Allah’a Yardım Etmenin Anlamı ve Güncel Açılımı
Müslümanların Allah’a Yardımı ve Allah’ın Müslümanlara Yardımı
Allah’a yardım etmek ifadesi 47.Muhammed Suresi 7. ayette geçiyor. Ayetin meali, ey iman edenler, eğer Allah’a yardım ederseniz (in tensurullahe) Allah’ta size yardım eder (yensurkum) ve ayaklarınızı sabit kılıp, kaydırmaz şeklinde verilebilir.
Varlıklar arasında yardıma ihtiyaç duymayan tek varlık Allah olduğuna göre, ayette geçen Allah’a yardım etmek ifadesinin mecazi bir anlatım olduğu çok açıktır. Allah’tan gayri melekler dahil tüm varlıkların yardıma ihtiyacı olduğu gibi, özellikle insan kulluk imtihanı konumu nedeniyle, varlıklar arasında yardıma en çok ihtiyaç duyan varlıktır.
Allah Müslümanların Yardım Taleplerine İcabeti Şarta Bağlamıştır
2.Bakara Suresi 186. ayette, yardım talebi ve bu talebe (dua) icabetin şartı farklı bir ifade ile açıklanmıştır. Yüce Allah’ın kullara yakın olduğu (yani aracıya ihtiyaç olmadığı), kulların dualarını işitmekle beraber, ancak kendi davetine iman ve salih amel etmek suretiyle icabet edenlerin dualarına (meşru yardım taleplerine) icabet edeceği bildirilmiştir bu ayette.
Yüce Allah, tümünü duyduğu yardım taleplerimizden meşru olanlara, ancak biz O’nun davetine icabet etmişsek, yani iman ve gereğince salih amel etmişsek icabet etmektedir. Bu ayette geçen Allah’ın davetine icabeti ile Muhammed Suresi 7. ayette geçen, Yüce Allah’a yardım etme arasında açık bir bağlantı mevcut olup, Allah’ın daveti kendisine yardım edilmesini de kapsamaktadır.
Allah’a Yardım Etmenin En Geniş ve Genel Anlamı Allah’ın Dinine Yardım Etmektir
Allah’ın dinine yardım ise, dinin dünya hayatına yönelik tüm amaçlarını gerçekleştirmek için yapılması gereken tüm faaliyetleri kapsar ve muhtelif ayetlerde geçen Allah yolunda cihad ifadesi ile yakından alakalıdır.
Muhammed Suresinin Allah yolunda savaşmaya teşvik temalı olduğunu göz önüne aldığımızda, Allah’ın dinine yardım etmenin en üst seviyesinin Allah yolunda cihadın en uç boyutu olan Allah yolunda gıtal (silahlı savaş) olduğunu anlayabiliriz.
Nitekim, 8.Enfal Suresi 39. ayet ile 2.Bakara Suresi 193. ayette, fitne ortadan kalkıncaya ve din yalnız Allah’ın oluncaya kadar Allah yolunda silahlı savaş emredilmiştir mü’minlere.
Ayetlerdeki fitne ifadesini, 4.Nisa Suresi 75. ayet ışığında yorumlarsak, müslümanların dinlerini gereğince yaşamalarından alıkonulacakları ve islami tebliğin engellendiği şartlar ile genel anlamda insanlara zulmedilen şartları ifade ettiği şeklinde tanımlayabiliriz.
Dinin yalnızca Allah’a ait olması da, müslümanların bulundukları yerlerde ve şartlar elverdiğinde dünya çapında en büyük maddi ve manevi güç olmalarını ifade eder. Bu durumda, o memleket veya dünya bazında fitne ortadan kalkacak, müslümanların dinlerini engellenmeden gereğince yaşayabilecekleri ve islamın gereğince tebliği engellenemeyeceği gibi; genel anlamda insanların mal, can, namus, akıl ve din gibi temel hakları sağlanacak ve gerektiğinde korunacaktır.
Yukarı da verdiğimiz ayetler müslümanları zaruri olduğunda bu amaçlar için silahlı savaşa teşvik ediyorsa da, bu ayetlerin öncesinde ve sonrasındaki ayetlerde ise, eğer düşmanlar vazgeçerlerse müslümanların da vazgeçmesi emredilmektedir.
Burada düşmanların vazgeçeceği şeylerin, fitne oluşturma ve müslümanlara hakim olma çabası ile insanlara zulmetme olduğu açık olduğu gibi, Allah’ın dinine yardımın tek vasıtasının silahlı savaş olmadığı da ortaya çıkmaktadır.
Allah’ın Dinine Yardım Allah’tan Meşru Yardım Talep Eden Mazlumlara Yardımdır
Yukarıda bahse konu olan 4.Nisa Suresi 75. ayette, Allah’tan meşru taleplerde bulunan mazlumlara gerekirse silahlı savaşı dahi göze alarak yardım edilmesi istenmektedir. Bu durumda Allah’a (dinine) yardımın çerçevesi biraz daha belirginleşmektedir.
Allah’a (dinine) yardım, müslümanların dinlerini özgürce yaşayacakları şartların oluşturulması ve korunması, Allah’ın dininin tüm dünya da gereğince tebliği için şartların sağlanması ile her dinden tüm mazlumların meşru haklarının çiğnenmesini önleyici tüm meşru faaliyetlerdir.
