Ambalaj imalatçıları zorda
30 Eylül için bir milat veya devrim demek abartılı olmaz. Evet, paketten 'ölüme çare' çıkmadı ama, Başbakan bu paketin nihai olmadığını, devamının geleceğini söylediğine göre hala ölümsüzlük ümidimizi koruyabiliriz.
Bakmayın latife yaptığıma, siyasetten bu kadar yüksek beklentilerin oluştuğu bir dönemi pek hatırlamıyorum. Y ve Z kuşağı bilmezler ama, yakın geçmişte siyaset kurumu askeri vesayetin itibarsızlaştırma operasyonları ve fiziki müdahaleleriyle o kadar zayıflatılmıştı ki, insanlar Demirel ve Ecevit'in yan yana gelmelerini bile devrim sayardı.
Gezi her ne kadar bir 'Erdoğan'ı hal etme' operasyonuna dönüştürüldüyse de, buna geçirilen 'Daha fazla özgürlük ve demokrasi' ambalajı, meşru talep beyanı sayılarak hükümetin 11 yıldır en çok zorlandığı reform yapma konusunda önünü açtı. Teşekkür ediyoruz.
Şüphesiz açık ve samimi ırkçılar, başörtüsüne özgürlük, Kürtçe'nin özel okullarda öğretilmesi ve andımızın kaldırılması reformlarına itirazlarını sürdürecekler. Onlara da ihtiyaç var; odun, kömür yanarken cüruf bırakır, doğanın kanunu bu. Değişim ateşinin gerisinde tortu bırakması son derece normal. Değişimin diyeti diye de bakabiliriz.
Ancak, demokrasi ambalajı imalatçıları epey zorlanacaklar. 'Demokrasi olmadan barış olmaz' diye, sözde daha fazla demokrasi için Türkiye'nin ilk ve en büyük barış projesi olan Çözüm Süreci'ne savaş açanlar, bu paketle biraz daha mahcup, biraz daha çıplak kalacaklar. Hükümetin paketin uygulanmasında tereddüt göstermesi veya Alevi Açılımı, TMK-TCK reformu, Ruhban Okulu'nun açılması gibi adımlarda yavaş kalması, onlar için ümitle beklenen 'gelişmeler' olacak.
Paketin içindeki her madde çok değerli. Bu maddelerden bir tanesinin bile gündeme gelmesi, bundan beş sene evvel ordunun darbe yapmasına yeterli olabilirdi. 2007 yılında andımızın kaldırıldığını düşünün mesela. Önce 24.00'da muhtırayı yer, sonra o gece yatağınıza tedirgin girerdiniz. Kulaklarınız palet seslerinde olurdu.
O nedenle, siyasetle reform yapmak biraz da zaman işidir. AK Parti 12 Eylül 2010 Referandumu'na kadar iki ucu keskin bir bıçağın üzerinde reform sürecini işletmeye çalıştı. Bu esnada sosyolojiyi gözetmek, oylarını korumak ve vesayetle, Ergenekon'la, darbe girişimleriyle savaşmak, kapatma davalarını, muhtıraları ve 367 kararı gibi ülkeye aylar kaybettiren engelleri aşmak zorundaydı. Hükümetten gaza basmasını isteyenler, bu zemini de hesaba katmak durumunda.
Ancak, bu zeminin değişmesi anlamında, 12 Eylül 2010 referandumu ve 30 Eylül Demokratikleşme Paketi'nin birer milat olduğunu hükümet idrak etmiş görünüyor. Referandumdan sonra bu adımların atılmasının önünde bir engel yoktu. CHP'nin rehin tuttuğu seçmen kitlesindeki depresyon artık kutuplaşma siyasetinin doğal bir dinamosu olmaktan çıkmış, hamisiz kaldığı için ciddi tehlike arz eder olmuştu.
Başbakan Erdoğan'ın paketin sunuşunda yaşam biçimlerine saygıyı ima eden 'Bize oy vermeyen vatandaşlarımızın korku ve endişeleri de bizim için önemlidir' sözü, bu anlamda önümüzdeki dönemin nasıl olacağına dair ipuçları vermekte. PKK'nın 'oyundan düşmesi' ve vesayetin sindirilmesi ile birlikte, artık son muharebe CHP tabanı ile Alevilerin korku ve öfkeleri üzerinden yaşanacaktır. Etyen Mahçupyan'ın tesbit ettiği üzere, AK Parti'yi özellikle 'laikler' ve Alevilere karşı Sünni bir çizgiye sıkıştırmaya, algıyı bu yönde oluşturmaya çalışacaklar.
İsterseniz, bunun büyük bir haksızlık olduğunu düşünebilirsiniz, kimse de size yanlış düşünüyorsunuz demez. Ama bu yeni Gezi'lerin fitilini yakabilir. Çünkü artık kutuplaşma hükümetin de, reformların da aleyhine işlev görüyor. Hükümetin bu kritik değişimi fark etmesi, ülkenin geleceğini derinden etkileyecek.
Seçim sürecinde 'Biz-Onlar' dilini duymaya devam etmemiz söz konusu. Oysa Erdoğan çok yetenekli bir hatip. Bu fay hatlarını gözeterek, hatta tamir ederek de demokrasi ve istikrar vurgusunu yapabilir, oylarını arttırabilir. Siyasetçilerin tek bir hitapta, birden çok toplumsal kesime seslendiklerini fark etmesi gerekliliği hiç bu kadar hayati olmamıştı.
Bence, bundan sonra her hitap, bir balkon konuşması niteliğinde olmalı.
CHP tabanı kategorik olarak –tıpkı ulusalcıların dindarlara sürekli yaptığı gibi- kayıp bir halk kitlesi olarak görülmemeli. İnsanlar temel olarak saygı görmek istiyor. CHP ve MHP'ye verilen cevapları tabanları kendi üzerine alıyor. Bu ayrımı önemsemek şart.
Bu paket Alevi vatandaşların tatmin olmadığı bir adım oldu. Gücendiklerini gözlemliyorum. Hükümet bu konuda çalışmalarının olduğunu ifade etti. Ama makas çok açılmamalı. Çünkü o boşluğu provokasyonlar doldurabilir. BDP'nin tepkisi ise sadece siyasi. Onlar da bu paketin Kürt sorununu çözebilecek sağlam bir iradeyi ortaya koyduğunun farkında.
Ruhban Okulu meselesi, asla Yunanistan'ın tavırlarına, hele hele bir insanlık ayıbı olan mütekabiliyet esaslarına göre değerlendirilmemeli. Bırakın Yunanistan kendi ayıplarıyla yalnız kalsın. Hükümet bu adımı ülkede iki bin kişi kalmış kendi Rum vatandaşları için atacak. Üstelik böyle bir adım, Yunanistan'ın Türk azınlığa yönelik ayrımcı uygulamalarının gerekçesiz kalmasına yol açacak.
Ama, hükümet isterse ağzıyla kuş tutsun, ölüme çare olmayan paketler beni hiçbir zaman memnun etmeyecek. Ölecek olduktan sonra, bu reformların bana ne hayrı var ki!
Haksız mıyım?
Twitter: @markaresayan.com
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT