Allah’ın Kulu
Arapça’da abd isim olarak köle, fiil olarak kulluk etmek demektir (İbn Faris, 1979, IV: 149). Kur’an’da abdullah (Allah’ın kulu) ifadesi sadece Hz. İsa ve Hz. Muhammed için birer defa; abdehu/abdihi “(Allah’ın) kulu” şeklindeki ifadenin ise birisi Hz. Zekeriya ve altısı da Hz. Muhammed için kullanılmıştır. Bu yazıda söz konusu ayetleri ele alacağız. Zaman zaman ele alacağımız ayetleri açıkladığını düşündüğümüz başka ayetlere de yer vereceğiz.
Kur’an peygamberlerin kul oluşuna vurgu yaparak müminleri şirk tehlikesinden korumuş olmaktadır: “Çocuk (İsa) şöyle dedi: Ben, Allah'ın kuluyum. O, bana Kitab'ı verdi ve beni peygamber yaptı." (Meryem, 19: 30). İsa, kendisinin Allah’ın kulu olduğunu açıkça söylediği halde ona bağlı olduğunu söyleyenler arasında “Mesih (İsa) Allah’ın oğludur.” (Tevbe, 9: 30) şeklinde bir sapma ortaya çıkmıştır. Bu ayetin orijinalinde Hz. İsa kendisine abdullah dediği gibi şu ayette de Hz. Muhammed’in abdullah olduğu belirtilmektedir: “Allah'ın kulu, O'na yalvarmaya (namaza) kalkınca, neredeyse onun etrafında keçe gibi birbirlerine geçeceklerdi.” (Cin, 72: 19). Hz. İsa ve Hz. Muhammed’e abdullah denilerek kul olan peygamberleri ilah konumuna çıkarmaya karşı uyarılan Müslümanlardan (!) “İmam Rabbani’nin buyurduğu gibi Muhammed Mustafa eşittir Allah!” şeklinde sapkın ifadeler duymak üzücüdür. Bu sözün sahibi tarafından sözün “zahirde küfür olduğu” itirafının yapılmış olması nispeten de olsa bir olumluluğa işaret etmektedir.
Allahu Teala “Bu, Rabbinin, kulu Zekeriya'ya olan rahmetini anmadır.” (Meryem, 19: 2) diyerek Zekeriya peygamberden kulu olarak söz ederken, benzer şekilde Hz. Muhammed’e de kulu demektedir: “Alemlere uyarıcı olsun diye, kuluna Furkan'ı indiren (Allah) ne yücedir.” (Furkan, 25: 1). Peygamberlerin kul oluşuna vurgu muhtemelen insanoğlunun putperestliğe yönelmesinin önüne geçmek için bir tedbirdir. Çünkü genellikle insanlar vesile edinilerek Allah’a şirk koşulur. Sözgelimi tanrı heykellerinin büyük bir çoğunluğu öldükten sonra kutsanan kişilere ait heykellerdir.
Şu ayette Hz. Muhammed kastedilerek kulu lafzına yer verilmektedir: “Kuluna hiçbir eğriliği olmayan Kitab'ı indiren Allah'a hamd olsun.” (Kehf, 18: 1). Kur’an’ın indirilişine dair başka bir ayette de yine Hz. Muhammed’in kul oluşuna dikkat çekilmektedir: “Böylece (Allah'ın) kuluna vahyettiğini vahyetti.” (Necm, 53: 10). Yine Hz. Muhammed’in kul oluşundan söz edilen başka bir ayette Kur’an’dan şöyle söz edilmektedir: “Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna apaçık ayetler indiren O'dur. Şüphesiz Allah, size karşı çok şefkatli, çok merhametlidir.” (Hadid, 57: 9). Bu üç ayette de Hz. Muhammed’in kul oluşuna dikkat çekilirken ona indirilen kitaba da dikkat çekilmektedir.
Allah’tan korkan ve sadece O’ndan korkmaya davet eden Peygamber (s)’i saptırma çabaları hakkında Kur’an şöyle bilgi vermektedir: “Allah, kuluna kâfi değil midir? Durmuşlar da seni O'ndan başkalarıyla korkutuyorlar. Allah kimi saptırırsa, artık ona hidayet edecek yoktur.” (Zümer, 39: 36). Bu ayettekine benzer şekilde şu ayette de Hz. Muhammed’in kâfirlerden korunmasından söz edilmektedir: “Muhakkak ki alay edenlere karşı biz sana yeteriz.” (Hicr, 15: 95). Bu doğrultuda hareket eden Peygamber (s)’den vahye karşı kayıtsız kalanlara şöyle hitap etmesi istenmektedir: “Bana Allah yeter. O'ndan başka ilâh yoktur. Ben O'na dayanmaktayım ve O, büyük Arş'ın Rabbidir.” (Tevbe, 9: 129). Allah peygamberini insanların şerrinden koruyacaktır (Maide, 5: 67).
Görüldüğü gibi Allah’a kul olmak üst bir mertebedir. Peygamber bile olsa bir insanı bu mertebenin üstüne çıkarıp onun ile Allah arasında –haşa- bir akrabalık bağı iddiasını gündeme getirmek, hatta onun Allah ile eşit olduğunu söylemek şirktir. Kendisine Kitap indirildiği ve peygamber olduğu için kimse kul olma niteliğini yitirmez.
***
İbn Faris, Ebû’l-Huseyn (395/1005), Mu’cemu Mekayisi’l-Luga, 6 c., Daru’l-Fikr, (bs. yeri yok), 1979.
YAZIYA YORUM KAT