Amerika ve Rusya’nın Kuşatması Nasıl Kırılacak?
Muhakkak birileri çıkıp alaycı bir edayla soracaklardır; “hangi kuşatmadan bahsediyorsun arkadaş?” Oysa son derece hızlı ve yıkıcı bir biçimde Suriye üzerinden göstere göstere inşa edilen Suriye kuşatması Türkiye’nin en hayati meselelerinden biridir. Üstelik klasik bir biçimde işleyen Amerika ve Rusya arasındaki yıkıcı rekabet bu kuşatmada hem Suriyeli İslami direniş örgütlerine hem de Türkiye’ye karşı uzunca bir zamandır sıkı bir ittifaka, sağlam bir dayanışmaya evrilmiş olduğunda zorluklar katlanarak artmaktadır.
Suriye’nin hemen her bölgesini yakıp yıkmak, şehirleri köyleri kan denizine dönüştürmek hususunda Esed rejimiyle yarışan Amerika ve Rusya paralel yürüyen bir süreçte PKK-PYD marifetiyle bir kantonal bölgeyi ihya ve tahkim etmek için de yarışıyorlar. PKK/PYD’nin gerek en ağır silah sistemleriyle teçhiz edilmesi gerekse hava saldırılarıyla hâkimiyet sahasının genişletilmesi konusunda hemen her gün medyaya detaylı haberler yansıyor. Fakat bu gelişmeler Türkiye’nin haberler ağında kimi zaman basit milliyetçi refleksler halinde yer tutuyor ama istisnalar dışında ciddi tahlillerin konusu olamıyor. Devlet-Hükümet nezdinde ise Avrupa’yla ilişkilerden kaynaklanan gerilimli gündemlerin arasında oldukça yumuşatılmış ve maalesef bir türlü karşılık bulamayan taleplerin yinelenmesinden öteye geçilemiyor.
Böyle ‘Dostlar’ Düşman Başına!
ABD Kongresi’nin 2001 ve 2003 yıllarında Afganistan ve Irak’ta askeri güç kullanmak üzere verdiği yetkiyi Suriye’de kullanan Pentagon’a bu hafta 30 Milyar dolarlık bir ek ödenek daha tahsis edilecek. Görüşmeler sırasında Genelkurmay Başkanı Orgeneral Joseph Dunford’un PKK/PYD’nin Rusya ile ilişkisine yönelik eleştirileri cevaplarken hiç sakınmadan şöyle bir cümle kurabiliyordu: “Elbette Rusya ile siyasi olarak angajman içerisinde. Moskova’da ofisleri var.”
PKK’nın Rusya’yla askeri stratejik ortaklığı Amerika’yı, Amerika’yla askeri operasyonları da Rusya’yı gayet net olarak görüldüğü üzere kayda değer bir düzeyde rahatsız etmiyor. İşte size görüntüleri taze bir haber: Rakka’ya yönelik operasyonun ilk adımlarından biri olarak Amerikan ordusuna ait helikopterlerle PKK/PYD Tabka Barajı çevresine konuşlandırılması mesela. Mesela ‘Ateşkesi İzleme Merkezi’nin şubesini açma bahanesiyle Afrin’de PYD’yle safları sıklaştırdıktan sonra güle oynaya şu tabloyu servis ediyordu dünyaya: Tümgeneral Andrey Lovkov liderliğindeki Rus askerleri üniformalarını YPG armalarıyla donatıp ellerinde salladıkları YPJ flamalarıyla Halep’te Nevruz için halay çekiyorlar.
Bu gelişmelere ilaveten Afrin’den açılan bir ateş sonucu bir askerin katledilmesine yönelik Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hüseyin Müftüoğlu misilleme yapılabileceği beyanına bir de Moskova’daki ofisin kapatılmasına yönelik adım atılması talebini ekliyordu ancak. Yine Amerika’nın bir gün arayla Musul’da 43 sivili, Tabka’da bir okula sığınan en az 40 sivili katlettiği haberlerini geçiyordu ajanslar.
