Angajman
Önce bir rahatsızlığımı dile getireyim; mikrofonu eline alan her uzmanın lafa 'uluslararası hukuk' ile başlayan cümlelerle girmesi çok tuhaf geliyor bana. Hangi uluslardan bahsediyoruz ve hangi hukuktan?Ulusların menfaatleri, rantları, çıkarları için savaş çıkardıkları, katliam yaptıkları, ezdikleri bir düzende, kimlerin hukukunu yüceltip, örnek veriyoruz?
Bosna'da, Filistin'de, Irak'ta ne iş yapıyordu ki bu uluslararası hukuk, burada iş yapmasını bekliyoruz? Haklının değil, güçlünün kurallarına dendiğini hepimiz biliyoruz, kimse kimseyi kandırmasın boşuna.
Dün TV ekranında konuşan muhalefet liderleri ne kadar farkındaydı bilmem ama Başbakan'ın konuşmasındaki bir cümle oldukça dikkat çekiciydi. Erdoğan; "Biz Suriye yönetiminin kendi halkı için bir tehdit haline geldiğini görüyoruz. Ama bu son olay Esed yönetiminin Türkiye'nin güvenliğine de açık tehdit haline geldiğini ortaya koymuştur. Artık yeni bir aşamaya geçilmiştir." dedi ve ekledi: "Türk Silahlı Kuvvetleri'nin angajman kuralları değişti."
Bu terimin, yani 'Angajman'ın askeri karşılığı çok farklı ve Başbakan bilinçli bir şekilde kullandı bunu. Askeri kaynaklar bu terimi, 'Bir hedefe yoğunlaşma, kilitlenme ve tetikte olma' olarak açıklıyorlar. Zaten Başbakan'ın bir sonraki cümlesi de bunu teyit eder netlikte: "Suriye'den Türkiye sınırına yaklaşan her askeri unsur tehdit olarak değerlendirilecek."
Sevgili Kılıçdaroğlu, büyük bölümünde AK Parti'nin Suriye politikasını övdüğü konuşmasında her ne kadar bir 'blöf'ten bahsedip, 'dış politikada blöf olmaz' dediyse de, Türkiye Cumhuriyeti'nin blöf yapmadığı aşikar.
Bu iyi mi, kötü mü bilemiyorum ama dün itibarıyla, usulüne göre bir savaş kararı aldığımızı düşünüyorum. Öyle ki, ajanların, dış güçlerin, her türlü çakalların cirit attığı bir bölgede teyakkuz halindeyiz. Bir 'provokasyonluk' mesafede artık savaş.
Şüphesiz kimsenin istediği bir sonuç değil bu. Ancak şu anki realite de budur.
Ben Sayın Kılıçdaroğlu'ndan farklı düşünüyorum. Türkiye, başından beri Suriye konusunda hep doğru adımları attı. Dostluk gösterirken de, Esed Rejimi kendi halkına kan kustururken takındığı tavırda da haklı ve doğru olanı yaptı kanaatimce. Belki, meseleyi derinlikli olarak hesaplayamamanın verdiği bir sıkıntı var şimdi. Bölgeyi bütüncül olarak ele almamanın getirdiği bir netice belki de.
Gelişmeleri amiyane tabirle okursak, Sayın Erdoğan'a, kendi jargonuyla bir hamle yaptı Esed. Böyledir zaten bu işler. Yenemeyeceğiniz rakibin yüzüne bir 'çizik' atarsınız ve bununla hem kendi tarafınıza, hem tribünlere hava atarsınız; "Bakın, bize Kasımpaşalılık sökmez!" Ha, bu işin sonrasında, bin kez özür diler, tazminat filan ödemek ister, ilk günden daha zelil duruma düşersiniz ama, karizmayı da çizdirmiş olursunuz nihayetinde.
Esed, bu hamle ile kendi taraftarlarına moral (Ki Suriye medyasında günlerdir düğün, bayram, dayılık, efelenme haber-yorumları uçuşmaktadır) hem de muhaliflere gözdağı vermeyi amaçladı. Kısmen başarmış gibi de görünüyor.
Şunu ifade etmek isterim ki, bu tür tiranların gitmesi kolay olmaz, olmamıştır hiçbir zaman. İran, Çin, Rusya gibi devletlerin (uluslararası hukuk ne ola ki?) aleni/gizli desteklediği bir rejimi yıkmak kolay değildir. 50 yıldan fazladır kurulu olan bir istibdat, korku ve jurnal rejimini devirmek kısa sürede zordur. Belki bu işin sonunda Esed'in sonu Kaddafi gibi olacaktır, belki kendisini destekleyen bir ülkeye sığınacaktır bilemiyorum. Ama şundan eminim; NATO, BM gibi kuruluşlara güvenerek hareket etmemeli bir ülke. Allah, mağdur ve mazlum olan milletlerin, tuzağa çekilmek istenen samimi insanların yardımcısı olsun.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT