Ankara, Irak Kasabı İbadi'yi Ağırladı!
Irak kasabı Haydar İbadi, çeşitli temaslarda bulunmak için Ankara'ya geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz yıl Ekim ayında 'Sen benim muhatabım değilsin, kalitemde değilsin' dediği İbadi'yi Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda ağırladı.
İbadi, ilk olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından kabul edildi. İkili randevunun ardından heyetler arası görüşmeye geçildi. Heyetler arası toplantıda Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak, Kalkınma Bakanı Lütfi Elvan, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile diğer yetkililer bulundu.
REFERANDUMA KARŞI TAVRIMIZ DEĞİŞMEDİ
Görüşmeler sonrası Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Irak kasabı İbadi ortak açıklama yaptı. Sözlerine, İbadi ve heyetini Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde ağırlamaktan duyduğu memnuniyeti ifade ederek başlayan Erdoğan, "Bölgemizdeki hassasiyetler hepinizin, hepimizin malumudur. Heyetler arası görüşmelerimizi etraflıca ele aldık. Gerek siyasi, gerek askeri noktada ekonomik, ticari, kültürel noktada bundan sonraki süreçte ne gibi adımlar atabiliriz bunları değerlendirdik." diye konuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, özellikle son dönemde Irak Kürt Bölgesel yönetiminin aldığı referandum kararına yönelik üzüntülerinin ortada olduğunu hatırlatarak, buna karşı olan tavrın değişmediğini tekrar ifade ettiklerini aktardı. Başından itibaren Irak’ta toprak bütünlüğünden yana olduklarına işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi: "Bundan sonra da aynı şekilde ifade edeceğiz. Bunu kabullenmemiz mümkün değil ki arada yapmış olduğumuz bazı uyarılara rağmen herhangi bir olumlu gelişme olmayınca da bazı yaptırım kararlarını almak durumunda kaldık. Türkiye-İran-Irak olarak yapmış olduğumuz görüşmelerle attığımız adımlarla şu anda olumlu bir noktaya geliyoruz, geldiğimize inanıyorum."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Irak ile Türkiye arasındaki ticaret hacminin yaklaşık 9 milyar dolar olduğunu belirterek, bu durumun çok daha iyi noktalara taşınması gerektiği temennisinde bulundu. Her yönüyle komşuluk ve kardeşlik bağlarının çok ileri olduğuna işaret eden Erdoğan, "Aynı medeniyet değerlerini taşıyan iki ülkeyiz. Ne yazık ki çok büyük darbeler yedi Irak. Özellikle Musul'un geldiği konum ortada. Yani Kerkük, Telafer öyle. Aynı şeyler Anbar'da da yaşandı. Neredeyse Bağdat'a kadar DEAŞ denilen terör örgütü tüm buraları yıkarak gitti." ifadelerini kullandı.
KANDİL VE SİNCAR ÇIKIŞI
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: "Merkezi yönetim, kararlı attığı son adımlarla DEAŞ denilen bu terör örgütünden neredeyse ülkenin bütününü, yüzde 15-20 civarında, bunun haricinde temizlemiş vaziyette. İnanıyorum ki bu kalan DEAŞ terör örgütü de temizlenecektir. Tabii bu durumu fırsat bilen PKK terör örgütünün de aynı şekilde Irak'ta bir yapılanmasının olduğunu biliyoruz. Kandil gibi Sincar gibi bu bölgelerde PKK'nın bir varlığı söz konusu. Bütün buralarda da bizler her türlü dayanışma içerisinde ortak mücadeleyi sürdürmeye Türkiye olarak varız.”
“Bölgenin barışı ve huzuru için atılması gereken adımları atacağız"
Irak'taki bütün bu yıkımların yaşandığı bölgenin küllerinden yeniden ayağa kalkması temennisinde bulunan Erdoğan, "Bizler de ellerimizden gelen desteği inşallah vereceğiz. Bölgenin barışı ve huzuru için de atılması gereken adımları atacağız." ifadesini kullandı.
