Amerika ve Körfez’in Katar Ablukası
Kimi belirtilerine rağmen Katar’a yönelik Körfez ülkelerinin abluka kararı neredeyse yıldırım hızıyla icra edildi. 23 Mayıs’ta Katar resmi haber ajansında Amerikan karşıtı ve İran’a destek mahiyetinde kimi beyanlar Emir El Sani’ye isnat edilerek yayınlandı. Tüm yalanlamalara rağmen Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne ait kanallar tarafından haber hızla yaygınlaştırıldı. Üzerine Katar’daki Mısır, Suudi Arabistan, Bahreyn, Kuveyt ve BAE büyükelçilerinin 24 saat içerisinde ülkeyi terk etmeleri yönünde bir çağrı da Katar Dışişleri Bakanı’na isnat edilerek dolaşıma sokuldu. Haberlerin uydurma olduğu ve Katar’a yönelik siber saldırı iddialarına rağmen gerilimin tırmandırılması bir türlü engellenemedi. Çünkü adı geçen ülkeler hem Katar’ın resmi sitelerine erişimi hem de El Cezire gibi kanallara erişimi bloke edip kapatmışlardı.
Aşikâr olan şu ki Katar’ı tecrit ve abluka altına alma operasyonu siyasi ve iktisadi olmaktan daha öteye stratejik bir rehin almayı hedefliyor. Henüz bu tartışmalar sürerken ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Ed Royce Katar’ın İhvanı Müslimin’i desteklediği ve bu siyasetini değiştirmezse Katar’daki Amerikan askeri üslerinin bir başka ülkeye nakledilmesi gerektiğini ifade ediyordu. Öteden beri BAE başta olmak üzere Körfez ülkelerinin ve Mısır’daki Sisi cuntasının Katar’dan rahatsız oldukları, Katar’ı Hamas ve İhvanı Müslimin’i desteklemekle suçladıkları zaten biliniyordu. Bir de bu rahatsızlık alanlarına El Cezire üzerinden yürütülen yayın faaliyetlerini eklemek gerekiyor. Netice itibariyle el birliğiyle Katar’a karşı tavır alan ülkelerin tamamı bir taraftan halktan yükselecek tepkilerden çekiniyorlar diğer taraftan Amerika’yla ilişkileri sıkı tutarak iktidarlarını koruma yolunu tercih ediyorlar.
Şeytan Büyük Fakat Körfez Küçük
Obama yönetimi tarafından ihmal edilen, İran’ın tasallut ve saldırganlığına terk edilen Körfez ülkeleriyle Trump’ın nasıl bir ilişki ve işbirliği kuracağına dair verilen işaretler Katar operasyonuyla ete kemiğe bürünmeye başladı. Hatırlayalım; Trump Nisan ayının ilk günlerinde Mısır’daki askeri rejimin şefi General Sisi’yi Beyaz Saray’da olağan üstü bir ilgiyle misafir ederken ilginç pozlar verip çarpıcı beyanlarda bulunmuştu. Sisi’ye çok yakınlık duyduğunu ifade eden Trump görüş birliğinde olduklarını teyid edip desteğini şöyle ilan edecekti: “Herhangi bir kuşku varsa herkesin bilmesini istiyorum ki El Sisi, çok zor koşullar altında harika işler yaptı. Biz Mısır’ın ve Mısır halkının arkasındayız.” Sonra da şunu ilave etti: “Mısır ile olan askeri işbirliğini de en üst düzeye çıkaracağız. (Sisi’ye dönerek) Burada artık büyük bir müttefikiniz var.”
Trump’ın altı hafta sonra gerçekleştirdiği Suudi Arabistan ziyaretinin ne kadar şaşalı geçtiği malum. Trump’ın askeri, ticari ve siyasi kazanımlarını taçlandıran Suudi Arabistan ziyaretinde Kral Selman Bin Abdulaziz’le hemen her görüşmesinde yanında tuttuğu bir isim de elbette ki Mısır’daki askeri cuntanın şefi Sisi’ydi. Böylece Trump Kral Selman ile birlikte gerilen ve kimi çatışma alanları yaşanan Suud-Mısır ilişkisini de tekrar normalleşme yoluna sokmak üzere seri arabulucu rolünü de ifa etmiş oldu. “İslamcılar ve her türlü İslami terör”le mücadele hususunda Trump’la Kral Selman ve General Sisi’nin ittifak kurduklarına dair beyanlar yüzlerce milyar dolarlık silah satışı anlaşmasıyla garanti altına alınmış oluyordu.
Suudi Arabistan ve Amerika’nın yeni süreçte İran’ı bölgesel bir güç olmaktan çıkarmak üzere paralel seyreden bir siyaset tarzını icra edecekleri belliydi. Bu çerçevede son hamle kamuoyuna Katar-İran yakınlığı veya Katar’ın İran’a yeterince mesafeli durmaması gibi söylemlerle takdim edildi. Evet, Katar’ın İran siyaseti Suudi Arabistan kadar sert değil ama Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır kadar da yakın ve sıcak da değil. Meselenin bir ucunda İran bağlantısı bulunuyor tartışmasız. Fakat Katar’ı İran’a itekleme, İran ve Rusya bloğuyla yakınlaşmaya zorlama, Körfez’de bu bloğa daha güçlü alan açma tutumu daha bariz.
Kimleri Rehin Almayı Hedefliyor?
Suudi Arabistan ve Mısır’ın tüm diplomatik ilişkileri kesme, diplomatları sınır dışı etme, Katar vatandaşlarını iki hafta içinde ülkelerini terke zorlama aculluğunun başka sebepleri var. Kara, deniz ve hava ulaşımlarını tümden kesmenin başka anlam ve hedefleri olmalı. Açıklamalarda mesela Suud yönetimi “terör örgütlerini barındırarak teröre destek verme ve basın yayın organlarında terör örgütlerinin propagandasını yapma” vurgusuyla kimi kast ediyor? Mesela Mısır’ın “El Kaide ve IŞİD fikrini yaymak, terör örgütlerini desteklemek, Mısır ve diğer Arap ülkelerinin iç işlerine karışmak”la suçlaması nereye işaret ediyor? Hiç şüphesiz İhvan-ı Müslimin ve Hamas’ı hedef alan, Filistin ve Suriye direnişinin tüm meşru aktör ve örgütlerini hedef alan bir stratejik hamleyle karşı karşıyayız.
Türkiye’yle de doğrudan ve esaslı bir ilişkisi var bu Körfez hamlesinin. Katar’ın ipotek altına alınması Türkiye’nin dört bir taraftan daraltılan hareket alanının daha sıkıntılı ve stresli bir iklime dönüşmesi anlamına gelecektir. Trump’ın Körfez’den beklentisi Sisi modeli ortak paydasında bağımlı bir ittifaka sadakat göstermeleridir. Türkiye’nin de Hamas ve İhvan-ı Müslimin’le, Suriye direnişiyle arasına uzun ve derin mesafeler koyması dayatılıyor. Despotik rejimlerle dostlukta, başkaldıran halklarla düşmanlıkta kararlı bir NATO müttefiki rolünden başka bir davranış modeli istemiyorlar Türkiye’den.
Gelecek dönemin ağır ve acılı olacağına dair gelişmeler bunlar. Hesaplar Müslüman halkların aleyhine kurulmuş ama bu türden çirkin tuzakların, kanlı hilelerin istenen hedefleri kolaylaştırmayacağı aksine zorlaştıracağı da tarihi tecrübelerle sabittir.
Yeni Akit
YAZIYA YORUM KAT