Amerika’yı ilahlaştırıp Müslümanları hakir görmede Alparslan Kuytul örneği
Müslümanların tüm yapıp etmelerinin önüne Amerika takozu atan Kuytul, Amerika’dan bağımsız tek bir yaprağın yere düşebileceğine inanmıyor gibi…
HAKSÖZ-HABER
Müslümanların gündeminde çok fazla konu tartışılıyor ama nedendir bilinmez konu bir şekilde “Amerika’nın oyunu” yorumuna bağlanıveriyor. Afganistan’dan Filistin’e, Suriye’den Bangladeş’e, Müslümanlar diğer Müslümanların hayırlı ve başarılı işler yapabileceğine ihtimal vermiyor.
Furkan Vakfı Başkanı Alparslan Kuytul da bu zihniyetin güçlü temsilcilerinden. Son günlerde Suriye konusunda epeyce cümle sarf ediyor. Ediyor ama hepsinin sonu ABD’ye çıkıyor.
Tabi hemen hemen tüm yorumları da kendiliğinden çöküyor. Bakalım mesela, 6 Aralık’ta verdiği bir sohbette Kuytul diyor ki “Türkiye’yi de bu işte kullanmak istiyorlar. (…) Yine Amerika’ya güveniyor ve onun ipiyle kuyuya iniyor. HTŞ’yle bir yere varacağını zannediyor. Neticede bu bir örgüt. İran ve Rusya Beşar Esad’ı desteklerse HTŞ falan ortada hiçbir şey kalmaz.”
Türkiye HTŞ’ye ne denli güvendi bilemiyoruz lakin Kuytul’un İran ve Rusya’ya güveni boşa çıktı. İran da Rusya da bölgeyi terk ederken İran ikinci günden HTŞ ile anlaşmaya girişme yolunda adımlar atmaya bile başladı.
Kuytul ayrıca “Türkiye, sınırını güvenliğe alacakmış! 30 km derinliğinde, 400 km genişliğinde Suriye topraklarında olacakmış! Amerika buna müsaade eder mi?" diyerek Amerika’nın mutlak iradesinin altını çiziyor.
Yetmiyor: “Bu işin arkasında Türkiye’nin olduğu açıktır ama Amerika ve İsrail’in de desteklediği ortaya çıktı. O halde bu meselede Türkiye, Amerika ve İsrail beraber hareket ediyor gibi görünüyor.”
Bu destek nasıl ortaya çıktı bilemiyoruz. Yetmiyor ama. Kuytul HTŞ’nin İsrail’in özgürlüğü için savaştığını, Esed’in gitmesinin İsrail’in işine geleceğini, HTŞ’nin -artık nasıl edecekse- Hamas’a hiç yardım etmediğini falan söylüyor. Hani derler ya “Davut değil İbrahim, Ayşe değil İsmail, koyun değil koç…” Hocam neresini düzeltelim?!
Kuytul’un geçmişte de böyle yersiz ve yanlış yorumları yok değildi. Buyurun 2011’de ne buyurmuş zat: “Bu iş böyle olmaz. Bu Beşar Esad de babası da zalimdir hatta kâfirdir. Ancak bunu destekleyen devletler var, Rusya, İran, Çin hatta Irak, Lübnan bunlar bunu destekliyorlar. Dolayısıyla Beşar’ı deviremezsiniz çünkü bunlar destekliyor, bunlar desteklemezlerse o zaman mümkün ama bunlar destekliyor. Siz yanlış adım atıyorsunuz. Bu devletlerin evvela buna olan desteğini bitirmelisiniz. Onlar Beşar’ı desteklediği müddetçe Beşar’ı deviremezsiniz.”
Herhalde bunu yorumlamaya bile gerek yok. Tutmayan yorumları dizsek epey uzun bir arşiv olacağından konuyu uzatmıyoruz tabi. Yoksa Türkiye Rusya uçağını düşüremez ya da Afrin’e girse de ABD sebebiyle oradan çıkamaz demiş, sonrasında da hepsini tevil etmişti. Tevil en kolay silah olsa gerek…
Türkiye’nin hedefleri…
Kuytul buyuruyor ki Türkiye’nin iki temel hedefi var birisi Suriyelileri geri göndermek diğeri YPG’yi bitirmek.
