Allahuekber denilmesinden rahatsız olmuşlar
Mehmet Şeker, afet zamanında bile dini değerleri hedef almaktan vazgeçmeyenlerin sıkıntılı bakış açısını değerlendiriyor.
Mehmet Şeker / Yeni Şafak
Allahuekber denilmesinden rahatsız olmuşlar
İnsan açlığa ve susuzluğa belli bir süre dayanır sanıyorduk.
Demek bizim bildiğimizin ötesi varmış. Hesap üstünde hesap, kader üstünde kader gibi.
Yıkılan binanın enkazı altında kalan canlar, saatler süren çalışma sonrasında kurtarıldığında, hep birlikte nasıl sevindik. Günler geçmişken sağ çıkan depremzedeleri görünce, insan olanlar çok duygulanıp yaş dökmedi mi gözlerinden?
Kurtarma ekipleri enkazda güçlükle koridor açıp depremzedeyi çıkardığında, dışarıdakiler sevinçten “Allahuekber” diye bağırmaktaydılar.
Kim bilir o sırada ekran karşısında kaç kişi aynı şekilde ayağa fırlamaktaydı.
Bundan güzel çok az şey olabilir dünyada. (Henüz ne olduğuna dair bir fikrim yok.)
Fakat bazıları pek rahatsız olmuş. Niye “Allahuekber” denmekteymiş! Savaş sırasında askerlerimizin aynı şekilde hücuma geçtiği hatırlatılınca da itirazdan vazgeçmiyorlar.
“Bana ne, bana ne” diyerek omuz hareketiyle direniş gösteren küçük çocuklar gibi.
Şaka gibi ama evvelce de cephedeki askerin başka türlü sesler çıkarması düşünülmüş, tartışılmıştı. Savaş yokken de eğitim sırasında askerlerin aynı şekilde seslenmesinden rahatsızlık duyanlar vardı. Bazıları yüksek rütbeli subaydı üstelik.
“Oley” falan dedirtmek düşünüldü, “Hurra” bile seçenekler arasındaydı.
Maksat hizmet olsun, olmazsa çeşit olsun diye başka alternatifler de sunabiliriz.
***
“Yaşşa… Hayda breh… Hasduur… Zınk… O da ne… Oha… U ne ba…” Seçsinler. Devam edelim: “Amanın yalel… Tennenni tenenen… Hobaa… Aboo… Heyamola… Haydaa…”
Çizgi romanlardan da ilham alınabilir:
“Ahyaaak… Karamba karambita… Hay bin kunduz.” Bunlar da olmazsa: “Hay bin yakzan” var.
ENKAZ YANINDA ATEŞ YAKMAK
Fabrikada o çamaşır makinesini üreten işçiler, ülkenin içine mi dışına mı satılacağını, hangi şehre, hangi ilçeye gideceğini, kimin evine ulaşacağını tahmin edemezdi elbette.
Ancak o makinede insanların çamaşırlarını yıkayacaklarını, çoraptan pantolona, dondan gömleğe kıyafetleri temizleyeceklerini tahmin etmişlerdir.
Ondan ötesi kimsenin aklına gelmez. Ötesi dediğim şu:
Deprem oluyor, binalar yıkılıyor, toza dönüşüyor, eşyalar etrafa saçılıyor… Koltuk kanepeyle beraber buzdolabı, televizyon, çamaşır makinesi de kullanılamaz halde enkaz altında kalıyor.
Depremden kurtulanlar ve arama kurtarma maksadıyla oraya gelenler, parçalanmış ve artık kullanılamaz haldeki çamaşır makinesinin tamburasını çıkartıp içine odun dolduruyor, ateş yakıyorlar. Hava çok soğuk, bir nebze ısınmak, hiç değilse elleri ısıtmak için kullanıyorlar o çamaşır makinesinin tamburasını.
Bu sahne tek yerde görülmüş değildi üstelik. Hangi işçi, aklından böyle bir ihtimali geçirmiş olabilir?
BİR EVLER YAPMAK LAZIM Kİ
“Evler yıkılıyor da ağaçlar niye yıkılmıyor baba?”
“Onların kökleri var. Tutar ağaçları. O yüzden yıkılmazlar.”
“Evlerin kökleri yok mu?”
“Yok.”
“Niye?”
“Niye… Bilmem. Evlerin temelleri var.”
“Temeller tutmuyor mu evleri?”
“Tutmuyor işte.”
“Tutsaydı evimiz yıkılmazdı değil mi?”
“Yıkılmazdı… Belki.”
“Annemle ablam ölmezdi o zaman.”
“…..”
“Ben büyüyünce kökleri olan evler yapacağım baba. Deprem olsa da hiçbiri yıkılmayacak.”
2N, 2K
Ev yok. Gitmiş. Depremde yıkılmış, yerle bir olmuş, toza dönmüş. Fakat taksitleri bitmemiş, günler haftalar geçtikçe devam ediyor, edecek. İki üç yıl daha ödenmesi gereken taksitler var.
Aydan aya kim ödeyecek? Nasıl ödeyecek? Niçin ödeyecek? Kime ödeyecek?
3H
Ülkenin çeşitli yerlerinden gelen yardımsever vatandaşların ikramını alınca küçük çocuk babasına merak ettiği soruyu en net şekliyle sormuş:
“Baba, şimdi biz de Suriyeli mi olduk?”
Duydum, içim eridi. Hem o çocuk adına… Hem babası adına… Hem de Suriyeliler için.
Z’YE SIĞMAYANLAR
Van Akademi Lise’deki gençlerden ses geldi. “Biz de varız” dediler.
Bir harfle tanımlanmayı onlar da hoş bulmuyor. Arz ederim. Diyorlar ki:
Kendimizden çok, sevdiklerimizi düşündüğümüz geceydi. Belki de birbirimizin değerini fark ettik o gece. Haber alamadıklarımız, kaybettiklerimiz oldu ve yaşadığı için şükrettiklerimiz. Tüm Türkiye hatta tüm dünya birlik oldu. Gözlerden akan yaş birdi, yüreklerde kopan yangın birdi. Dualar ettik, yardımlar topladık, birbirimize sahip çıktık. Aysima Özoral
Günüme gülen mavi gökyüzü, şimdilerde asık suratlı. Topraksa soğuk. Bilmem, kırgın mı güzelim çiçekler? Yapraklar da hışırdamaz oldu. Her binanın bir hikâyesi var. Şimdi hikâyelerin hepsi enkaz altında. Kötü sonları değiştiremiyorum. Ayağımın altındaki ateş soğuyor ve zaman donmuş. Sessizlik… Sımsıkı tuttuğum bu el soğuk. Zerdagül Gül
Bu felaketten etkilenmeyen kalmadı. Deprem çok zarar verdi ama daha ziyade bilinçsizlik, cahillik ve fırsatçılık bizi yıkan. Açgözlülerle aynı ülkede, aynı şehirde yaşıyoruz. Binalar usulünce yapılsaydı, bu kadar fazla kaybımız olmazdı. Rabia Sayar
HABERE YORUM KAT