Almanya'da “Selefilik, Şiilik ve Gülencilik” Konuşuldu
Hüsnü Yazgan, Musa Üzer ve Ali Değirmenci'nin konuşmacı olduğu “Avrupa ve Küreselleşen Islah Ekolü; Selefilik, Şiilik ve Gülencilik” konulu panel Almanya İrşad Kitabevi'nde yapıldı.
HASAN KORKMAZ / HAKSÖZ-HABER
Almanya İrşad Kitabevi / Darul Erkam'da “Avrupa ve Küreselleşen Islah Ekolü; Selefilik, Şiilik ve Gülencilik” başlıklı bir panel yapıldı. Panele Almanya'dan Hüsnü Yazgan, Türkiye'den Musa Üzer ve Ali Değirmenci konuşmacı olarak katıldı. Katımın yoğun olduğu paneli Fahreddin Sönmez yönetti. Program Kemal Kök'ün Ali İmran Suresinin 102 - 106.ayetleri ve meallerini okumasıyla başladı.
Fahreddin Sönmez kısa bir selamlama konuşmasıyla şunları söyledi:
“Öncelikle bizleri burada bir araya getiren Âlemlerin Rabbi Allah’a hamd ediyorum. Allah’ın emir ve yasaklarını en güzel örneklikleriyle tebliğ eden ve yaşayan rasullere salat ve selam ediyorum.
Bu ilâhi nefhayı, soluğu kesintisiz olarak, çağlar boyu dile getiren, yaşamlaştıran, bu uğurda hayatlarını fedâ eden ıslah erlerine selam ediyorum. Ayrıca ta uzaktan gelen konuşmacı arkadaşlara ve siz dinleyicilere de selam ediyorum.
Gerek içinde yaşadığımız Avrupa gerekse geldiğimiz topraklar tarihi ve haritaları değiştirecek olaylara sahne oluyor adeta... Yaygın tabiriyle büyük bir köy haline gelen dünyamız müslüman dünya açısından da kayda değer bir hareketliliği yaşıyor.
Gün geçmiyor ki, devrim çapında hadiselerle uyanmayalım! Her gün bir aksiyonla uyanıyoruz. Tavan yapan umutlarımız bazen dibe de vurabiliyor. Lâkin müslümanlar olarak umudun, geleceğin, öte dünyanın imar edicileri olduğumuzun bilincini de unutmadık, unutmayacağız. Her şeye rağmen, ifsadın her türlüsünün üzerimize sağanak sağanak geldiği anlarda dahi ıslah sorumluluğumuzu aklımızdan çıkarmadık.
Çünkü biz müslümanız, biz öte dünyaya, ahirete inanan insanlarız, bizim sorumluluğumuz dünya ile sınırlı değil! Bunun farkındayız, bilincindeyiz. Hamdolsun!”
Giriş cümlelerinden sonra “Avrupa ve Küreselleşen Islah Ekolü; Selefilik, Şiilik, Gülencilik” panelini başlatan Sönmez, “Umarız içinde bulunmakla kıvanç duyduğumuz ıslah düşüncesine kendi mütevazi ölçeğimizde biz de katkıda bulunuruz. İyi bir salih amel ve paylaşım olur” diyerek sözü ilk konuşmacı Ali Değirmenci'ye bıraktı.
Ali Değirmenci, konuşmasına ıslah, salah ve muslih kavramları ve bunların içerdiği pratikleri paylaşarak giriş yaptı. Daha sonra da şu değinilerde bulundu:
“Allah yeryüzüne vahiyle, peygamberlerle müdahale etmiştir. Islah yeryüzünü arındırma, anlamlandırma ameliyesidir. Kur'an inkılâb kitabıdır. Peygamberler muslih, ıslah edici atalarımızdır. Selefiliğin, küresel cihadcılık, el-Kaide, IŞİD gibi tezahürleri vardır günümüzde.
