Amaç Karalamaksa Bahane Bulmak Zor Olmaz!
Ahmet Varol, Yeni Akit’teki köşesinde, Leyla Halid’in yaptığı açıklamalar sebebiyle Filistin davasının mahkûm edilmesine yönelik çalışmaları değerlendirmiş.
Ahmet Varol’un bugünkü Yeni Akit’te (15 Şubat 2018) yayınlanan konuyla alakalı yazısı şöyle:
Dava Kendini İfade Eder
Bir davayı kişilerle özdeşleştirmeye çalışanlar bazen hayal kırıklığına maruz kalabilirler. Çünkü kişiler değişkendir. Bunun yanı sıra dava kendini kişilerin şahsında, onların savunmalarında ifade etmez. Kendi özündeki değerlerle ortaya koyar. Dava kişilere göre değil kişiler davaya göre değerlendirilir. Bir kişinin kutsal bir davayı savunması onun hemen o davayla özdeşleşmesi ve o davanın bir aynası gibi kabul edilmesi anlamına gelmez.
Bu hatanın sıkça yapıldığını görüyoruz. Örneğin bir kimse etnik kimlik olarak mensubiyetinden veya herhangi bir bağlantısından yahut fiilinden dolayı bir davayla irtibatlandırılıyor. Sonra da onun tüm hataları o davanın hesabına çıkarılıyor. Oysa kişinin hatası kendinedir. Davanın özündeki değerleri ve öncelikleri ise kendini korur.
Son günlerde, Filistin davasıyla irtibatlı faaliyetlerinden dolayı bu konuda ismi öne çıkanlardan biri olan Leyla Halid’in yaptığı açıklamalar sebebiyle Filistin davasının mahkûm edilmesine çalışılması da kişilerle dava arasındaki konum farkının görülmemesinden kaynaklanmaktadır.
Leyla Halid’in veya bir başkasının siyasi çizgisi, görüşleri kendini ilgilendirir. Filistin davası hakkında iyi bir şeyler yaptığı zaman kendine değer kazandırır. Ama onun yaptıkları ve söyledikleri Filistin halkını ve davasını temsil etmez. Doğruları kendi doğruları, yanlışları da tamamen kendi yanlışlarıdır.
Bu prensip sadece onun için değil Filistin davası adına ortaya çıkan, bu davaya sahip çıkan ve bu dava için bir şeyler yapmaya çalışan herkes için geçerlidir. İster İslâmî çizgide olsun isterse sol veya liberal çizgide olsun. Kişilerin yaptıkları ve söyledikleri davaya fatura edilemez.
Filistin davası ise kendi özünde önemli ve önceliklidir. Onun kendi değerleriyle kendini ifade etmesi mümkündür. Ama ne yazık ki kişilerin yaptıklarından dolayı en çok mağdur edilen, haksızlığa uğratılan dava da Filistin davası olmuştur. Örneğin geçmişte olduğu gibi bugün de Arap ülkelerinin liderlerinin birçoğu Filistin davasına haksızlık etmişlerdir. Fakat ne kadar ilginçtir ki onların yaptıklarından dolayı aynı zamanda bu davaya haksızlık edilmiş ve bu dava mahkûm edilmiştir. Aynı durum Filistin içinde ortaya çıkmış bazı siyasi liderlerin tutumları, davranışları ve açıklamaları için de söz konusu olmuştur.
Oysa yapılması gereken davanın konum ve değerini onların tutumlarına ve açıklamalarına göre değil onların tutum ve açıklamalarını davaya göre ölçmek ve değerlendirmektir.
Aynı şeyi bugün Suriye’deki özgürlük mücadelesi için de nazarı dikkate almamız gerekir. Bazen Suriye’deki direniş gruplarından herhangi birinin veya onun ileri gelenlerinden birinin söylediklerinden yahut yaptıklarından dolayı Suriye’de haklı olarak sürdürülen özgürlük mücadelesinin toptan mahkûm edildiğini, söylenenlerin ve yapılanların bu mücadeleye fatura edildiğini görüyoruz. Oysa onların yaptıklarından ve söylediklerinden dolayı Suriye’de zulme karşı verilen haklı mücadele meşruiyetini kaybetmez. Bu mücadelenin konumunu kendi değerleri ve öncelikleri açısından belirlememiz gerekir.
Bu durum parçanın bütüne teşmil edilmesi hatası açısından da söz konusudur. Örneğin Türkiye’deki Suriyeli mültecilerden birinin veya birkaçının yaptığı yanlışlıklardan dolayı mültecilerin tümünün birden mahkûm edilmesi tarzı tutumlara sıkça rastladığımız oluyor. Oysa görülen yanlışlık bütünden çok küçük bir parçaya aittir. Bütünü tümüyle mahkûm etmek için geçerli bir dayanak olamaz
Parçanın bütüne teşmil edilmesi hatasının toplumlar, halklar ve ülkeler hakkında hüküm verilmesi konusunda çok sık yapıldığını da özellikle vurgulamak istiyoruz.
HABERE YORUM KAT