Gel gelelim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son konuşmaları durumu yalanlıyor. Erdoğan diyor ki “Suriye'de evi, iş yeri, arazisi olan misafirlerimiz yavaş yavaş geri dönüş yoluna geçti. Burada kalmak isteyenin başımızın üstünde yeri var.”
Diğer hedef de eğer YPG’yi bitirmekse bunda ne yanlış var?
Bir de hemen her analizin bir şekilde “Hedef ülke Türkiye” olarak okunması Amerika’nın her olayın müsebbibi olması kadar garip bir durum. Bölgede ya da dünyada ne olursa olsun yaşanan her şey aslında şer odaklarının Türkiye’yi ele geçirmek, kontrol altına almak ya da yıkmak için attığı birer adım olarak görülüyor. Kuytul’un yorumları da bundan bağımsız değil.
Türkiye için bir tehdit değilse tüm zalimler bin mi yaşasın?
Kuytul, 13 Aralık imzalı bir paylaşımında ise coğrafyanın eskisinden daha güvensiz bir hale geldiğini, Esed’in Türkiye için bir tehdit oluşturmadığını ancak sonrasında olabileceklerin Türkiye’nin aleyhine gelişebileceğini ifade ediyor.
Diyelim ki Esed Türkiye için gerçekten hiçbir tehdit oluşturmuyor, bu durumda “Bize dokunmayan yılan bin yaşasın” mantığı ile bu eli kanlı zalime ses çıkarmamak mı gerekiyor?
Kuytul devamında “Göründüğü gibi bir sevinç ve zafer yok ortada. Sevincin arkasından büyük üzüntüler gelecek gibi görünüyor.” diye konuşuyor.
Soruyoruz kendisine, herkes gördüğü ile sevinirken milyonlarca Müslüman’ın göremeyip kendisinin keramet gösterip gördüğü konu nedir?
İsrail'e kim dost kim düşman?
Sonuca göre süreç değerlendirmesi bu cenahın içine düştüğü büyük bir zaaf ve basiretsizlik. Mücahitlerin Şam'a doğru ilerleyişini komplo gözlüğü ile değerlendirirken sarıldıkları en temel argümanlardan biri de 11 günde Suriye topraklarının özgürleştirilmesi. Neymiş efendim 11 günde bunca hadise nasıl olurmuş, bu kadar kısa süre içerisinde olmuşsa vardır bu işte bir Ali Cengiz oyunu gibi.
Meseleye yaklaşım böyle yüzeysel ve sığ olunca rejim güçlerinin çürümüşlüğünden ya da Ukrayna'dan Lübnan'a kadar uzun zamandır seyreden bölgesel gelişmelerden bu cenaha bahsetmekle durumu rasyonalize etmenin bir anlamı kalmıyor haliyle. Hele ki Allah'ın yardımı nedir, "Allah'ın izniyle, nice az (ama itaatkâr ve sebatkâr) topluluk, çok daha kalabalık (ve güçlü sanılan) topluluklara galip gelmiştir." ayeti nereye düşer falan anlatmak yersiz gibi.
Ayrıca yine İsrail'in Suriye'nin mevcut askeri teçhizatın vurmasını da kendi tezleri lehine delil olarak sunmaları da ayrı bir tutarsızlık olarak karşımıza çıkıyor.
Yıllardır Suriye'de mevcut bulunan silah ve teçhizatların İsrail tarafından tehdit olarak görülmemesi ve mücahitlerin Suriye'yi özgürleştirilmesi ile birlikte İsrail'in telaşla bu teçhizatları vurması İsrail'in kimi tehdit olarak gördüğünü net bir biçimde ortaya koyuyor.
Hadi şu mücadeleye bir faydanız yok, tamam da bari zararınız olmasın!
HABERE YORUM KAT