Amr Musa’nın Türkiye Karşıtı Çıkışı Nasıl Okunmalı?
Taha Kılınç, Yeni Şafak’taki köşesinde Arap Birliği eski Genel Sekreteri Amr Musa’nın Türkiye karşıtı çıkışını değerlendirmiş.
Taha Kılınç’ın yazısı (09 Şubat 2019) şöyle:
Dört Ülke
Uzun süredir sesi-soluğu çıkmayan Arap Birliği eski Genel Sekreteri Amr Musa, geçtiğimiz günlerde arka arkaya ilginç açıklamalarda bulundu.
Önce ülkesi Mısır’dan yayın yapan Dream TV’ye canlı yayında telefonla bağlanan Musa, daha sonra Suudi Arabistan merkezli “Independent Arabiya” sitesine konuştu. Her iki röportajda da benzer ifadelerle aynı şeyleri tekrarlayan Musa, bilhassa Türkiye’nin Ortadoğu’daki rolüne dair söyledikleriyle dikkatleri çekti.
Dream TV yayınında Türkiye ve İran’ın bölgede etkin rol oynadıklarını belirten Amr Musa, Araplar açısından Türkiye’nin İran’dan “çok daha tehlikeli” olduğunu belirtti. Özellikle Kızıldeniz’de Türk nüfuzunun artmaya başladığına dair işaretlerin bulunduğunu kaydeden Musa, örnek olarak Sudan’ın Sevakin adasındaki gelişmeleri gösterdi. Musa, “Türkler burayı ekonomik ve turistik açıdan kullanmaya niyetliler. Ancak şu kesin ki, Sevakin’i askerî amaçlarla da kullanabilirler. Kızıldeniz zaten çok sayıda ülkenin üslerini barındıran bir bölgeye dönüştü” dedi.
Independent Arabiya röportajı ise, bu cümlelerin tafsilatlı bir şekilde izah edilmiş biçimiydi. Orada, Amr Musa’nın sözlerinin bilhassa şu iki bölümü öne çıkıyordu:
“Hâlihazırda Türk hareketliliği, üzerinde çalışılmış plan dâhilinde cereyan ediyor. Arap dünyasında dikkatimizi çeken ve tarihî ve coğrafî ortaklarımızla stratejik birliktelikler kurmaya bizi sevk eden durum budur. Bununla ilgili tasavvura sahip olmalıyız.”
“Türk siyaseti, senelerdir Müslüman Kardeşler [İhvân] ile benzer bir çizgiyi takip ediyor. Bunun, son yıllarda Erdoğan’ın iktidarı sırasında ortaya çıktığını söylemek doğru değil. Hatıralarımda anlattığım, Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’in 1996’nın ikinci yarısında Necmettin Erbakan’ın hükümet liderliğini üstlendiği kısa zaman içerisinde Türkiye’ye yaptığı ziyaret sırasında yaşanan meşhur bir olay var.
Erbakan, Mübarek’e “Sayın Cumhurbaşkanı, sizden bir isteğim var. Mısır’daki Müslüman Kardeşler liderlerinin cezaevlerinden çıkmasını talep ediyorum” dedi. Mübarek, “Ne?!” diyerek Erbakan’a karşılık verdi. Bunun üzerine Erbakan isteğini tekrarladı ve “Müslüman Kardeşler’in liderlerinin cezaevlerinden çıkarılmasını umuyorum” dedi. Erbakan’a sert bir şekilde karşılık veren Mübarek, “Siz onlara mı meyillisiniz? Onları burada mı istiyorsunuz?” diye sordu.”
***
1936 Kahire doğumlu olan Amr Musa, kelimenin tam anlamıyla “siyaset tilkisi”. 1991-2001 yılları arasında Mısır Dışişleri Bakanı, 2001-2011 arasında da Arap Birliği Genel Sekreteri olarak görev yapan Musa, “Arap Baharı”yla birlikte sokaklar hareketlenince havayı koklayıp soluğu Tahrir Meydanı’nda almakta gecikmemişti. On yıllar boyunca Hüsnü Mübarek için çalışmış olmasına rağmen, kendisini “demokrasi havarisi” olarak konumlandıran Musa, Mübarek’in devrilmesinden sonra düzenlenen cumhurbaşkanlığı seçiminde adaylardan biriydi. Hatırı sayılır bir oya ulaşamadı, ancak meydanlarda arz-ı endam etmeyi sürdürdü.
Abdulfettah Sisi yönetiminin 2013’ten sonra sadece İhvân üyelerini değil, ülkedeki bütün potansiyel muhalifleri ezip geçtiğini gören Musa, bu süreçte genellikle sessizliğini korudu. Birkaç defa, “asla” cumhurbaşkanlığına adaylığı düşünmediğini de vurguladı bu arada. Muhammed Mursi’ye karşı seçimi kaybeden eski başbakan Ahmed Şefik’in Sisi yönetimi tarafından karga-tulumba Birleşik Arap Emirlikleri’nden Kahire’ye getirilip 24 saate yakın sorgulandığını elbette aklından hiç çıkarmamıştı.
Türkiye kamuoyu, Amr Musa’yı çok iyi tanıyor. 29 Ocak 2009 tarihli Davos toplantısında, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’e o haklı tepkiyi gösterdiği salonda, sahnede oturanlardan biri de Amr Musa idi. Erdoğan yerinden kalkıp salonu terk ederken, Musa kulaklığını çıkararak ürkek bir şekilde koltuğundan doğrulmuş, Erdoğan’la el sıkıştıktan sonra çaresizce arkasından bakakalmıştı. İçine düştüğü acziyet ve açmaz, o birkaç saniyelik kararsızlık anında bütün çıplaklığıyla görünüyordu.
***
Ortadoğu siyaset sahnesinin tipik bir figürü olan Amr Musa’nın son açıklamaları -Erbakan’la ilgili aktardığı anekdotun doğruluğunu sorgulamak kaydıyla- aslında, arka planda bölgenin iç dengelerine dair oldukça çarpıcı bir şey söylüyor:
Mısırlı bir siyasetçi olarak bir Suudi Arabistan gazetesine İran ve Türkiye’yi adeta şikâyet etmesi, Ortadoğu’daki ana rolleri bu dört güçlü ülkenin oynadığını gözler önüne seriyor. Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’ı birlikte düşündüğümüzde, gerçekten de, yaşanan bütün hadiselerin içinde bu dört devletin mutlaka bulunduğunu veya olan-biten her şeyin bu ülkeleri muhakkak yakından ilgilendirdiğini görüyoruz. Ortadoğu’yu bir masaya benzetirsek, bu dört ülke, masanın dört ayağını oluşturuyor adeta. Coğrafî konumları, tarihsel mirasları, kültürleri, siyasî gelenekleri, İslâm dünyasına katkıları ve ellerinde tuttukları potansiyelle… Daha dışarıdaki ülkeler de, bu dört ülkeyle olan ilişki biçimlerine göre denklemdeki yerlerini alıyor.
Ortadoğu’yu sadece sömürgeci dış güçler ve işgal süreçleri üzerinden değil, bölgenin kendi iç dinamikleri açısından da okuduğumuzda, yaşanan olaylar biraz daha anlaşılır hale geliyor. İşte o zaman, “büyük resmi görmek” deyimi de gerçek ve doğru anlamına kavuşuyor.
HABERE YORUM KAT