PETROL BORU HATLARI...
Cumhurbaşkanı Erdoğan, petrol boru hattının da çalıştırılması noktasında her türlü desteği vermeye hazır olduklarını bildirdi. Kara noktasındaki kapılarla ilgili de görüşmelerin karşılıklı olarak devam ettiği bilgisini paylaşan Erdoğan, her şeyin bir mutabakat içerisinde yürüyeceğini, merkez yönetim endeksli olarak bu adımların atılacağını vurguladı.
İBADİ: SINIRLARIMIZ İÇİNDE HİÇBİR SİLAHLI GRUBA İZİN VERMEYİZ
'DEAŞ'a karşı zafer kazanmayı başardık" diyen İbadi ise propaganda yaptı. İbadi’nin propaganda malzemesi içerisinde Haşdi Şa’bi çetesi de vardı. İbadi’nin konuyla ilgili sözleri şöyle: "Bizler maalesef bu sıkıntıların yaşandığı coğrafyanın bir parçasıyız. Artık bu sıkıntıların aşılmasının zamanı gelmiştir. Irak güvenlik güçlerimizle DEAŞ'a karşı zafer kazanmayı başardık ve ağırlığımızı ortaya koyduk. Biz Irak toprakları içerisinde hiçbir silahlı grubun faaliyet göstermesine izin veremeyiz. Irak anayasasına göre, yasadışı şekilde silah sahibi olan her grubun cezası verilir. Gençlerimizin içerisinde Haşdi Şabi içerisinde savaşan evlatlarımız oldu. Bizim görevimiz Irak'ın toprak bütünlüğünü sağlamak ve terör örgütlerine karşı mücadele etmektir.”
“TOPRAĞIMIZI PARÇALAMAK İSTEDİLER...”
İbadi’nin aşağıdaki sözleri ise ülkedeki mezhepçi politika ve icraatlar, Sünnilere ve Kürt bölgesine yönelik süre gelen ayrımcı siyasetler ve Haşdi Şa’bi çetesinin gerçekliğiyle birlikte düşünüldüğünde çok komik kaçmaktadır:
“Maalesef Irak toplumunun bileşenleri dikkate alınmadan bir referandum kararı alındı. Bazıları bu referandumla toprağımızı parçalamak ve sınırlarımızı yeniden belirlemek istediler. Bizler ırkı, mezhebi ne olursa olsun, Irak Merkezi Federal Yönetimi olarak tüm Irak vatandaşlarını korumakla mükellefiz. Şu anki Irak güvenlik güçleri, Saddam dönemine benzememektedir. Tamamının tek hedefi Irak vatandaşlarını korumak ve güvenliklerini sağlamak. Güvenlik güçlerine net bir şekilde, vatandaşlara karşı silah kullanılmaması ve kan akıtılmaması konusunda talimat verdik.”
"Muhatabım Değilsin"den "Değerli Kardeşim"e...
Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz yıl Ekim ayında, Musul operasyonu konusunda İbadi'ye çok sert tepki göstermişti.
İstanbul'da 9. Avrasya İslam Şurası'nın açılışında konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, İbadi'ye ''Şahsıma hakaretler ediyor, sen benim zaten muhatabım değilsin, seviyemde değilsin, kıratımda değilsin, kalitemde değilsin! Irak'tan senin bağırman çağırman bizim için hiç de önemli değil, biz bildiğimizi okuyacağız, bunu böyle bilesin! Kim bu? Irak'ın Başbakanı. Önce haddini bil...'' ifadelerini kullanmıştı.
Bir yıl önce haklı olarak kendisine bu sözlerin söylendiği İbadi’nin şimdi ülkenin resmi en üst makamında ağırlanıp “değerli kardeşim” sözleriyle taltif edilmesi açık bir çelişki değil mi? “Dış politikada düşmanların azaltılması, dostların arttırılması” ve “siyasette dostluklar da düşmanlıklar da kalıcı değildir” söylemi bu çelişkiyi gidermeye yetecek mi?
HABERE YORUM KAT