Amerika'nın tavrında Türkiye'nin rolü
Mısır konusunda Amerika, olabildiğince makul tavır sergiledi.
Obama, Mübarek'in gidişini hızlandırdı, Mısır halkını selamladı, "Mısır'da tarih yazılıyor" dedi. İsrail'in tedirginliğini yaşamadı. Muhtemelen Mısır ordusu ile temas kuruldu ve geçiş dönemi için orduya yol haritası verildi. Belki orduya, İsrail'le ilişkiler konusunda da bir format verilmiş olabilir ama demokratik sürecin geliştirilmesi önünde engel olmak gibi bir misyon verildiğini sanmıyorum.
Barack Obama'nın henüz Mübarek gitmeden önce yaptığı yazılı açıklaması çok netti:
"Mısır halkının artık geriye dönüşü yok, olaylar ülkenin değiştiğini, geleceğin Mısır halkının elinde olduğunu açıkça ortaya koydu. Genç ve yaşlıların, zengin ve fakirlerin, Müslüman ve Hıristiyanlar'ın bir araya geldiklerini ve değişim yönünde şiddet içermeyen çağrılarıyla dünyanın saygısını kazandıklarını gördük. Bu çabalarda gençler ön safhada yer aldılar ve yeni nesil ortaya çıktı. Mısır onların umutlarını ve sınırsız potansiyellerini yansıtmalı, en yüksek arzularını yerine getirmeli. Bu zor zamanlarda şunu biliyorum ki Mısır halkı azmine devam edecek ve şunu bilmeliler ki ABD onların dostu olmayı sürdürecek.''
Türkiye'nin Mısır'daki gelişmelere olumlu bakması şaşırtıcı olmaz. Ama kamuoyu önündeki netlikle Amerika'nın netliği arasında bir paralellik bulunduğu da söylenebilir.
Yalnız, "Acaba kim kimi etkiledi" sorusu sorulduğunda, benim cevabım, Ankara'nın daha belirleyici olduğu yönündedir.
Ancak, Ankara belirleyici olsa bile, Ankara'nın tavrını öğrenme noktasındaki talebin Washington'dan geldiğini düşünüyorum. Sanırım Obama, Erdoğan'ı üç kere aradı, bu arada, Clinton'la Davutoğlu arasında görüşmeler oldu. Bunlar, ABD'nin bölge ile ilgili politika belirlerken, Ankara'nın duruşunu önemsemesinin sonucudur.
Bunu, bir "AK Parti başarısı" olarak önemsediğim için not ediyor değilim.
Ben olaya Amerika'nın bölgeye ilişkin tavırlarında, kendi başına buyruk gitmemesi ve Türkiye'nin bu bölgeyi daha doğru okumasını önemsemesi açısından bakıyorum.
Anladığım kadarıyla Obama-Erdoğan görüşmelerinde, Türkiye'nin Mısır'da olan bitene nasıl baktığı konuşulmuş, takınılacak doğru tavrın ne olacağı istişare edilmiştir.
Erdoğan'ın Obama'ya "Mısır halkının sesini dinlemek gerektiğini, Ortadoğu'da demokratikleşmeden yana tavır konacaksa, Mısır olaylarının içeriden bir talep olarak tam da o istikamette bir gelişme olduğunu, statükoyu korumanın tam bir çelişki olacağını" söylediğini sanıyorum. Bu değerlendirmenin Obama'nın çizgisine yabancı olmadığı da tahmin edilebilir. Nitekim Davutoğlu tarafından yapılan açıklamada ısrarla, Türkiye ile Amerika'nın yaklaşımlarının birebir örtüştüğü ifade edilmiştir.
Bu istişareyi önemli buluyorum. Türkiye'nin, bu coğrafya için, görüşü alınması kaçınılmaz bir ülke haline gelmesini önemli buluyorum.
Amerika'nın, istediği coğrafyaya projelerini dayatan ve bu yüzden başı belaya giren bir süper güç olarak değil, halkların iradesini doğru okumaya çalışan bir güç konumunda olmayı benimsemesini sağlıklı buluyorum.
Ancak, henüz bölgeye ilişkin politikalarda, İsrail konusunun sağlıklı bir çözüme kavuşmadığını da bilmek gerekiyor.
Ben, İsrail konusunun Amerika için de bir sorun olarak görüldüğünü düşünüyorum.
Evet, Amerika'da İsrail üzerinde sağlıklı düşünmek zordur ama Amerika, İslam coğrafyasında sağlıklı ilişki kurmak istiyorsa, İsrail'in ilişkileri kanatıcı rolünü görmek zorunda olduğunu da bilecektir.
Mesela Amerika Mısır'ı değerlendirirken, orada sadece ne pahasına olursa olsun, İsrail'le ilişkileri sıkı fıkı olacak bir yönetim arayışını sergilerse, bu politika "Yeni Mısır" gerçeği ile uyuşmayabilir.
Tıpkı Amerika'nın Mavi Marmara olayında İsrail yanlısı politikasının, Türkiye ile uyuşmaması gibi.
Burada soralım: Mesela Obama, Mısır konusunda istişare ettiği gibi Mavi Marmara konusunda da, Türkiye'nin hassasiyetlerini görme gereği duymuş mudur?
Evet, İsrail söz konusu olduğunda Amerika'da kimyalar değişmektedir.
Ama bence, Mısır'da halk talebi ile ortaya çıkan Ortadoğu gerçeği, Amerika'nın politikalarını terbiye edecektir. Türkiye'deki AK Parti iktidarı, Gül-Erdoğan-Davutoğlu ekseninde ortaya çıkan stratejik perspektif, sağlıklı düşünen bir ABD liderliği için, iyi bir istişare merciidir. Amerika için Obama da bu yönde uygun bir başkandır.
Zaman tünelinde kalanlar
Balyoz davasında geniş çaplı tutuklamalar, bir kesimde öfkeyi artırdı. Ben bu ruh halinde, Türkiye'nin geldiği noktayı yeterince okuyamamak gibi bir durum görüyorum. Şöyle bir şey:
Siz dün, askerin tabii görevi gibi kabul ettiğiniz "koruma kollama" işinin, şimdi darbe suçu sayıldığını gördüğünüzde ne hissedersiniz?
Darbe düne kadar, "Cumhuriyeti koruma kollama" işi sayılıyordu, birileri de ona dayanarak, sivil dünyayı terbiye etmeye kalkıyordu.
Oysa köprünün altından çok su aktı, Türkiye'nin demokratik standardı darbeciliği zaman dışına itti. Ama zihinleri zaman tünelinde kalanlar, "Nasıl olur bu!?." diye öfkeleniyorlar.
Zamanı idrak etmek. İşte bütün mesele!
BUGÜN
YAZIYA YORUM KAT