Anzaklar ya da Kürtler veya Mustafa Kemal ya da Erdoğan
Bir okurum hatırlattı. Uzun bir mail atmış, ben de özetleyerek, bu ilginç yorumu sizlerle paylaşmak istedim..
1934 yılında Mustafa Kemal’in Anzak askerlerinin analarına hitaben yazdığı ileri sürülen, Albay Şamil Özdağ’ın “şafak ayini töreni”nde Türkçe olarak, Binbaşı Şakir Çiçek’in de İngilizce okuduğu mektuptan sözetmek istiyorum.. Biliyorsunuz 1914 sonrası Çanakkale Savaşı’nda on binlerce, hatta yüzbinlerce şehid vermemize sebeb olan bir savaş bu. Bugün Avustralya ve Yeni Zelanda askerlerinin savaş esnasında öldürüldüğü Anzak koyunda, Gelibolu savaşlarının yaşandığı yerde, her yıl 25 Nisan’da törenler düzenleniyor..
Mustafa Kemal ne diyordu bu savaştığımız insanlar için, hatırlayalım: “Uzak memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar; burada dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar; gözyaşlarınızı dindiriniz, evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler. Rahat rahat uyuyacaklardır. Bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.” (Kaynak, Anadolu Ajansı)
Mustafa Kemal’in, “kanını döken kahramanlar” olarak nitelendirdiği, “bağrımıza bastık” dediği, “Mehmetçiklerimizle yan yana, koyun koyunasınız” sözleri ile tanımladığı, “onlar artık bizim evlatlarımız” olarak tarif ettiği “Avustralya ve Yeni Zelanda askerleri”dir. Yani topraklarımızı işgal etmek amacıyla gelen, savaş esnasında 45 bin Mehmetçiğimizi şehit eden emperyalist ülkelerin savaş esnasında öldürülen düşman askerleri için söylüyor. Ve devam ediyor: “Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar, gözyaşlarınızı dindiriniz”. “(Onlar) artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.”
Aradan 75 yıl geçti. Bugünkü mevcut iktidar Mustafa Kemal’in de belirttiği gibi “anaların akan gözyaşlarını dindirmek amacıyla” “demokrasi açılımı” adı altında bir projeyi hayata geçirmek için bazı çalışmalar başlattı. Ancak inanılmaz bir tepki gördü..
Biz Ermeni sorununu da aynı tarihlerde yaşamadık mı? Kürt sorunu daha yakın bir tarihli.. Alparslan Anadolu’yu yurt edinirken Kürtlerle, diğer Anadolu halkları ile birlikte hareket etmedik mi? Bu insanların Anzaklardan, İngilizlerden, Fransızlardan geri kalan yanı ne? Bu toprağın çocukları olmaları mı?
Kaldı ki, İngilizlerle, Fransızlarla Yunanla, daha sonra “müttefik” olduk, “kardeş” olduk, “dost” olduk!. Peki bu toprağın çocukları ile niye olmayalım!? Kaldı ki, kimse suçlularla birlik olmaktan söz etmiyor. Bir halktan, bir topluluktan söz ediyoruz. Bu insanlar doğdukları ana- babayı, doğdukları toprağı kendileri mi seçtiler?. Niçin sokaktaki insanları, yabancıların, terör örgütlerinin kucağına itiyor ve onları, suç örgütlerinin yalanlarına inanmaya mecbur bırakıyoruz? “Rakıyı içince anlıyordunuz Yunanla kardeş olduğunuzu”, peki “Kürtlerle kardeş olduğunuzu” anlamak için/anlatmak için ne yapmanız/ne yapmamız gerekiyor?.
Henüz demokratik açılımın içeriği bile belli olmamasına rağmen, iktidarı ihanetle suçladılar. Lütfen Baykal. Lütfen Bahçeli! Hayır, kan ve gözyaşlarının arkasına saklanmayın.. İşe bakar mısınız, Başbuğ, Kürt adını bile ağzına almaktan kaçınıyor.. Hadi koruduğunuzu söylediğiniz değerlerin bânisinin Anzaklar için yaptığını siz de Kürt kardeşleriniz için yapın!
Kaba hatları ile Başbakan, Mustafa Kemal’in İngilizler, Fransızlar, Anzaklar için söylediğinden başka bir şey söylemiyordu ki!. İkisi de aynı konuya vurgu yapıyor, “Anaların akan gözyaşları dinsin”den başka bir şey demiyordu ki! Hainlik bunun neresinde idi? Türk ve Kürt analarının akan gözyaşları, emperyalist düşman ülkelerin askerlerinin analarının akıttığı gözyaşından daha mı değersizdi?