Rivayetleri azamî derecede önemserler, şekilcidirler, Ehl-i Re'y'in karşısındadırlar. Ayet ve hadislerin arka plan bilgisinden daha ziyade lafızlarını dikkate alırlar. Dolayısıyla anlam ve içerik kaybolur.
İkinci büyük çıkış; önder İmam İbni Teymiyye ile olmuştur. İmam İbni Teymiyye de Hanbelî'dir. Bu ekolün son dönem en meşhur temsilcisi ise Muhammed b. Abdulvahhab'dır. Günümüzde Vahhabi diye anılanlar; aslen Ehl-i Hadis’e dayanırlar. Son dönemdeki etkinlikleri ise özellikle petrolün küresel dünyada ciddi pirim yaptığı dönemlerden itibaren yani 70'lerden sonra artmıştır.
Bu yapıları, hareketleri değerlendirirken pratik anlamda kendi koşullarını da göz önünde bulundurarak değerlendirmeliyiz. İçinde bulundukları şartlar nedir, hangi saiklerle bu tavrı sergilemişlerdir, uluslararası, küresel emperyalizm olaya ne kadar dahildir, gibi soruların da cevaplarını aramamız gerekmektedir. Elbette hataları savunmak gibi bir durumumuz kesinlikle söz konusu olamaz, lâkin süpürücü bir yaklaşım da sergilememeliyiz.
Madem i biz ıslâhı önceliyoruz ve muslîh olma sorumluluğumuzun bilincindeyiz diyoruz. O zaman üzerimize düşeni yapmak azim ve kararlılığını elimizden ve dilimizden bırakmamalıyız.
İkinci konuşmacı Musa Üzer, ıslah ekolüne göre “Şiilik” konusunu ele aldı. Üzer, ilk olarak Şiiliğin doğuşunu aktardı. İktidar çatışması neticesi olarak, Beni Haşim ve Beni Ümeyye arasındaki çatışmanın neticesinde Şiilik tarihsel süreçte oluştuğunu aktardı. Dini anlama ve akaid açısından mezhepleri aşan yaklaşımın olması gerektiğini belirten Üzer, hakkaniyette ise Sünnilik ve Şiiliği eşitlemenin haksız ve yanlış olduğunu aktardı. Şiiliğin itikad esaslarındaki imamet ve buna dayalı masumiyetin kitabilikle alakasının bulunmadığını söyleyen Üzer, adil tavrın eşitlikçi tavır olmadığını söyledi.
Şiiliğin tarihsel süreçte geçirdiği evrelere değinen Üzer, usuli-ahbari çatışması ve sonuçlarına değindi. Şiiliğin tarihsel boyutunun gerçekliği ile İran devrimi sonrası algılanışı arasında farklılıkların olduğunu söyledi. Örnek olarak Şiiliğin tarihini "kıyamlar tarihi" olarak gösteren iddiaların gerçekten uzak propaganda olduğunu aktardı. Şii düşüncede en önemli açılımlardan birini Ayetullah Humeyni ve Ayetullah Muntazeri’nin yaptığını söyleyen Musa Üzer, velayeti fakih teorisi sayesinde Şiiliğin siyasallaşma ve devletleşme imkânını bulduğunu söyledi. Velayeti Fakih düşüncesinin İran devriminden sonra ise mutlaklaştırılıp diktatoryal yöntemin teorisi haline geldiğini aktardı. Üzer, velayeti fakih teorisi ve onun siyasal rejimi İran devriminin bugün itibariyle bütün Şiileri kontrol altında tutan ve örgütleyen güce eriştiğini söyledi. Afganistan’dan Yemen’e, Azerbaycan’dan Irak’a, Türkiye’den Nijerya’ya kadar dünyanın her tarafında Şii ve kısmen de Alevileri örgütlediğini, farklı siyaset ve örgütlenmelere izin vermediğini söyledi. İran’ın bölgedeki mezhepçi siyasetin ve savaşın birinci sorumlusu olduğunu söyleyen Üzer, farklı ya da duyarlı davranma ihtimali olan kişi ve siyasetleri dahi yok ettiğini aktardı. İran’ın, Kudüs Ordusu komutanı Kasım Süleymani öncülüğünde bölgede başlattığı mezhepçi savaşa da dikkat çeken Üzer, İran’ın güncel siyasetlerine değinerek konuşmasını noktaladı.
