Anayasa değiştirilemez çünkü...
Baykal ve yüksek yargı üyeleri, Meclis’te görüşülen Anayasa değişikliği taslağının yürürlükteki Anayasa’ya aykırı olduğunu söyleyerek değişikliği engellemeye çalışıyorlar. Muhalefet sözcülerinin konuşmalarını dikkatle izliyorum, bu taslaktaki maddelerin Anayasa’ya neden aykırı olduğunu açıklayan bir değerlendirmeye rastlayamıyorum.
Tayyip Erdoğan ve arkadaşları bir değişiklik teklifiyle Meclis’in karşısındalar. Bundan sonrasını Meclis iradesi belirleyecek. Referanduma gidilebilmesi için en az 330 oya, bir değişikliğe dönüşebilmek için en az 367 oya gerek bulunuyor.
Deniz Baykal’ın “Bu değişiklik taslağı Anayasa’ya aykırıdır” sözlerinden, Anayasa Mahkemesi’ne gitme fikrine şimdiden bir meşruiyet kazandırmaya çalıştığı sonucunu çıkarmak mümkün.
***
Baykal’ın taslağın dışında bırakılmaları halinde destekleyeceği izlenimini vermeye çalıştığı üç madde var: Anayasa Mahkemesi üyelerinin sayısını artıran ve seçilme tabanının genişleten değişiklik, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinin de sayısını artırıp, seçilme tabanını genişleten değişiklik, Yargıtay Başsavcısı’nın parti kapatma davası açabilmesini Meclis’in iznine bağlayan değişiklik.
Bu üç değişikliğin sistemi altüst edeceği, dolayısıyla da Anayasa’nın ‘değiştirilemez’ maddelerine aykırı olduğu fikri ısrarla işleniyor. Bu üç değişikliği dikkatle incelediğimizde, evrensel demokrasi ölçütleriyle uyumlu olduklarını görüyoruz.
Değişiklik tasarısına göre, Anayasa Mahkemesi üye sayısı 11’den 19’a çıkarılıyor. Bunların 3’ünü Meclis, 16’sını Cumhurbaşkanı atıyor. Ancak tabii ki kendi saptamalarıyla değil, büyük çoğunluğu yüksek yargı ve eğitim kurumlarından gelen 3’lü önerilerden birisini seçiyor. Zaten şimdi de Cumhurbaşkanı 11 üyenin tamamını atıyor. Ancak bu adayları yalnızca yüksek yargı mensupları belirleyebiliyorlardı. Şimdi seçim tabanı genişliyor.
‘Cumhurbaşkanının seçtiği üyelerin sayısının artırılması yerine seçim yetkisinin daha büyük bir kısmının Meclis’e tanınması daha uygun olabilirdi’ diye düşünenler olabilir.(Ben böyle düşünenleri haklı görüyorum.) Bununla birlikte, Anayasa Mahkemesi üyelerinin tamamını devlet başkanlarının seçtiği Batı ülkelerinin de olduğunu göz önünde bulundurmak gerekiyor.
Benzer şekilde, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinin önemli bir kısmının seçimine yalnızca yüksek yargı mensupları değil, yargının aktif hâkimlerinin ve savcılarının tamamının katılması söz konusu. Bu değişiklik, seçimi tabana yayıyor, tüm hâkim ve savcıların katılımını sağlıyor, yani daha demokratik bir sisteme yöneliyor. Burada Meclis’in ve hükümetin geçmişten daha fazla etkisi olmak bir yana etkileri daha da azalmış bulunuyor.
***
Parti kapatma sorununa gelince: Şimdiki sistem bir kişiye yani Yargıtay Başsavcısı’na istediği parti hakkında kapatma davası açma yetkisi veriyor. Bunun denetimi yok. Engeli de yok. Yeni taslağa göre, Yargıtay Başsavcısı’nın kapatma davası açabilmesi için Meclis’te kurulan komisyonun (Bu komisyon Meclis’te grubu bulunan her partinin 5’er üyeyle katıldığı bir komisyon olacak. Meclis Başkanı bu komisyona başkanlık edecek. Bu üyelerin üçte ikisinin oyuyla ancak bir parti hakkında kapatma davası açılabilecek.) izni gerekiyor. Böylece kapatma davasının önüne bir Meclis denetimi getiriliyor. Dünyanın birçok demokratik ülkesinde zaten kapatma kararı meclislerin iznine bağlı.
Baykal bunlara neden itiraz ediyor? Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay Başsavcılığı kendi ideolojisine yakın olduğu için o noktada elinde bir tehdit gücünü bulundurmaktan hoşlanıyor olabilir. Peki Baykal’ın değişiklik taslağının darbe anayasasına aykırılığını bir argüman olarak öne sürmesi nasıl değerlendirilebilir? Her şeyi bir avuç yüksek yargı mensubunun belirlediği bu darbe artığı sisteme CHP’nin böylesine bel bağlaması ne anlama geliyor?
CHP, halkın iradesine saygı duymayı; demokrasinin genişlemesinin bu ülkeye yararı olduğunu hiç öğrenmeyecek mi?
RADİKAL
YAZIYA YORUM KAT