Mustafa Kemal’in, düşman Anzak askerlerinin analarına “Evlatlarınız bizim bağrımızdadır” demesini alkışlayanların, mevcut iktidarın, suç işlememiş PKK’lıları dağdan indirmek amacıyla yasal düzenleme yapmasını ihanetle suçlamasının bir anlamı olabilir mi?
Mustafa Kemal’in “düşman Anzak askerleri” için, “Bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuştur” demesini hoşgörü ile karşılayanların, “kendi vatandaşlarımız olan, düşman değil / suç işlemiş olsalar dahi (kaldı ki, bunu derken bir kardeş dağda, bir diğeri askerde olan bir trajediden söz ediyoruz) PKK’lıları, günahkar, suçlu da olsa, “bu ülkenin evlatları” olarak kabul etmemizin ne sakıncası olabilir? O insanları suçtan döndürmek için böyle bir girişimi engellemek kimin işine yarar?
Mail sahibi soruyor: “Bu ülkenin bekası, bayrağın inmemesi, ezanın susmaması için Çanakkale’de Türk Mehmetçiklerle beraber omuz omuza düşmana karşı savaşırken şehit düşen Kürtlerin torunlarını affetmekten neden bu kadar rahatsız olunur?. ‘Kürt vatandaşlar bizim kardeşimizdir’ diyenler, terörist olsalar bile kardeşlerinin çocukları ile kucaklaşmaktan neden kaçarlar? Kendilerinden PKK’lı teröristleri Anzak askerleri gibi kahraman ilan etmelerini isteyen yok ki. Ancak hain de olsalar en azından bu savaşın bitmesi, akan kanın durması için iyi niyetle el uzatılmasına neden savaş açılır anlamış değilim. Kurtuluş savaşında Urfa’yı ‘Şanlı’, Maraş’ı ‘Kahraman’, Antep’i ‘Gazi’ yapanların içerisinde Kürtler yok muydu? Bir ülkenin vatandaşlarından bazıları hata yapamaz mı? Kandırılamaz mı? Suç işleyemez mi? Devletin görevi bunları topluma kazandırmak değil midir? Şimdi bazıları Atatürk’ün bu sözleri öldürülmüş düşman askerleri için söylediğini iddia edebilir. Doğrudur da, ancak öldürülmüş bir PKK’lının cenazesini belediye aracı ile taşıttı diye Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir hain ilan edilip, hakkında soruşturma başlatılmadı mı? Burada söylemek istediğim şu, birileri bu savaşın devamından yana görev yapıyor.”
Evet, evet birileri kanın devamını istiyor. Çünkü aynı toprağın çocuklarının kanları ve gözyaşları üzerine kendilerine iktidar ve servet arayanlar ve bizi bize kırdıran asıl suçlular, gerçeğin ortaya çıkmasından korkuyorlar ve bulanık sularda balık avlamaya devam etmek istiyorlar..
Birileri dağdaki teröristlerin, PKK’nın bitirilmesini istemiyor. Gerçek şu ki;
1- Birileri Ergenekon’un bitirilmesini istemiyor. Silahlı gücünü kaybetmekten korkuyor. PKK ile olan bağlantılarının açığa çıkmasından endişe ediyor.
2- Ergenekon’un avukatlığına talip olan Baykal ve CHP, Bahçeli ve MHP hatta DTP istemiyor. Kendi yapamadıklarını bir başkasının yapması ve terör ve irticanın bitmesi halinde siyasi ömürlerinin sona ereceğini düşünüyor olabilir.. Cumartesi aileleri ve şehid ailelerinin gözyaşları olmadan birilerinin siyaset yapması çok kolay olmasa gerek.. Birilerinin siyaset çarkı, kan ve gözyaşı yakıtı ile dönüyor çünkü.
3- Ergenekon’a destek veren bazı holding ve media patronları istemiyor. Mafia, uyuşturucu tüccarları, petrol kaçakçıları, yabancı istihbarat örgütleri istemiyor. Servetlerine servet katmanın ancak çatışmaların ve savaşların devam ettiği topraklar üzerinde mümkün olacağını biliyorlar. Bu nedenledir ki 200 gündür Cem’in testeresini gündemden düşürmezken, yüzlerce el bombasından, lav silahlarından, uzun namlulu silahlardan ve faili meçhul cinayetlerden söz etmiyorlar.
4- Kısacası media, mafia, sermaye, siyaset, bürokrasi ve STK’ların içindeki derin devletin uzantıları istemiyor. Deşifre olmaktan ve hesap sorulmasından korkuyorlar.. Artık biliyoruz, Maraş’ın, Çorum’un, Sıvas’ın, Başbağlar’ın, faili meçhullerin arkasında kimler var! Korkularının, suçları kadar büyük olduğunu da biliyoruz..
Oysa korkunun ecele faydası yoktur..
Selam ve dua ile.
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT