1. YAZARLAR

  2. Mümtazer Türköne

  3. Anayasa Mahkemesi yetkisini aştı
Mümtazer Türköne

Mümtazer Türköne

Yazarın Tüm Yazıları >

Anayasa Mahkemesi yetkisini aştı

06 Haziran 2008 Cuma 02:27A+A-

Anayasa'nın 148. maddesi çok açık: Anayasa Mahkemesi "Anayasa değişikliklerini ... sadece şekil bakımından inceler ve denetler." Anayasa Mahkemesi'nin dün verdiği, Anayasa'nın 10. ve 42. madde değişikliklerini iptal kararı, bir Anayasa ihdası anlamına geliyor.

Hatırlanacağı üzere her iki maddede yapılan değişiklik doğrudan başörtüsünü değil, temel hak ve özgürlükleri düzenlemek üzere gerçekleştirilmişti. Mahkeme, özgürlükleri genişleten değişiklikleri, yetkisi olmadığı halde iptal etmiş oluyor. Varacağımız tek sonuç var: Türkiye hukuk devleti prensibinden yargı eliyle uzaklaştırılıyor.

Sokrates tam 25 asırdır, düşünce tarihinde heybetli bir figür olarak duruyor; onu yargılayıp ölüme mahkûm eden Atina Mahkemesi ise hâlâ yargılanıyor. Bizim yakın tarihimizden bir emsal: Adnan Menderes'in gönüllerde saltanat sürmesi, onu idam eden Yassıada Mahkemesi'nin ise ebediyen mahkûm olması gibi. Bu hatırlatmaları Anayasa Mahkemesi üyeleri için yapmıyorum. Bizim sadece gündeme giren kritik davalar vesilesiyle hatırladığımız "yargılayan, yargılanır" prensibi, yargıçlar için bir yaşam düstûru olmalıdır. Yargıtay Onursal Başkanlarından Prof. Dr. Sami Selçuk'un Sokrates üzerine yazdıkları ve her vesile ile onu hatırlatması, yargının "yargılanma" konusundaki hassasiyeti olarak anlaşılmalı. Tabloyu, yine Sami Selçuk'un 1999 yılında, Yargıtay Başkanı sıfatıyla yaptığı ve artık tarihe mal olan o muhteşem "Adlî yılı açış konuşması"ndan bir cümle ile tamamlayalım: "Siyasete bulanmış ya da bulanma olasılığı bulunan, adaleti siyaset terazisinde tarttığı izlenimi uyandıran bir yargı, ne denli duyarlı olursa olsun kirli adalet salgılar."

"Yargının siyasallaşması", kuvvetler ayrılığı prensibine aykırı olarak yürütmenin yargıyı etkilemesi ve yargı kararlarında bu dışarıdan gelen etkinin görülmesi olarak anlaşılır. Türkiye'de yargıyı tersinden siyasî bir güce dönüştüren bir "bürokrasi sorunu" var. Bürokrasi, kırtasiyecilik gibi yan anlamlardan önce kamu görevlilerinin, yani bürokratların devlet üzerindeki hakimiyetini anlatan bir kavramdır. Yargının bürokrasileşmesi, yargı erkinin bürokratik iktidarın siyasî iktidar üzerinde hakimiyet aracı haline gelmesidir. Yasama yetkisinin üzerine çıkarak anayasa hükmü ihdas eden bir yargı, bürokrasinin egemenliğini ilan etmiş demektir.

Karşımızda duran sorunun arkasında Türkiye'nin yaşadığı sancılı "seçkin değişimi" süreci duruyor. Türkiye seçkinlerini değiştiriyor. Sorun Türkiye'nin muhafazakârlaşması, laiklikten uzaklaşması değil, yönetici seçkinlerini değiştirmesi. Eski seçkinler bu değişime direniyor, yeni seçkinler bastırıyor ve destek kuvvetleri imdada çağrılıyor. TÜSİAD'ın temsil ettiği eski sermaye seçkinleri ile dışarıda kalan yeni seçkinler arasındaki rekabeti, İsveç'in eski büyükelçisinin sözleri deşifre etti... Kurumsal olarak AK Parti'nin kapatılmasına karşı çıkarken sınıfsal çıkarlarını korumuş oluyorlar; tek tek kapatmaya destek verirken ise imtiyazlarını yeni seçkinlere kaptırma endişesi ile hareket ediyorlar. Daha ötesi, Türkiye'de kronik olarak süregelen çok ciddi bir temsil sorunu var. Toplumun, CHP'de temsil edilen % 20'lik kesiminin iktidar yüzü görmesi neredeyse imkânsız. CHP'nin muhalefetteki beceriksizliğinin sebebi, biraz da bu umutsuzluk. Bu durumda sivil-asker bürokrasi ve elbette yargı bu temsil sorununu çözmek için toplumsal baskı altında kalıyor. Yargıyı, biraz da psikolojik olarak işte bu temsil edilemeyen kesimin siyasal iktidar karşısında temsilcisi olarak görmek gerekiyor.

Bugünden sonra Türkiye'de hiçbir gelişme sürpriz sayılmayacak. Artık AK Parti kapatılabilir, Cumhurbaşkanı Çankaya'dan indirilebilir. Bir darbe döneminde başımıza gelebilecek her şey vuku bulabilir. Siyasetin renkli dünyasının sağa sola savrulmasına karşı, devlet ve toplum düzenini istikrar içinde tutmakla görevli yargı, artık belirsizliğin ve kuralsızlığın kaynağı. Bu durumda rollerin değişmesi gerekiyor. Siyasete, dengeli, istikrarlı davranarak yargının yarattığı boşluğu doldurmak kalıyor. Türkiye hukuk devletinden uzaklaşıyor. Medenî bir ülke olma hayali zayıflıyor. Söylenecek tek söz kalıyor: Yargılayan, yargılanır.

Zaman gazetesi

YAZIYA YORUM KAT