Ankara Özgür-Der Piknik Düzenledi
Özgür-Der Ankara Şubesi geleneksel doğa buluşması ve pikniği Çubuk Baraj Gölü Havzası’nda gerçekleştirildi.
Özgür-Der Ankara Şubesi tarafından düzenlenen ve her yıl Mayıs ayı sonu, Haziran ayı başında gerçekleştirilen Geleneksel Doğa Buluşması ve Pikniği hafta sonu Çubuk 2 Baraj Gölü’nde yapıldı.
Haksöz Dergisi Yazarı Hamza Türkmen, Özgür-Der Ankara Şubesi Üyeleri, üniversite öğrencileri ile çok sayıda davetli katıldı.
Sabah erken saatlerde Baraj Gölü’nde kahvaltı ile başlayan piknik Özgür-Der Ankara Şubesi Başkanı Abdurrahman Çeliker’in Davetli misafirlere hitaben yaptığı açılış konuşmasıyla devam etti. Konuşmasında Çeliker: Öncelikle davetimizi kabul edip bizimle bu güzel ortamı paylaşmak üzere buraya kadar gelen siz değerli kardeşlerimi selamlıyor ve hepinize hoş geldiniz diyorum.
Özgür-Der’in geleneğe dönüştürdüğü piknik programı Müslümanların kalplerini birleştirmek, birbirleri ile kaynaşmak amacına yönelik olarak düşünülmüş inşallah hayırlara vesile olacak bir programdır. Elbette ki sadece gezmek doğayla buluşmak tek başına bir amaç değildir. Bir araya gelen Müslümanlar bulundukları her ortamı kendileri için yararlı ve hayırlı bir amaca dönüştürmek durumundadırlar. Biz de bu gayeyle Türkiye’de son günlerde yaşanan olaylarla ilgili bir gündem değerlendirmesi yapmak ve bu değerlendirmelerden lehimize bir sonuç çıkarmak durumunda olduğumuz bilincindeyiz. Müslümanlar olarak bu olayları nasıl okumalıyız ve nasıl bir duruş sergilemeliyiz? Bunu bilme anlama ve gereğince davranmak sorumluluğundayız.
İşte bunun için olayların gerek medyadan ve gerekse mahallinde bulunması itibariyle yakından takip ettiğine inandığımız, analizlerinin faydalı olduğunu bildiğimiz Araştırmacı Yazar Hamza Türkmen’in gündeme ilişkin bir değerlendirme yapmasını rica ediyor sözü Hamza Türkmen Abimize bırakıyorum dedi ve konuşmasını noktaladı.
Ardından söz alan Hamza Türkmen Türkiye’de son günlerde Gezi Parkı Eylemleri olarak birtakım medya sermaye çevreleri ve Ergenekon denilen derin ve karanlık güçler tarafından gündemde tutulmaya çalışılan anarşik ve maksatlı olaylara ilişkin Haksöz Dergisi Yazarı Hamza Türkmen bir değerlendirme konuşması yaptı.
Türkmen konuşmasına Gezi Parkının yayalaştırma çalışmaları nedeniyle orada bulunan 12 ağacın sökülerek başka bir alana nakledilmesi olayı üzerine 31 Mayıs - 1 Haziran tarihlerinde eş zamanlı olarak başta reyhanlı olmak üzere, birtakım çevreler tarafından Türkiye’nin birçok ilinde aynı anda maksatlı olduğu devam eden günlerde net bir şekilde ortaya çıkan yakıcı, yıkıcı, talan edici, halkı sindirmeye, yıldırmaya ve Erdoğan hükümetini ağaç katili doğa katili göstermeğe, Hükümeti bir an önce yetkilerini sokağa devredip istifa ettirmeğe yönelik protestolara dönüştü.
Hamza Türkmen, 31 Mayıs 2013 tarihinden itibaren “Her Yer Taksim, Her Yer Direniş!” çağrılarıyla ülke sathına yaygınlaştırılmaya çalışılan protestolar, Başbakan Erdoğan’ın sürekli tekrarladığı gibi bir avuç “marjinal”in veya bir avuç “çapulcu”nun eseri değildir. Gezi Parkı olaylarını sürekli canlı yayınla aktaran ve canlı yayınlarda protesto eylemlerine davette bulunan Halk TV’nin ve Ulusal TV’nin etki gücü asla küçümsenmemelidir dedi.
