"Anadilin Engellenmesi İnsanlık Suçudur!"
Özgür-Der Diyarbakır Şubesi: "Yüce Allah’ın ayetlerinden olan anadile yönelik tahkir edici, inkarcı ve asimilasyonist tavır Kemalizm gibi tarih dışı bir tavırdır."
Özgür-Der Diyarbakır Şubesi Başkanı Av. Serdar Bülent Yılmaz, KCK davasında Kürtçe savunmanın engellenmesi ve Kürtçeden "bilinmeyen bir dil" olarak bahsedilmesi hakkında bir açıklama yaptı. Savunmanın engellenmesi ve Kürtçenin "bilinmeyen bir dil" olarak değerlendirilmesinin klasik inkâr söyleminin bir devamı olduğunu belirten Av. Yılmaz, Başbakan'ın anadille eğitim yaklaşımına, TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin'in Meclis'te Kürtçe konuşma yapan Bengi Yıldız'a karşı sergilediği tehditkâr tutuma, Diyarbakır valiliğinin köy tabelalarına Kürtçe isimlerin yazılması karşısında ortaya koyduğu yasakçı tavra da dikkat çekti.
Sorunun çözümü için herkesin azami gayret içerisinde olması gerektiği böylesine hassas bir dönemde anadile yönelik yaklaşımların çözüm sürecini baltaladığını vurgulayan Yılmaz, Kürt sorununda çözümün en önemli adımının Kürtçenin hayatın her alanında kayıtsız şartsız ve pazarlıksız bir şekilde serbest bırakılması olduğunu bildirdi.
Özgür-Der Diyarbakır Şubesi'nden yapılan açıklamanın tam metni:
Anadille Savunma Hakkının Engellenmesi "İnsanlık Suçu"dur!
11 Kasım 2010
"Kürt sorununda iyi şey olacak" denilen bir dönemde başlayan ve Kürt sorununa çözüm arayışlarına darbe vuran etkenlerden biri olan KCK operasyonları sırasında yaşanan kelepçe skandalı ardından, yine, "Kürt açılımı" tartışmalarının tekrar başladığı bir süreçte KCK sanıklarının yargılandığı duruşmada "bilinmeyen bir dil" skandalı yaşanıyor.
Sanıkların gözaltı şekillerinden tutun da tutukluluk süreçlerine, duruşma salonlarının darlığından kaynaklı sorunlardan yargılanma şekillerine kadar "KCK" davası, soruşturma aşamasından bu güne birçok hukuksuzluk ve adaletsizliği beraberinde getirdi.
İçerisinde belediye başkanları, siyasetçi ve insan hakları temsilcilerinin de bulunduğu sanıkların kendileri gibi milyonlarca insanın konuştuğu bir dille, yani kendi ana dilleriyle savunma yapma isteklerinin mahkemece ret edilmesi ve Kürtçenin "bilinmeyen bir dil" olarak değerlendirilmesi klasik inkar söyleminin bir devamıdır.
Davanın görüldüğü Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi, "Kürtçe" olduğunun düşünüldüğü "bilinmeyen bir dil" ile savunma imkânının mümkün olup olmadığını 4. Ağır Ceza Mahkemesine sormuş Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi de sanıkların Kürtçe savunma yapma taleplerini reddederek, "bilinmeyen bir dil" utancına ortak olmuştur.
Milyonlarca kişinin kullandığı, bir devlet televizyonunun 24 saat yayın yaptığı, Türkiye ile sınır komşusu olan Kürdistan Bölgesel Yönetiminde resmi dil olarak kullanılan bir dil hakkında "bilinmeyen bir dil" ifadesinin kullanılması, çelişki ve tutarsızlığın da ötesinde tam bir müstağnileşme örneğidir.
Rengi, ırkı, dili ve dini ne olursa olsun karşısındaki insanları adalet ve hukuk ilkeleri çerçevesinde yargılamakla mükellef olan mahkemelerin, sanıkların kendilerini anadilleriyle savunmalarına izin vermemesi, adalete ve hukuka aykırı olduğu gibi devletin imza attığı uluslar arası sözleşmelerin de açık ihlalidir.
Yüce Allah'ın ayetlerinden olan anadile yönelik tahkir edici, inkarcı ve asimilasyonist tavır Kemalizm gibi tarih dışı bir tavırdır. Ancak bu utanç verici tarih dışı tavra sadece yargı sahip değil. Başbakanın anadille eğitim konusunda da, TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin'in Meclis'te Kürtçe konuşma yapan Bengi Yıldız'a karşı sergilediği tehditkar tutumda da, Diyarbakır valiliğinin köy tabelalarına Kürtçe isimlerin yazılması karşısında ortaya koyduğu yasakçı tavırda da aynı tarih dışı inkarcı, asimilasyonist tavrın izleri görülüyor. Maalesef bu durum iktidarından muhalefetine, yargısından, ordusuna anadil konusundaki klasik devlet politikasının değişmediğini gösteriyor.
Bir insanın anadilinde eğitim yapamaması Başbakan Erdoğan'ın tabiriyle "insanlık suçu" ise (maalesef bencilce bir tutumla Başbakan bunu sadece Türkçe için düşünüyor), bir insanın anadilinde kendini savunamamasının nasıl bir suç kategorisine gireceğini Başbakan başta olmak üzere, TC mahkemelerine, TBMM Başkanına ve Diyarbakır Valiliği'ne sormak isteriz.
Allah'ın ayetlerini inkâr anlamına geldiği gibi temel fıtri haklara, ahlaka ve TC'nin imza attığı imza attığı ulusalüstü hukuka aykırı olarak yargı, siyaset ve bürokrasi eliyle çok boyutlu bir şekilde sürdürülen anadile yönelik saldırı ve yasakları Başbakan'ın da ifadesiyle "insanlık suçu" olarak değerlendiriyor ve sert bir şekilde kınıyoruz.
Kürt sorununun çözümü için önemli bir kavşaktan geçilmektedir. Sorunun çözümü için herkesin azami gayret içerisinde olması gerektiği böylesine hassas bir dönemde anadile yönelik yaklaşımlar çözüm sürecini baltalamaktadır.
KCK adı altında süren ve birçok hukuksuzluk örneğine sahne olan davada, adaletle hükmedilmesinin önkoşulu savunma hakkının engellenmemesidir. Bu nedenle anadilde savunma yasağının derhal kaldırılması gerekmektedir. Bununla birlikte Kürt sorununun temelini anadil konusu oluşturmaktadır. Kürt sorununda çözümün en önemli adımı, Kürtçenin hayatın her alanında kayıtsız şartsız ve pazarlıksız bir şekilde serbest bırakılmasıdır.
ÖZGÜR-DER DİYARBAKIR ŞUBESİ
HABERE YORUM KAT