Son konuşmacı Hüsnü Yazgan ise ağırlıkla “Gülencilik” konusuna değindi. Gülen ve yapılanmasını, “ıslah hareketlerine karşı, ifsat hareketleri ile birlikte” diyerek kategorize eden Yazgan, sözlerine şöyle devam etti:
“Gülencilik; yeryüzünde ıslahı gerçekleştirecek bir hareket değildir. Aksine İslam‘ı ve Müslümanları ıslah etmekle görevlendirilmiş ve her türlü imkan ile donatılmış tehlikeli bir misyonerlik ağıdır.
Fethullah Gülen biyografisini de aktaran Yazgan, Gülen’in ABD’den oturma izni alabilmesi için İstanbul’dan Hahambaşı Haleva, Ekümenik Patrik ile Ermeni Patriği’ne başvurular yapıldığının Wikileaks belgelerine yansıdığını söyledi ve “Gülen Nurcu mu?” sorusuna cevaplar aradı. “Gülen, Said Nursi ile görüşmemesinin nedenini, “Kürt olduğu için görmek istemedim; ancak şimdi pişmanım.” dediği sözlerine karşı yapılan savunmada; ağır baskıların ve propagandaların yapıldığı böyle bir dönemde, “Hatta o kadar ki, biz dahi öyle zannettik, ondan dolayı Bediüzzaman Hazretleri'ne ilk başlarda mesafeli durduk ve Erzurum'un o ortamının etkisinde kalmış olabiliriz ” şeklinde savunmada bulunacaktı.”
Gülen hareketinin önemli örgütlenmelerinden olan “Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı”nı tanıtan Hüsnü Yazgan, vakfın kuruluş bildirgesinden pasajlar okudu: “… Kültür ve inanç zenginliğimizin günümüze uyarlanarak dünyaya sunulmasına katkıda bulunmak amacıyla 1994 yılında kurulmuştur. Bu tarihten itibaren yurtiçinde ve yurtdışında sevgi, hoşgörü ve diyalogu geliştirici ve pekiştirici aktiviteler sergilemeyi kendine prensip edinmiştir. Vakfımız faaliyetlerini halen Abant Platformu, Kültürlerarası Diyalog Platformu (KADİP), Diyalog Avrasya Platformu (DA Platform), Medialog Platform ve Kadın Platformu ile birlikte yürütmektedir.”
Yazgan, konuşmasına Fethullah Gülen’in “Altın Nesil” ile ürettiği düşüncelerini aktardıktan sonra “Türk Okulları”na değindi. Bu okullara Türk Okulları denilmesi, Türkiye’de içe yönelik bir algı çabası olduğunu, bu okulların Türklük veya Türkiyelilik anlamında milli ve İslami hiçbir özelliği olmadığını belirtti ve okulların sahibi şirket veya vakıfların tamamen farklı olup firma ve okul isimlerinin ise ya İngilizce ya da yerel isimler olduğunu dile getirdi. İslam ile alakalı hiçbir dersin verilmediğinin altını çizdi. Türkçe Olimpiyatları’nın da içe yönelik bir algı oluşturmanın çabası olduğunu söyledikten sonra Gülen hareketinin işadamları derneği olan TUSKON’a değinen Yazgan, Gülen hareketinin medya ayağını tanıttıktan sonra konuşmasına son verdi.
Program soru-cevap ve katkı bölümünden sonra sona erdi.
HABERE YORUM KAT