Daha sonra Türkmen, TKP, ÖDP, ADD, ÇYDD, İP, TGB, SDP, KESK gibi organize Kemalist ve sosyalist gruplar yanında, çağrıcılardan olan ve birçok ilde örgütlü bulunan CHP tabanı içinde konuşlanmış bulunan HALKEVLERİ, Gezi parkı olayının gizli tezgâhlayıcıları ve fakat açık destekçileri olarak karşımızda durmaktadır diyen Hamza Türkmen, Hükümet politikalarını genellikle tasvip eden TV 24, TVNET, Ülke TV, A Kanal, Kanal A, Kanal 7, TGRT Haber, Beyaz TV, Hilal TV gibi televizyon kanallarının, Taksim gösterileriyle ilgili nasıl bir politika izleyecekleri konusunda kafaları karışan yönetici ve muhabirlerinin ortaya koydukları yaklaşımlar, Türkiye’deki muhafazakâr kesimin hala manipüle edilebilir konumlarından ve anlayışlarından kurtulamadıklarını göstermesi açısından üzüntü vericidir. Diyen Hamza Türkmen Bu kanalların 1 Haziran’da Taksim’de yürüyen 10 binlerce protestocunun söylemlerini ekranlarına taşırken; Fatih’te Mescid-i Aksa ve Mavi Marmara şehitleri için yürüyen 10 binlerce Müslüman’ın görüntülerini ekranlarına taşımamaları, haber yapmamaları veya arka sıralardan haber yapmaları ve haberde de bu yürüyüşten “yüzlerce kişi” diye bahsetmeleri, dindar kesime hitap eden medya yöneticilerinin ve habercilerinin ne kadar basiret ve tutarlıklık sahibi olduklarını da ortaya koymaktadır tespitinde bulundu.
Türkmen,Taksim olaylarında Ergenekoncuların, CHP kitlesinin ve Marksist-anarşist grupların, Tayyip Erdoğan’a karşı olan öfkeleri ve tahammülsüzlükleri, ayrıca bu koronun kimliğine sığınan Türkçü, Kürtçü, Esedci ve bazı marjinal “Politik İslamcı” grupların iktidara duydukları öfke ile; İsrail gazetelerinin ve Türkiye’deki iz düşümleri, ve yine ayrıca öteden beri Yahudilere ve Yahudi lobilerine öykümlenmeye çalışan, sermaye evliliği yapan Ülker ve benzeri sermaye çevreleri, Fethullah Gülen ve bağlıları, karşı çıktıkları Hakan Fidan’ı koltuğundan edememenin, ve iktidara istedikleri ölçüde hükmedememenin hırsı içinde Erdoğan’a yönelttikleri öfkenin kesişim noktası; “Taksim Gezi Parkı’nda ağaç kesip kesmemek meselesi oldu.” dedi.
Taksim olaylarının arkasındaki eğilimlerden de söz eden Türkmen bu eğilimleri tavırları itibariyle üç guruba ayırabiliriz diyen Türkmen bu gürüpları şöyle özetledi:
Birinci grup: Taksim’e camii yapılacağı korkusu içinde doğaseverliğe tutunarak bir dizi serkeşin mekânı haline gelen Gezi Parkı’ndaki ağaçları ikonlaştırmaya çalışan “endişeli modernler” ve Avrupa birliği savunucuları, Zekeriya Köyde, Bodrum’da, Marmaris’te yazlık edinmek için kesilen ormanları, PKK nedeniyle doğu ve güneydoğu dağlarında güvenlik sağlamak amacıyla (!) kesilen veya yakılan yüz binlerce ağacın katledilmesine göz yumanlar, İslamofobi içinde 12 ağacın sökülerek başka bir yere dikilmesi karşısında fanatik çevreciler (!) haline gelebilmişlerdir.
İkinci grup: Üçüncü Boğaz Köprüsü’ne Yavuz Sultan Selim ismini vermek gibi, Taksim Gezi Parkı’nın da kamuoyunu ilgilendiren boyutunu hesaba katmadan ve katılımcı bir hava yaratmadan ele alınmasını fırsat bilen iktidar karşıtı tüm “müzmin muhalif unsurlar”.