Ne yazık ki bütün bunlara rağmen sadece Batı’nın değil maalesef Türkiye’nin medyası da bitmek bilmeyen ‘son dakika’ anonslarıyla Londra’daki ‘bıçaklı terör saldırısı’na odaklanmıştı. Hem de henüz Amerika ve İngiltere’nin aralarında İstanbul’un da bulunduğu Müslüman coğrafyadan 10 şehrin havalimanlarından yapılacak transit uçuşlar için ilan ettiği akıl almaz yasaklarlar eşliğinde. Bu kararın bahanesi olarak ‘yeni terör taktiklerini boşa çıkarmak’ söylemi kullanılıyor. Ancak esas hedefin Türkiye gibi ülkelerin (THY üzerinden) sivil havacılık ve ekonomilerine vurulacak çok boyutlu düşmanca darbelerin ilk aşamasını icra etmek olduğu belli. Çünkü her ne kadar en büyük İngiliz hava yolu şirketleri bu kapsam dâhilindeyse de Amerikan hava yolu şirketleri için bu yasaklar geçerli sayılmayacak.
Mütekabiliyet Neden Unutuluyor?
Türkiye’nin sıkışmışlığı, müttefik saydığı ülkeler tarafından aldatılmaktan öteye açıkça çökertilmek üzere her türlü gizli-açık tehditle kuşatıldığı aşikâr. Lakin bu kuşatmaların başarılı olacağı, Türkiye açısından kötü sonucun yakın olduğu ve seçeneklerin tükendiği şeklinde yorumlanamaz. Şam ve Hama’da İslami direniş örgütlerinin bu hafta nasıl bir askeri başarılar elde ettiğine bir bakalım örneğin. Esed rejiminden daha çok İran, Hizbullah, Afganistan ve Pakistan’dan getirilen Şii milislerle çarpışa çarpışa Şam ve Hama’daki kuşatmalar kırıldı, sahada ciddi kazanım ve ilerlemeler kaydedildi. Eş zamanlı olarak IŞİD ve PKK-PYD’yle çatışıldı. Amerika ve Rusya’nın ağır ve hiçbir kural tanımayan bombardımanlarına rağmen İslami direniş stratejik noktalarda hâkimiyet sağladı, düşmana ciddi kayıplar verdirdi.
Türkiye’nin Amerika ve Rusya gibi müttefiklerine vereceği karşılığı Münbiç, Rakka, Tel Abyad veya Afrin gibi Suriye’nin kuzey bölgeleriyle sınırlı tutmakta ısrar etmesi ne akla ne de sahaya uygun düşer. Diplomaside, uluslararası ilişkilerde mütekabiliyet esastır. Amerika ve Rusya’nın Türkiye’nin aleyhine olarak PKK/PYD ve Esed rejimine verdiği desteğin sonuçsuz diplomatik taleplerle engellenmesi ihtimali sıfırın altındadır. Türkiye başından bu yana Amerika, Rusya ve Avrupa’nın ‘terör örgütü’ saydığı İslami direniş örgütlerinden uzak durarak, onlara karşı anlamsız ve faydasız yaptırımlar uygulayarak hem ahlaken hem de siyaseten yanlış yapmıştır. Bu yanlış tutum hızla terk edilmelidir.
Özgür Suriye Ordusu gibi başta Ahraru’ş Şam ve Tahrir eş-Şam olmak üzere bütün İslami direniş örgütlerine ağır silahlar temin etmekten istihbarat paylaşımına değin her türlü askeri-stratejik desteği vermelidir. Fırat Kalkanı’nın önünü açmak için Suriye’deki gerçek dost-müttefik İslami direniş örgütleriyle birlikte hareket etmekten başka geçerli hiç bir seçenek görünmemektedir. Şam, Hama, İdlip, Humus ve elbette ki Halep’teki direnişi sahipsiz bırakmanın, yeterince sahiplenmemenin bedeli ilerleyen zamanda daha da ağır olabilir.
Türkiye’nin güven ve huzuru tecrübeyle sabit olduğu üzere Suriye’nin güven ve huzurundan geçmektedir. Amerika ve Rusya ise Türkiye’nin güvenliğini, huzurunu ve istikrarını Suriye’deki işgal ve katliamlarını derinleştirerek sabote etmekte hatta tecavüze açık hale getirmektedir.
Yeni Akit
YAZIYA YORUM KAT