Ana Akım İslâm Eleştirileri
Geçen hafta yayımlanan “İslamoğlu, Müslümanları yoruyor” başlıklı yazım üzerine aynı düşünce ikliminin insanları tarafından sosyal medyada aleyhimize kampanya başlattılar, tarafıma reddiyeler gönderdiler. Bana yazılan reddiyeler maalesef bizi fazlasıyla doğruluyordu.
Maalesef diyorum, zira “vahye dönüş” gibi asıl anlamından koparılmış indi sloganların gücüyle hareket eden, mezhepleri ve müntesiplerini şirkle itham eden, bütün hurafeleri ilmî geleneğe mal eden bir yöneliş var karşımızda.
Biz, o yazımızda İslamoğlu’nun karaladığı ana akım Müslümanların özünde sahih bir dine sahip olduğunu söylemiştik. Bunun açılımını da, Hz. Peygamber’in (sas) sözlü ve ameli olarak aktardığı, sahabenin sözlü ve ameli olarak aldığı ve kendilerinden sonraki nesillere sözlü ve ameli olarak aktardığı İslâm olarak yapmıştık. Bu yolla gelen ve kitaplaşan, kendi iç disiplinlerini inşa eden ve sistemleşen İslâm’dan bahsediyoruz.
Muhaliflerimizin bir kısmı ise, bizim altını çizdiğimiz “ana akım Müslümanlığı”nın putperestlik olduğunu iddia edecek kadar ileriye gitti. Sınırlarını kendilerinin çizdiği vahye dönmenin şart olduğunu, hurafelerden bir dinin sahih olamayacağını ileriye sürerek tekfirci bir dil de kullandılar. ‘Müslümanları yormayın’ nasihatimize ise, tam aksine en büyük önceliklerinin şirk ve hurafe ile mücadele etmek olduğunu yazıp durdular.
Tam bir akıl tutulması!.
Ana akım İslâm tevhit üzere olan İslâm’dır. Allah’ın hem zatında, hem sıfatlarında hem de isimlerinde O’nun tek olduğuna, eşi ve benzerinin olmadığına inanır. Allah’ın gönderdiği bütün kitaplara inanır. Kur’an, Sünnet, icma ve kıyas’ı esas alır. Tarihsel devamlılığı prensip edinir.
Eğer İslâm, bunların iddia ettiği gibi, tarihte doğru olarak anlaşılıp yaşanmadıysa ve aktarılmadıysa o zaman İslâm diye bir hurafeden bahsediyoruz demektir. Gelenekçi değil geleneği olan bir din, bizim anlatmak istediğimiz hakikattir.
Bize, sahih Sünnet’in uydurma olanından ayrılması gerektiğini de söylüyorlar. Sanki bunu inkâr eden var. Bir hadis talebesi olarak akademik çalışmalarımın önemli kısmını bu minvaldeki gayretler oluşturdu. Sünnet’le kurtulmakla Sünnet’ten kurtulmak farkını fark edememe garabetini yaşıyoruz.
Kendisini Ehli Sünnet görüp de Ehli Sünnet prensiplerinden uzak düşenler yok mudur? Kendisini tevhit ehli görüp de bilmeyerek şirke düşenler yok mudur. Bidata, hurafelere bulaşanlar yok mudur..
Elbette vardır. Bunları aşağılamadan, tekfir etmeden doğruyu göstermek de dinini ciddiye alanların işidir. Bu da önemli ölçüde uzmanlık ister. Bunu yapmanın yolu da Sünnet’i itibarsızlaştırmaktan değil Sünnet’i ihya etmekten geçer.
Ehli Sünnet’i reddedip kendi tevilini “indirilen din” diye dayatan ben merkezci yeni akımda gördüğüm bir durum da hadis tarihini, hadis ilimlerini, tashih ve tad’if ameliyasını bilmemeleri. Biraz bilenlerin ise eksik bilmesi..
Bunlara bir soru soralım.
Kur’an’ı tevil ve tefsir ederken acaba âyetlerde geçen kelimelerin anlamını nasıl tesbit ediyorsunuz? Modern dönemde yazılmış bir kamus olamaz herhâlde. Zira dil dinamiktir, gelişir ve kelimeler anlam kaymaları yaşar. O kelimelerin Kur’an’ın nâzil olduğu dönemde hangi anlamlarda kullanıldığını bilmek gerekir. Aksi takdirde Allah’a (c.c) söylemediği şeyi söyletme tehlikesi zuhur eder. O zaman ilk dönemle irtibat kurup kelimelerin anlamını nasıl öğreneceğiz? Bunun için ilgili rivâyetlere müracaat etmekten başka yol var mıdır?
Hem din için hayatî olan âyetlerin manasını tesbit ederken rivâyetlere müracaat edeceksin, hem de rivâyetlerin sahih olup olmadığını anlamak için onları manasını yine rivâyetlerle tesbit ettiğin Kur’an’a arz ettiğini söyleyeceksin? Bu nasıl oluyor?
Bizim dediğimiz, Resûllullah’a (sas) ait olanla olmayanı tefrik etmek için içinde rivâyetleri Kur’an’a arz etmenin de yer aldığı sistemli, tutarlı mütekamil bir usule ihtiyaç vardır. Yeni akımın bu manada ileriye sürdüğü bir usûl var mıdır?
YENİ AKİT
YAZIYA YORUM KAT