Bu unsurların özellikle Suriye konusunda İsrail’in göz kırptığı, Esed İktidarı ile İran-Rusya yönetimlerinin oluşturdukları eksen çerçevesinde kümelendiklerini görebiliyoruz.
Bu unsurlar arasında;
Erdoğan’a karşı düzenlenen suikast planlarının ve komploların arkasındaki Ergenekon bağlantılı darbecileri ve yönlendirdikleri siyaset aktörlerini görebiliriz…
Başbakan’a Suriye halkından/Müslümanlarından yana tavır aldığı için “katil” diyen CHP yönetimini ve militanlarını da görebiliriz… iktidarı yıkarak bir devrim zemini yaratmak isteyen anarşist ve komünist öykünmecileri de görebiliriz…
28 Şubat’tan bu yana “Karanlığı boğmak” adı altında İslami olan kazanımlara karşı üniversitelerde sırtı sıvazlanıp bursiyer hale getirilen Kemalist sosyalistleri ve Kemalist Türkçüleri görebiliriz…
Nasıl olacağını bilmediği “İslami devrim ve devlet” hayalciliğinin çökkünlüğü içinde, Müslümanlarla da ilgisini pragmatizmin politikliğine indirgemiş müflis İslamcıları görebiliriz…
Ve her türlü muhalefet imkânını amaçları için kullanmayı fırsat bilen tüm bu gruplar, ilkin “endişeli modernler”in ve Avrupa Birlikçilerinin marjinal çabalarıyla yeteri kadar ilgilenmeseler de, onlarla Beyoğlu’nun arka sokaklarında hep masa ve kafa arkadaşlığı yaptılar.
Zaman geldi endişeli modernlerle birlikte İnci Pastanesi’nin profiterol zevkini de Emek sinemasını da yaşatmak için, Beyoğlu’nun ara sokaklarında yayaları engelleyen yol kenarlarına atılmış içki masalarını da, gay ve lezbiyenlerin fuhuş özgürlüğünü de korumak için ortak tepki verdiler.
Üçüncü grup: Bunların çoğunluğu, bazı vakiî ve prosedürel yanlışların sorumluluğunu sadece Başbakan Tayyip Erdoğan’a yıkmak isteyen, Erdoğan karşıtlığında cepheleşen, “Protestanlaşma” formunu seçmiş muhafazakâr dindarlar ve liberallerdir. Başbakan Erdoğan’ın MİT’in başına getirdiği Hakan Fidan, ABD’de Neo-conlar’ı ve Siyonist lobiyi, İsrail’i ve ne hikmetse Gülen’in Hizmet Cemaati ile Taraf gazetesinin sol-liberallerini oldukça rahatsız etmişti. Tespitinde bulunan Türkmen “Abdurrahman Dilipak, bugünkü Yeni Akit’teki yazısında bu grubun tiyniyetini şu vurgularla ortaya koyuyor: “Sen misin Erdoğan, birileri ile iktidarı paylaşmayan, onların siyasi rant taleplerine olumlu cevap vermeyen? Erdoğan daha önce “gücünüz yetiyorsa, gelin beni alın” demişti, hatırlarsanız. Bu iş bugün bu noktaya geldi ise, bu üstü örtülü hesaplaşmanın bunda payı hesaba katılmalı...” Cemaat veya ekol asabiyesi, İslami aidiyetlerin ve vahyi ölçülerinin önüne geçtiğinde hikmet ve basiret buharlaşmaktadır dedi.
