1. YAZARLAR

  2. Akif Emre

  3. Alternatif aydın sorumluluğu
Akif Emre

Akif Emre

Yazarın Tüm Yazıları >

Alternatif aydın sorumluluğu

15 Nisan 2008 Salı 06:33A+A-

Türkiye yeni bir 'korku siyaseti' dalgasının etkisi altına girerken okumuş-yazmışlardan sokaktaki insana kadar her kesimde duygusal tepkilerin devreye girdiğini görüyoruz. Özellikle Ak Parti'ye oy veren kesimle bu partide varsayılan özelliklerden dolayı kapatılmasını isteyenler arasındaki iki dünya farkı duygusal tepkilerin daha da körüklenmesine neden oluyor. Bir yanda en küçük dini ritüeli bile tehlike sayacak kadar toplumun doğasına, kültürel kodlarına yabancılaşmış, dünyaya, akılcılık adına at gözlüğü ile bakıp “kafa konforunu bozmak istemeyen” kesim… Öte yanda, karşı tarafın Ak Parti'de varsaydığı değerleri savunma adına siyaset tarzını savunmaya geçen, arasında olması gereken mesafeyi de yok sayan bir kesim.

Muhafazakarlığından, muhafazakarlaşan söylemler/in/den dolayı iktidar partisi ile aynileşen, korku siyaseti karşısında savunmaya geçen kitlesel refleksi anlamak mümkün. Bu durum bir noktaya kadar anlamlandırılabilir de.

Ancak öfke ve duygusallığın alabildiğine yükseldiği, korku siyasetinin kısa dönemli sonuçlarına bakarak karşı olmak adına İslamcı siyaset-düşünce adına ortaya çıkan okumuşların, aydınların genelde iktidar ilişkileri özelde AKP ile kurdukları ilişkinin muhtevası konusunda aynı şeyi söylemek mümkün değil.

'Mağduriyet psikolojisi'nin beslediği ortamda korku siyasetinin mimarlarına karşı çıkmak adına özelde bu parti, genelde iktidar İslamcı söylem ilişkisi üzerinde düşünmeyi ertelemek, eleştirilere sünger çekmek gibi önemli bir tehlike ile karşı karşıyayız.

Doğrusu İslami çevrelerde muhalif, alternatif siyaset geliştirmek isteyen, bunu daha geniş bir medeniyet perspektifinden ele alarak bütüncül bir iddiaya dönüştürmek çabasındaki aydınlar, önderler hiç de iyi bir sınav vermediler. Olanca mesafeli ve muhalif duruşları bir anda terk ederek, hemen hiçbir sorgulama sürecinden geçmeden iktidarla bütünleşmekte hiçbir sakınca görmediler. Üstelik bu bütünleşme sadece bireysel eklemlenmeyle de sınırlı kalmayıp iktidarın yanıltıcı parıltısı karşısında söylem düzeyinde bir muhteva boşalmasıyla sonuçlandı.

Bu süreçte, iktidarla bu denli mesafesiz, her türlü eleştirel duruşu iptal ederek ilişkiye girmenin devlet aygıtına eklemlenmeyi beraberinde getirmesi doğal bir sonuçtu. Fiilen siyasal iktidar üzerinden devlete eklemlenen muhalif aydınlar en kısa zamanda söylemlerini terk ettikleri gibi iktidarın söylemlerini hiçbir süzgeçten geçirmeden, sorgulamadan savunur konumda buldular kendilerini. Hatta kimileri bir adım öne çıkarak mevcut söyleme entelektüel ve dini gerekçeler yetiştirmeye çalıştı.

Sonuç, belli kesimlere iddialarından vaz geçtikleri oranda merkezde yer açılmıştı. Bu açılan yerin ne kadar kalıcı ve sağlam olduğu ise ayrı bir konu.

Avrupa Birliği ilişkilerinden küresel kapitalizme, liberalizmden modernleşme sorununa, insan hakları söyleminden özgürlük meselesine kadar pek çok temel meselede 'paradigma değişimi' yaşandı adeta. Artık en temel talepler ve sorunlar kendi paradigmamızdan değil küresel liberal düşünce çerçevesine indirgenerek ifade edilmeye başladı. Müslüman aydınların siyasetten ne talep ettikleri sorusu bu dönemde soru olmaktan çıkmış; simgesel bir-iki yasağın hafifletilmesi düzeyine indirgenmiştir. Bu yasakların sürmesinin, tersinden siyasal anlamda kullanışlı bir koza dönüştüğü de söylenebilir.

Korku siyaseti tüccarlarının saldırdığı bir dönemde mağdura bir de “içerden vurmak” adına eleştirel duruşa karşı çıkmak yerine Müslüman aydınlara düşen görev gecikmiş de olsa bir muhasebe yapmaktır. Burada sorun, AKP-aydınlar ilişkisi sorunu olmaktan çok ve de AKP'den de bağımsız olarak İslamcı aydınların kendi dillerini, tasavvurlarını yeniden nasıl inşa edecekleri sorunudur.

Buna başlamanın ilk şartı da siyaseten bağımsızlaşmaktır. Yoksa zor zamanda, haksızlığa uğrayan bir siyasi aktörü zor durumda bırakmak, Türkiye'nin ulusalcı tutuculara teslim edilmesi meselesi değildir.

Bu anlamda AKP açısından özellikle altının çizilmesi gereken husus, bir siyasal örgütlenme olarak bu partinin alternatif düşünce ve siyaset peşinde olanlardan kendi mantığı içinde daha tutarlı olduğudur. Başından beri özellikle İslamcı olmadığını, siyasal İslamla arasına mesafe koyduğunu belirten bir siyasi hareketin kendi içinde çelişkili olduğunu söylemek zor. Olsa olsa bu iddiayı ima eden söylemi sahiplenmesidir.

Çelişki içinde olanlar ona farklı bir anlam yükleyerek beklentiye girenlerdir. Ayrıca aynı beklenti sahiplerinin bir açmazı da Türkiye'de siyasetin doğası, devletin yapısı hakkında fazlasıyla iyimser havaya girmeleri oldu.

Gelinen noktada duygusallığa yer vermeden tüm siyasal stratejisini ve ideolojik duruşunu liberal söyleme emanet eden ve bunun üzerinden politik, ekonomik, toplumsal politikalar geliştiren iktidarla, “alternatif olma iddiası” taşıyan aydınları kendileriyle hesaplaşması gerekmektedir.

Bu ülkenin geleceğine dair kendi medeniyet perspektifinden bakarak yeni şeyler söylemek iddiasında olanların bir an önce başta siyaset ilişkileri olmak üzere geçen dönemin muhasebesini yapma zamanı geçmektedir. Kendi dilini inşa etmenin imkanları konusunda yeniden imkan oluşturmaya en çok bu dönem ihtiyaç vardır. Yoksa gittikçe muhafazakar siyaset kazanında pelteleşip kalacak, bu ülkenin ve insanlığın geleceğine dair her türlü iddialarını yitireceklerdir.

Yeni Şafak gazetesi

YAZIYA YORUM KAT