Ankara’nın ‘renkli Almanya’ ile sınavı
Alman federal seçimlerinde sosyal demokrat SPD’nin hezimete uğramasından sonra Merkel’in yeni koalisyonu seçimin esas galibi liberal Hür Demokrat Parti (FDP) ile kuracağının anlaşılması Türkiye’de “AB üyeliği iyice zor girdi” diye yorumlandı.
Hans Dietrich Gencher ve Klaus Kinkel’den sonra Almanya’nın yeni Hür Demokrat Dışişleri Bakanı olmasına kesin gözüyle bakılan partinin 47 yaşındaki lideri Guido Westerwelle’in Türkiye’nin AB üyeliğine geçmişte pek sıcak bakmadığı biliniyor.
Ama onun gerekçeleri Merkel’inkiler gibi Hıristiyan değerler üzerinden değil liberal değerler üzerinden.
Westerwelle, Türkiye’nin darbe sicilini, zayıf insan hakları karnesini gerekçe göstererek Türkiye’nin AB’ye henüz hazır olmadığını söylemiş ama reform sürecinin devam etmesi için Türkiye’nin küstürülmemesi gerektiğini savunmuştu.
Son seçimlerde bu söylemini iyice yumuşatıp, ‘Türk açılımı’ yapan Hür Demokratlar, Meclis’e bir de Türk vekil soktular (Fatsalı Serkan Tören).
Yani Merkel ile zor bir dört yıl daha geçirecek AKP hükümetinin Türkiye’nin AB üyeliğiyle ilgili Westerwelle ile daha çok paslaşması ve sık sık görüşmesi gerekecek.
İşte tam bu noktada bir kriz çıkabilir. O krize geçmeden önce Almanya’nın bu yeni siyasi yıldızının hikâyesine biraz daha yakından bakalım.
***
Westerwelle Almanya’da çok popüler bir siyasi figür. Pek bir dertleri kalmadığı için iyice apatik (siyasete ilgisiz) olmuş Almanlar için eğlenceli bir yeni siyasi kampanya tarzı geliştirdi ve kendi ‘funatik’lerini yarattı. Vergileri düşürme vaadi zengin Almanları cezp etti. Büyük burjuvazi ve onların lobi grupları arkasında. Hatta siyasi gözlemciler AKP gibi muhafazakârlıktan gelen bir dayanışmacılıkla halkı elinde tutabilen, sendikaları da sosyal demokratlarla durduran Merkel’in başına yeni koalisyon ortağının bu neo-liberal ajandasının çok iş açacağını söylüyor.
***
Hür Demokratların gençlik örgütlerinden yetişme çekirdekten bir liberal olan Westerwelle için partinin başına geçtiği 2002’de işler çok daha parlak başlamadı aslında. Partinin önde gelen figürlerinden biri olan Jurgen Möllemann’ın “Ben de kendimi korumak için Filistinli intihar bombacıları gibi yapardım” diye özetlenebilecek açıklamasının ardından partiye karşı yükselen ve Almanya’da şeriatçı, bölücü gibi bir küfür olan anti-semitik suçlamalarını göğüslemek ona düştü. Tartışmalar, iyi bir paraşütçü olan Möllemann kaza mı intihar mı olduğu hâlâ belirlenmeyen şüpheli ölümüyle ancak sönebildi.
Almanların gözünde Westerwelle’yi mert ve güvenilir bir lider yapan ise eşcinselliğini açıkça yaşaması oldu dersek abartmış olmayız. (O kadar ki eşcinsel liderin oy getirdiğini gören SPD’nin başına da başarısız hetero başkanlardan sonra eşcinsel Berlin Eyalet Başkanı Klaus Wowereit’in getirilmesi bekleniyor.)
Westerwelle bir işadamı olan sevgilisi Michael Mronz’un elini tuttu ve Hıristiyan Demokrat Merkel’in doğum günü partisine gitti. Bununla da yetinmedi. Alman Cumhurbaşkanı ve eşinin verdiği davete de eşiyle icabet etti. Seçim kampanyasında Mronz ile birlikte halkı selamladı, kazanınca onunla birlikte sahneye çıktı.
Büyük ihtimalle bundan birkaç ay sonra da Türkiye’ye onunla birlikte gelecek.
Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu Westerwelle ile Türkiye’nin AB üyeliği için görüşürken yan masada Hayrünnisa Hanım ve Sara Hanım, Bay Mronz ile sohbet edecek, onu yanlarına alıp Sincan Yetiştirme Yurdu’nu ziyaret edecek ya da Olgunlaşma Enstitüsü defilesini izleyecek.
Yani Türkiye’nin AB’ye üye olmasını sahiden istiyorsa fazla erkek kalan Ankara bu renkli Avrupa’ya kendini alıştırmaya başlamalı.
Peki ya Türkiye’nin AB üyeliğine insan hakları perspektifi ile soğuk duran Westerwelle Türkiye’den eşcinsellerin haklarında da açılım isterse? Ya eşsiz davetten çok çeken AKP’liler Westerwelle’yi Ankara’ya eşsiz davet ederse?
TARAF
YAZIYA YORUM KAT