Annan'dan Esed'e İnsan Doğrama Mühleti
Baas rejiminin Annan Planı'nı kabul etmesi, katliamlarda zaman kazanmak ve uluslararası platformda meşru muhatap kabul edilme fırsatını kaçırmamaktan kaynaklanıyor.
Ahmet Varol, Kofi Annan’ın BM ve Arap Birliği temsilcisi sıfatıyla Baas rejimine 10 Nisan’a kadar verdiği mühleti yorumluyor:
İnsan Doğrama Mühleti
Bu günlerde Suriye'yle ilgili olarak gündemi en çok meşgul eden konuların başında BM ve Arap Birliği temsilcisi sıfatıyla olaylara müdahale eden ve görünüşte bir çözüm formülü üreten Kofi Annan'ın ismine nispet edilen "Annan Planı" ile İstanbul'da geçtiğimiz Pazar günü gerçekleştirilen Suriye'nin Dostları toplantısı yer alıyor.
İstanbul'da Hilton Otel'de düzenlenen Suriye'nin Dostları toplantısının da ana gündem maddesini Annan Planı oluşturuyordu. Anladığımız kadarıyla bu toplantıda Suriye halkının özgürlük mücadelesine fiili destek ve halkın kendini savunma imkânlarının artırılması konusunda neler yapılabileceği üzerinde durulması yerine Annan Planı'nın hayata geçirilmesi konusu üzerinde yoğunlaşıldı.
Eski BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın Kıbrıs meselesiyle ilgili de bir çözüm planı bulunduğundan Kıbrıs konusunda da uzun süreden beri konuşulan ama henüz hayata geçirilemeyen ve bir çözüm formülü olamayan "Annan Planı" var. O yüzden ikisini birbirinden ayırabilmek için Suriye'yle ilgili Annan Planı demek lâzım. Ama bu günlerin gündemi Suriye olduğundan ilk etapta akla gelecek de odur.
Diktatör Beşşar görünüşte planı kabul etti. Kabul etmesi ise en başta, kendisine verilen mühletten sonra çatışma alanlarından askerlerini çekmeye razı olması anlamına geliyor.
Oysa bu plan kısa vadede katil Baas rejimine insanları katletmeye devam etmesi için bir mühlet tanınması, orta vadede formülün hayata geçirilmesi konusunda uluslararası güçlerle Baas rejiminin masaya oturmasının sağlanması suretiyle bir bakıma özgürlük mücadelesi veren halkın ve direniş hareketinin ikinci plana itilmesi, uzun vadede ise sistemi yeniden meşrulaştırmak suretiyle üzerinde ittifak edilecek çözüm formülünün uygulamaya geçirilmesi yetkilerinin mevcut sisteme verilmesi anlamına geliyor.
Baas rejiminin planı kabul etmesiyle birlikte ona askerlerini çekmesi için bir mühlet tanındı. Bu askerler orada sadece kontrolü ellerinde tutuyor olsalardı belki mühlet tanınmasının bir anlamı olurdu. Oysa bu askerler oralarda günde ortalama yüz kişiyi katlediyor, ev yıkıyor, silahlı gerillalarla silahsız savunmasız insanlar arasında hiçbir ayrım yapmadan kundaktaki bebekleri bile öldürmekten çekinmeksizin hunharca katliam yapıyorlar. Dolayısıyla onlara mühlet tanımak, "size verilen sürenin dolmasına kadar öldürmeye devam edebilirsiniz" demek anlamına gelir. "Mühlet tanınmazsa ne değişecek, öldürmeye son verecekler mi?" diye soru sorulabilir. O zaman en azından vahşi katliama onay verilmemiş olur. Çünkü öldürmeye, böylesine vahşete izin çıkarılamaz. Katliamın önüne geçememek ile geçmemek, onaylamak, devam izni vermek farklıdır.
Planın birinci maddesinde "Suriye halkının istek ve endişelerine yanıt sunacak Suriye öncülüğünde bir siyasi süreç" başlatılması isteniyor. Burada "Suriye öncülüğünde" denirken kastedilen hâkim sistem yani Baas rejimidir. Bu da Baas rejiminin "meşru muhatap" kabul edilmesi anlamına gelir. Oysa bu rejim Suriye halkı nazarında meşruiyetini tamamen kaybettiği gibi korumak zorunda olduğu cana, mala ve ırza bizzat kendisi tecavüz ettiğinden hukuki açıdan da meşruiyetini tamamen kaybetmiştir. Devletin ana görevi yönettiği toplumun canını, malını ve ırzını himaye etmektir. Eğer bunlara bizzat kendisi tecavüz ediyorsa işgal yönetiminden farkı yoktur. Canlarına, mallarına ve ırzlarına tecavüz ettiği insanları temsilen masaya oturma, onlar adına bir çözüm üretme faaliyetine katılma yetkisine sahip olamaz.
Devamındaki tüm maddelerde kullandığı "yetkililer" ibaresiyle, bugün artık Suriye'de bir işgal gücü niteliği kazanan Baas diktasını "meşru muhatap" kabul ettiğini ortaya koyan formülün birinci maddesinde dikkat edilirse "halkın istek ve endişelerine yanıt sunacak bir Suriye'nin öncülüğü" isteniyor. Oysa halk zaten bu sistemin hâkimiyetinin sürmesinden dolayı endişelidir ve bu yönetimin tamamen gitmesini istemektedir. Bu durumda işgalci konumunda ve her gün yeni katliamlar gerçekleştiren bir dikta rejiminin halkın istek ve endişelerine yanıt sunması mümkün müdür?
Baas rejiminin Annan Planı'nı kabul etmesinin de zaten katliamlarda zaman kazanmak ve uluslararası platformda meşru muhatap kabul edilme fırsatını kaçırmamaktan başka bir şey olmadığı ortadadır.
YENİ AKİT
HABERE YORUM KAT