzu bağlamında da görülmelidir. Aşırı sağın koruma güdüsü toplum ve devlet üzerine odaklanmaktadır. Bu açıdan Vladimir Putin'in işaret ettiği pek çok konu doğrudan aşırı sağ söylemlerin merkezindedir. Putin'in geçtiğimiz aylarda ulusa sesleniş konuşmasında, aile ve geleneksel değerlere olan vurguları önemlidir. Aşırı sağın özellikle aile ve değerler konusuna ortak görüşü Rusya ile benzer olsa da, biz Avrupa'da aşırı sağın Rusya konusunda ortak bir zeminde olduğunu söyleyemeyiz.
Aşırı sağ Rusya konusunda yarılmış durumda. Fransa'da Le Pen ve Macaristan da Viktor Orban, Rusya konusunda ortak yaklaşıma sahip. Bu iki liderin Putin ve Trump ile olan ilişkileri dikkat çekici.
Öte yandan İtalya'nın aşırı sağ yaklaşımında Rusya'dan ziyade NATO etkisi önemlidir. Keza Polonya'nın da NATO ve Ukrayna desteği düşünülür ise Rusya ile ilişkilerde AB'nin politikalarından büyük bir farklılık olmayabilir. Fakat en önemli konu Avrupa'da artan Ukrayna desteğine karşı duruştur. Buna örnek Fransa'daki çiftçi hareketidir. Ukrayna'dan alınan tarım ürünleri çiftçiyi zor durumda bırakmıştır. Bu durum Le Pen'in, Macron karşısında gücünü arttırmıştır. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde, Rusya politikasında tam anlamı ile hızlı bir değişim yaşanmayacak olsa da, Avrupa'da aşırı sağ, uzun vadede kendini Ukrayna konusunda sınayacaktır.
HABERE YORUM KAT