Türkmen, Hizmet Cemaati’nin yazılı, görsel ve sosyal medyadaki yayınlarıyla; liberal Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyeleri’nin Soros devrimlerine öykünen imzalı bildirisi ile Gezi Parkı eylemcilerinin arkasında duran bu güruhun amacı, Erdoğan’ın AK Parti içindeki inisiyatifini ve Başkanlık Sistemi ile amaçladığı hedefi tartışmalı hale getirmektir. Hele 1 Haziran günü canlı yayında mikrofon tutulan Zaman gazetesi yazarı Ali Bulaç’ın Erdoğan’ın tek adamlığı, Gezi Parkı ve polislerin tutumu ile ilgili açıklamaları “Devrime beş adım kaldı” tarzını çağrıştırıyordu. Zaman ve Fehullah Hoca camiası ile irtibatlı kişilerin bu tür beyanlarda bulunması, oturdukları bazı sitelerde tencere tava eylemlerine öncülük etmeleri, Erdoğan karşıtı kamuoyu oluşturmak konusunda ne kadar iştahlı olduklarını gösteriyor dedi.
Türkmen Reel politik davranmak zorundayız. Mevcut konjonktür Müslümanları adaletli davranmaya ve çevresinde olan bitenler karşısında doğru ve etkili bir tavır ortaya koymaya zorlamaktadır. Kayıtsız kalamayacağımız hadiselerle karşı karşıya bulunduğumuzda Müslüman’ca bir duruş sergilemek zorundayız. Rum Suresinin başlangıç ayetlerinde; her ikisi de müşrik olan iki toplumun birbirleriyle olan münasebetlerinin savaşa dönüşmesinin zikredildiğini, bu savaşın Müslümanlar açısından bir kritiğinin yapıldığını, Allah’ü Teâlâ’nın, bir tarafın savaşı kazanmasının Müslümanlar açısından bazı yararlar getireceği için Müslümanların Rumların savaşı kazanmasına sevineceklerini açıkça ifade ettiğine vurgu yaparak Türkiye’de yaşanan hadiselerin bu perspektiften okunmasının gerektiğini, Müslümanların hadiseler karşısında alınacak tavırların nasıl olması gerektiğine ilişkin bu surede belirtildiği gibi metodik olarak sünnetle sabit olduğunu ifade etti.
Daha sonra Özgür-Der’in olayları değerlendirme ve gereğince tavır alma konusunun bazı çevrelerce doğru anlaşılmak istenmediği, Özgür-Der’in AKP’nin kuyruğuna takılmış gibi gösterilmeye çalışımlısının akıldan izan ve insaftan uzak bir tavır olduğuna vurgu yapan Türkmen konuşmasına şöyle devam etti; Ttüzel kişilik olarak Türkiye’deki bütün siyasi partiler aynı kanunlara tabi olarak kurulur ve aynı yönetmeliklerle hareket ederler. Ancak İktidarların siyasal tavırları ve topluma kazandırdıkları olumlu veya olumsuz icraatları vardır. 28 Şubat süreci gibi öncesinde de birçok darbe, zorlama ve zulümle karşı karşıya bırakılan Müslümanlar, bazı iktidarlar tarafından aşırı bir zulme muhatap olmuşlardır. CHP gibi Laik Kemalist iktidarlar dönemlerinde Müslümanların, kendi evlerinde bile kuran okumaktan men edildikleri ezanların Türkçeleştirildiği, Kuran Kurslarının, medrese ve Dini Eğitim yuvalarının yasaklandığı bilinen bir gerçektir. Bir de bunun aksine ezanların serbest okutulduğu, Kur’an Kursları ve İmam-Hatiplerin önünün açıldığı başörtüsü sorunun büyük ölçüde çözüme kavuşturulduğu, darbecilerin ve istismarcıların yaptıklarından sorumlu tutularak mahkeme önüne çıkarıldıkları bir gerçeği de yaşıyoruz. Şimdi bu iki uygulama karşısında adalete iman etmiş Müslümanlar olarak aynı tavrı sergileyebilir miyiz? Adil davranmak durumundayız. Toptan red ya da toptan kabul ilkeli bir yaklaşım olmadığı gibi reel politik açıdan da yanlıştır. Dedi ve konuşmasını bitirdi.
Hamza Türkmen’in konuşmasının ardından çeşitli yarışmalar, doğa yürüyüşü, voleybol turnuvası ile sürdü. Ankara’da çeşitli üniversitelerdeki öğrencilerin de kaynaşmasına vesile olan piknikte, yapılan yarışmalar sonucunda çocuklara alınan oyuncaklar hediye edildi.
Fotoğraf: Hakkı Öğüt
Haber: Yusuf Dursun
HABERE YORUM KAT