“Anayasa yapılmalı, değiştirilemez maddeleri kaldırılmalı!”
Gündemdeki anayasa tartışmasına değinen Yaşar Değirmenci, ilk dört maddeye değişmezlik atfedilerek ‘kutsal’ hâle getirilmesinin ‘cahiliye devri’nin yansıması olduğunu belirterek “Anayasa yapılmalı, değiştirilemez maddeleri kaldırılmalı!” diyor.
Yaşar Değirmenci’nin Yeni Akit’te yayımlanan yazısı (20 Eylül 2024) şöyle:
Beşer yapısı bir hukuk metninde değiştirilmesi teklif edilemez madde olamaz
İhtilal anayasasının hâlâ kullanılır olması, Anayasanın değiştirilmesinde ittifak sağlanamaması, bazı maddelerinin ‘değiştirilemez’ olarak (hem de Cumhurbaşkanı’nın baş danışmanlığına yerleştirilen adam tarafından da söylenmesi) hem üzücü hem de ‘kutsal’ hâle getirilmesi ‘cahiliye devri’ yaşadığımızı gösteriyor. Anayasa yapılmalı, değiştirilemez maddeleri kaldırılmalı! Bunun yapılması şarttır. Mücadele ve mücahedesi yapılmalıdır.
İnsan fıtratını bozan her yapı sakat/özürlü bir yapıdır. İnsanın tefessüh etmesi çözülmesi değişiminde metamorfoz bir yapıya bürünmesi yaptığı her işte kendisine, çevresine, toplumuna yabancılaşmasını gösteriyor. Yaptığı/yaptırılan anayasadan, siyasetine, kurum ve kuruluşlarına, dinî ve millî hayatına kadar bunlar alıştırıla alıştırıla duyarlılığımız kaybedildiğinden kabulleniş gerçekleştiriliyor.
Şirk, putperestlik, fıtratı bozma, nefsi putlaştırma, Kemalizm’i kurtuluş çaresi olarak görme, Çağdaş cahiliye’yi ‘kurtuluş manifestosu’ olarak yayma. Bütün bunlar Mekke döneminin cahiliyesinin yaşadığımız devirdeki temsilcilerinin zırvaları. Fıtratımızı/yaradılışımızı bozdurmayalım! Heykelcilik, ‘huzuruna geldik’ diyerek hep canlı tuttukları putlaştırma da bana ayetin mealindeki şu cümleyi hatırlattı. “…putlara gider, dilek ve şikâyetlerini bunlara bildirirlerdi.” Elmalılı Hamdi Yazır’ın da “Allah’ın ve Peygamberin hükmüne razı olmayan, tanımayanların, hükümlerinden bir şeyi ister beğenmeyerek ister küçümseyerek kasten reddedenler; Allah’a iman etmemiş, İslâm’dan çıkmışlardır.” Mekke dönemindeki imansızların (kâfirlerin) Allah inancı vardı. Allah’ın varlığına inanıyorlardı. Ama hükümlerini, emir ve yasaklarını hayata sokmuyorlardı. Bugün de Allah inancı olan, hayata “Helâl/haram, günah/sevap” ölçülerini sokmayan, dini sadece vicdan’da bırakan, “hayat tarzı” olmasına tahammül edemeyenlerin durumu cehalet döneminin inancı. Yâni Bugünkü adı Laiklik! Kemalizm!
Mesele başta iman meselemiz! ‘Konjektürel iman’ iman olmaz. Yaşadığı hayat tarzına dokunulmayan, dini hükümleri hayata sokmayan, putperestliğe/putçuluğa götürenlerde iman bulunmaz.
Dini hayat (İlahi olma özelliğini kaybeden Hıristiyanlık, Yahudilik gibi) belli gün ve gecelerde kutlanan, belli gün ve gecelerde yaşanan ibadet olmaktan çıkmış âdet hâline getirilmiş din olmaz.
Bütün kahramanlıkların, şehitliği göze almanın imanının gereği bilmenin, “Allah için” varını yoğunu ortaya koymanın, o uğurda hiçbir şeyini esirgememenin tek izahı; kendini ve kâinatı yaratan, yaşatan, yoktan var eden, öldüren, dirilten, Celâl, Cemal, Kemal sıfatlarının sahibi Allah Teala’nın istediği İMANdır.
Kendi değerlerini bilmeyenler/bulmayanlar, uşaklıktan kurtulamazlar. Şahısları putlaştırırlar, Kültürümüz ve medeniyetimizle bağdaşmayan her ne varsa bunları yapma ve yaptırma da amaçları.
Bir yazıya sığmayacak meseleler bunlar. Laikliğin, Kemalizm’in dokunulamaz, ortak değer/ortak payda olarak yerleştirilmesi; kültürel intihar ve kültürel felaket! Büstler, heykelcilik, Kâbe’leri haline getirdikleri anıt kabir ziyaretleri, saygı duruşlar, vb. çağdaş cahiliyenin sembolleri. Milliyetçi, muhafazakâr geçinenlerin, dindar olarak bilinenlerin de dinsizliğin, din düşmanlığının siyasi temsilcileriyle birliktelikleri de bir başka felaket!
