Alttan Gelen Dalga
Yeni toplumsal şartlar ve süreçler geliştikçe İslami tebliğ ve mücadele çabalarımız gerek metodik içtihadlarında, gerek gelecek stratejilerinde daha gerçekçi ufuklara yöneliyor.
Mücadelenin seyyaliyeti ve iniş çıkışları kaçınılmaz imtihanlardır.
Bu bağlamda değişen vakıalar ile sabit olan vahyi nasslar arasında ortaya konan içtihadlar ve yapılan yorumlar gözden geçirilip yenilenmektedir.
AK Parti’nin Türkiye’de iktidar olduğu son zamanlarda açık-seçik biçimde hiçbir zaman yakalanamayan vesayetten kopma, resmi ideolojiyi öteleme ve ‘kimliksel özgürleşme’ süreçleri yaşanıyor.
Müfsid yabancılaşmadan ve vesayetten arınmaya çalışan bu süreç tüm Batı-dışı toplumlarda ve ümmet coğrafyasında ‘Türkiye Modeli’ olarak zikredildi. Ve peşinden 17 Aralık 2010’da Tunus’ta başlayıp denetlenemez bir hız ve kitleleşme gücü ile tüm coğrafyalarımızı etkileyen devrimler veya intifadalar süreci ile karşılaştık.
Kitlesel sevinçler ve acılarla yaşanan intifadalar süreci; İslami mücadelemizde sünnetullah’ı gözeten ve bu sonuçlara göre yol hattı belirleyen, alttan gelen merhaleci dalgayı güçlendirdi.
SSCB’nin çöktüğü 1991 yılı öncesinden kalma tahlil kalıpları ve sığınmacı analizler hala revaçta. Geçmişte üretilen kalıpları aşamayan bazı yazar ve araştırmacılar, Müslüman coğrafyalardaki ve Türkiye’deki fıtrata yönelen ve Müslümanların önünü açan hareketliliğin sıcaklığını duyumsayabilmiş değiller.
Zihinsel ve davranışsal asabiyeye dönüşen bu tutum, içtihat alanıyla ilgili İslami uyanış ve çağdaş mücadele sürecinin değişim dilini ve özgünlüğünü kavrayamamakla alakalı gibi görünüyor.
Anlaşılmayan, künhüne vakıf olunmayan değişim süreçleri ne yazık ki genellikle karalanıyor. Batılı değerlere devşirilen sol, liberal, ulusçu, anarşist veya LGBT’li garpzedeli düşkünlerin ifsadı ve atgözlüklü muhalefetleri bir tarafa; bu karalamalara bakıldığında millileşen/ulusculaşan dindarlıktan, tekfircilik yapan seleficiliğe ve taassubi Şia’ya kadar uzanan bir çeşitlilik öne çıkıyor.
Sünnetullah ve vakıa irtibatı/uyumu çerçevesinde sosyal, siyasal, metodik konularımızla ilgili geçmişte oluşan içtihadları yenileyebilmeliyiz.
Ayrıca Batılı paradigmanın sosyal disiplinler dili de genel-geçer bir açıklama biçimi olarak görülmemelidir. Çünkü bu dil, toplumsal dönüşümlerde Batılı kriterler dışında kalan her gelişmeyi denklem dışında tutmaktadır.
Nesnellik iddiasındaki bir çözümleme öncelikle insan, toplum, insanlığa ait olan fıtri ölçüleri ve vahyi çerçeveyi mutlaka bilmek zorundadır. Ayrıca mevcut gerçekliğimizi de nasslar çerçevesinde tahkik edip değerlendirmelidir.
Ümmet coğrafyasında yaşanan fikri ve ameli canlılığın oluşturduğu süreci ve dayandığı birikimi anlamak zorundayız. Bu konuda 2015 Eylül ayı içinde iki kitabım yayınlandı. Birincisi ‘İslami Mücadelenin Yeni Dili’. İkincisi konuyla ve İslamcılık tartışmalarıyla ilgili röportajlarımdan oluşan ‘İslami Uyanış Sürecimiz ve İslamcılık Söyleşileri’.
Yeniden fıtratı, yeniden vahyin ölçülerini arayan, buldukları doğrularla ilerleyen bir diriliş arifesindeyiz.
Uyanışımız artık yaşanmış birikim ve tecrübelerle test edilebiliyor.
Artık düştüğümüz yerden kalkmak için iktidar odaklı aceleciliği geride bırakıyoruz.
Artık sünnetullahı kavrayan ve yaşadığımız safhada vahyin gereklerini şahitleştirmeye çalışan yeniden yapılanma çığırı ön plana çıkıyor.
Artık Seyyid Kutub’un uğrunda idam sehpasına yürüdüğü ‘Kur’an neslini yeniden inşa’ çağrısının ne demek olduğu coğrafyalarımızdaki intifadalar sürecinde anlam kazanabiliyor.
Artık yeniden ıslah ve inşa için alttan gelen merhaleci, birikimli ve şura temelli dalgaları oluşturmamız kaçınılmaz.
YAZIYA YORUM KAT