Amerika'nın 'öteki'si kim?
Batı'nın dünyadaki hegemonyasını ifade etmek için İngilizce'de bir söz vardır: the west and the rest (batı ve diğerleri)… Bu söz sadece Batı'nın siyasi, askeri üstünlüğünü, merkezi konumunu vurgulamaz aynı zamanda felsefi, bilimsel, sanatsal anlamda da biriciklik iddiasına gönderme yapar. Batı'yı merkeze alan, insanlık tarihini adeta son 400-500 yıllık batının yükselişinden ibaret gören 'ben merkezci' bakışı ifade eden, bir 'medeniyet kibiri'nin veciz ifadesi olarak batılı insanın zihin kodlarında durur: the west and the rest.
Bir zamanlar Batı, Avrupa'ydı. Bugün Batı Avrupa bu tanımın bir kısmına karşılık gelebiliyor. Genel anlamda Batı, Batı Avrupa'yla beraber Kuzey Amerika'ya, hasseten Amerika Birleşik Devletleri'nin de içinde olduğu bir coğrafyaya tekabül ediyor. Ancak genel anlamda Batı'yı bugün Avrupa'dan çok Amerika'nın temsil ettiği (en azından askeri, siyasi güç olarak) muhakkak. Amerikan gücünün yükselişi birkaç aşamadan geçti. Batı medeniyeti eksen değiştirerek Avrupa'dan Atlantik'in karşı tarafına Amerika'ya kaydı son yüzyılda. Amerika sanayi gücü olarak sahneye çıktığında bu anlamda rakipsizdi. Batı'nın bütün birikimini ekonomik gücüyle birleştirerek dev bir dünya gücü haline hale geldi. Avrupa çözemediği tarihsel sorunları nedeniyle dünyaya iki ayrı dünya savaşı hediye ederken Amerika yıpranmamış güç olarak sahneye çıktı. Son 20 yılda da tek süper güç olarak “İkinci Roma” olma iddiasında. Pax Americana denilen sistem görünüşte İkinci Roma iddiasına karşılık geliyor.
Oysa Amerika gücünün zirvesinde göründüğü şu dönemde yüzyıllık yükselişinin en büyük zaafını yaşıyor. Bu zaaf, Batı'nın içinde bulunduğu felsefi, ahlaki, siyasi krizden bağımsız değil. Yeni bir şey üretemeyen Batı kültürü ve düşüncesi geçmişten devraldığı mirası tüketmekle meşgul. Sanattan düşünceye kadar evrensel ölçekte değer üretmekten, insanlığa yeni açılımlar sunabilmekten mahrum Batı.
Bu krizin Amerika gibi dünyaya sistem dikte eden bir güçte yansımasının çok daha şiddetli olması kaçınılmaz. Üstelik bunun bedeli mümkün olduğunca ötekilere (the rest) çıkartılmak isteniyor. Avrupa'nın medeniyet krizi iki dünya savaşına maloldu. Amerika'nın yaşadığı krizin insanlığa neye malolacağını şimdiden kestirmek zor.
Bir yanda hâlâ tek süper güç olan, İkinci Roma iddiasını sürdüren Amerika, diğer tarafta medeniyet krizine giren Amerika'nın insanlığa maliyetinin kaça patlayacağını tartışıyor olmak çelişki gibi görünse de aslında açıklayıcı bir durum. Amerika artık sadece askeri ve siyasi düzeyde rakipsizliğini sürdürüyor gibi görünüyor. Aslında ekonomik, kültürel, finansal, endüstriyel alanlarda rakipsiz olmadığı gibi bu alanlarda güç dağılımını düzenleyecek durumda da değil.
Bu durum Amerika'yı dünyaya düzen veren bir lider güç olma iddiasından çıkarıp kendi taleplerini askeri gücüyle dikte ettiren bir imparatorluk haline getiriyor. Bir hegemon olarak kaba gücünden başka marifeti olmayan haraç kesen bir imparatorluk…
Ekonomiden üretime, düşünceden sanata kadar pekçok alanda belirleyici olmaktan çoktan uzaklaşan, bu alanlarda öncülüğü “öteki”lere kaptıran bir dünya gücüyle karşı karşıyayız. Korku üretimi, tehdit algısının tüm dünyada neden bu denli şiddetli biçimde yaygınlaştırılmak istendiği tam da bu noktada anlaşılabilir bir durum. Amerika artık dikte ettirdiği oranda dikkate alınabilen bir güç. Yani savaş makinesi çalıştığı sürece hegemonik gücünü yaptırıma dönüştürebilecektir. Bu durumun anlaşılması için “yeni emperyalizm” bağlamında yapılan tartışmaları dikkate alarak kavramaya çalışmak ufuk açıcı olabilir. Ancak felsefi ve ahlaki bunalım çok daha derinlerdedir.
Yine İngilizce'nin dil imkanlarını kullanarak Amerika'nın, dolayısıyla dünyanın içinde bulunduğu durum şu şekilde ifade edilebilir. the rise of the rest…yani “ötekilerin yükselişi”…Ticaretten finansa pekçok alanda Amerika rakipsizliğini yitirmiştir. Müslüman dünyaya dayatılan terör suçlaması tam bir yanılsamadır ve propaganda makinesinin devreye sokulmuş olmasının Amerika'nın paylaşım savaşını meşrulaştırmaktan başka amacı yoktur.
Ötekilerin yükselişini en iyi gören de Amerika'dan başkası değil. Bu nedenle askeri güç elindeyken geleceğin dünyasının şekillenmesinde daha doğrusu dünyanın paylaşımında rakiplerinin önünü kesmek istiyor. Ötekilerin yani Çin'in, Rusya'nın, Hindistan'ın yükselişi daha adil bir dünyanın kurulacağı anlamına gelmiyor. Kapitalizm Batı dışına çıkarak ötekileri de kendine eklemliyor. Nihai hesaplaşmanın İslam dünyası ile olacağı açık. Avrupa İslamı, Kalvinist İslam, modern İslam projeleri kapitalist modele direnen bir kültürün dirençlerini kırarak dönüştürme çabalarından başka ne olabilir.
Uzakdoğu'nun da Batı'nın bir parçası haline geldiği bir dünyada gerçek anlamda öteki hâlâ İslam dünyasıdır. Ötekinin yani İslam dünyasının yükselişi gerçekleşmeden de Batı'nın ürettiği küresel krizden kurtuluş mümkün görünmüyor.
Yeni Şafak gazetesi
YAZIYA YORUM KAT