Uygar geçinenlerin cehaletlerini, putperest ve şirk toplumunun bugüne çeşitli maskeler takarak taşıdıklarını görelim.
Fıtratın dışında yaşamayı yerleştirme liderliğinden dolayı ‘Ebu Cehil’ ismiyle bilinen Mekke eşrafından Amr bin Hişam’ın izini sürenler çağdaş cahildirler. Cinsiyetlerini değiştirmek, sapkın ve sapıklıklarını Türkiye’de yaymaya çalışanlar gayri ahlâkî ve gayri meşruluklara meşru (kabullenilir) hale getirme hedefleri.
Fıtratı bozma, değiştirme! LGBT olarak tanımlanan provokatif gösterileri bırakmayan, eşcinseller, sosyal medyayı da kullanarak rezilliklerini yaymaya, gençlerimizi zehirlemeye devam ediyorlar. Alıştırarak, tepkisiz hale getirerek, toplum hayatımızda yerlerini almaya çalışıyorlar.
İslâm’sız yaşanabilir bir dünya inşa edilemez.
Yaşasak da yaşamasak da “Elhamdülillah Müslümanım” derken eksiğimiz olsa da ifrat-tefrit salıncağında sallanıp itidalli olamasak da İSLÂM ortak paydamızdır. Bizimle uzaktan yakından ilgisi olmayan ‘Laiklik’ ortak değer yerine konularak bu ülkenin dinî değerlerle irtibatını hoyratça kesip kopardı. Laik bir toplum yapmak ve İslâm’ı, toplumun hayatına sokmamak istendi. Bu milleti; ‘milleti millet yapan değerler’den mahrum bırakmanın, millî ve manevi değerlerden (kutsallarımızdan) koparmanın adı laikliktir!
Gerçek bu!
Batıda laisizm devletle kilisenin arasını ayırmak için icat edilmişti. Toplum mühendisliğine kalkıp yeni bir tarih, yeni bir kültür, yeni bir inanç sistemi, yeni bir zaman, yeni bir mekân ve yeni bir insan ‘yaratmaya’ kalktılar. Laisizmi aldılar ve getirdiler. Bu topluma tepeden laik bir devlet, laik bir hayat tarzı, laik bir dünya görüşü dayatıldı.
Önce İslâm, bütün kurumlardan temizlendi. Ülkenin siyasî, entelektüel, kültürel, iktisadî, sosyal kurumları laikliğe göre tanımlandı. Yapılanlar bütün kurumlardan İslâm’ın izlerini sildi. Toplumun İslâm’la ilişkisini bitirdi. Biz de Peygamber ahlâkının toplumda uygulanmasına mâni olmanın adı da laikliktir.
Aslında İslam dininin yerini ‘laiklik dini’ aldı. Adı ‘laiklik’ olan bir ‘din devletinde’ yaşadığımız ortaya çıkıyor. Zaten ‘değiştirilemez’ bırakın onu ‘değiştirilmesi teklif dahi edilemez’ maddelere sahip olmak ne demek? Peki, bu durumda bu ülkede yaşayan Müslüman ne yapacak?
Devlet imkânlarının ele geçirilmesinden ihtilal ve ihtilal teşebbüslerine, parti kapatmalarına, demokrasiye ara vermelerine varıncaya kadar bütün yapılanların dayanak noktası laiklik! İslâm’ı hayata dair iddialarından vazgeçmiş müzelik bir inanç haline getirmek. Yani fosilleştirmek. ‘Ilımlı İslâm’ diye bir şey uydurmak. Seküler-laik politikalar sonucu İslam’ı azaltılan ya da tamamen kaldırılan insanlar, kendilerine dinin yerine alternatif olarak sunulan yarı dinleştirilmiş resmî ideolojilere “iman” ettirmişlerdir. Cehalet döneminin putperestliği bu! Dinimiz, imanımız, mukaddeslerimiz, millî manevi değerlerimiz; Türk milletinin ortak değeridir. Ortak paydasıdır.
Kur’an-ı Kerim’e göre İslâm; bütün Peygamberlerin bağlı ve dâhil olduğu değerler sistemi. İnsanlığın değişmez ortak değerlerinin adı. İslâm’a göre asıl ve muteber olan; kişinin kendisini ne olarak tanımladığı değil, İslâm’ın onu ne olarak tanımladığıdır. İslâm, “Allah’a karşı kayıtsız şartsız teslimiyet” demektir. Mutluluk, güvenlik, özgürlük ve adaletin gerçekleşmesi İslâm’ın hayat tarzımız oluşuna, ortak değer kabulüne bağlıdır.
HABERE YORUM KAT