Yine bu ayetten hareketle, Allah’ın dinini tebliğ etme, müslümanlara karşı emri bil maruf ve nehyi anil münker ile hakkı ve sabrı tavsiye gibi sorumluluklarını yerine getirme; tüm ihtiyaç sahiplerinin insanca yaşayacakları şartları oluşturma ve bu ihtiyaçlara sahip olmayanlara yardımcı olma gibi salih amellerinde Allah’ın dinine yardım etme kapsamına girdiğini söyleyebiliriz.
Allah’a Yardım Aynı Zamanda Allah’ın Yardımını Talep Edenlere Yardımdır
Yine aynı ayetten hareketle şöyle daha genel bir tanım yapılabilir kanaatimce. Allah’a yardım, Allah’tan yardım talep edenlere, Allah adına yardım etmektir. Yada başka bir yönden tanım yapacak olursak, bizlerin Allah’ın yardımını dört gözle beklediğimiz anlarda nasıl insanların yardımını umuyorsak, böyle beklenti içinde olanlara yardım etmektir.
Elbette Yüce Allah tüm zulümleri önlemeye, herkese insanca hayat şartları sağlamaya kadirdir. Lakin, imtihan hikmeti gereği, insanları bu tür olumsuzluklarla denediği gibi, bizleri de bu tür olumsuzlukları ortadan kaldırmaya çalışmak ve ihtiyaç sahiplerine kendi adına yardım etmekle denemektedir.
Allah’a Yardımın Güncel Açılımı
Günümüzde Allah’a (dinine) yardımın tüm boyutlarında alanlar ve çok büyük ihtiyaçlar söz konusudur. Maalesef neredeyse dünyanın hemen hiçbir yerinde müslümanların özgürce dinlerini yaşayabilecekleri şartlar bulunmadığı gibi, tüm dünyadaki islami toplum ve öbekler en büyük zulümlere maruz kalmaktadırlar.
Suriye, Arakan, Filistin, Afganistan, Pakistan, Keşmir, Irak şu andaki en sıcak alanlar olup, fitne ve zulmün bulunmadığı hiçbir islam beldesi ve memleketi mevcut değildir. Batı ülkelerindeki müslümanlar görece olarak bir güvenliğe sahipseler de, bu güvenlik dinleri hakkında gereğince yaşamaya ve dinlerini tebliğe dair ciddi iddia ve faaliyetlerinin olmaması nedeniyledir ve gün geçtikçe bu güvenlik durumu tersine dönmektedir.
Yine dünya çapında müslümanların ekserisinin islam gerçeğinden uzak bir şekilde, yanlış din anlayışları ve günahlar içinde günlerini heba ediyor ve ahiretlerini tehlikeye atıyor olması vakıası söz konusudur. Bu durumda islam gerçeğine vakıf olanların bu gerçeği ulaştırma ve gerçek islama hayatlarında şahitlik etme sorumluluğu bulunmakta olup, bu alanda da sorun ve ihtiyaçlar had safhadadır.
Sadece müslümanlar değildir yardıma ihtiyaç duyanlar. Batılı olmayan pek çok memleket halkı maalesef çok büyük haksızlıklar ve zulümler altında yaşamaya çalışmaktadırlar. Yine batı ülkelerindeki halkın ekserisi de haktan ğafil bir şekilde cehenneme giden yolda dört nala koşturmaktadırlar cehenneme, üstelik seküler bir cehenneme çevirdikleri dünya hayatları bile tatmin etmemektedir onları ve gerçek islamın ciddi tebliğ ve şahitliğine muhtaç durumdadırlar, farkında olmasalar da.
Allah’a Yardım Etmezsek Dünya ve Ahirette O’nun Yardımını Göremeyiz Asla
Ayetin gereği ve mevcut durumda, her bir müslümanın bu alanlarda gücü nisbetinde ve gereğince çaba göstermedikçe Allah’ın yardımını alması, dünyevi ve uhrevi felaha erişebilmesi mümkün değildir. Ancak bu çabaları gösterenler Allah’ın yardımını hak edip dünyada onurlu bir hayat, ahirette ebedi cenneti hak edebileceklerdir.
Bu nedenle, dünyanın her yerinde yaşayan tüm müslümanlar, bu alanlarda şartlarının ve imkanlarının ölçüsünde faaliyette bulunmakla mükellef olup, bu mükellefiyetlerini gereğince yerine getirmeyenler, dünyada onursuz ve zelil bir hayat, ahirette ise cehennem tehditi altındadırlar.
Zira Yüce Allah kendisine (dinine) yardım etmeyenlere yardım etme ve ayaklarını sabit kılma vaadinden bulunmadığı gibi, ancak kendi davetine icabet edenlerin duasına icabet ederek yardım edeceğini net (mubin) olarak bildirmiştir.
Bugün Onlara Yarın Bizlere
Bu gün Suriye ve Arakan’da yaşananların yarın bizlerin başına gelmeyeceğini kim garanti edebilir. İşte ateş Irak’ıda sarmaya başladı yavaş yavaş. Bu ateşi söndürmek için elimizden geleni yapmak, her daim haklının ve mazlumun yanında olmaktır Allah’a yardım etmek.
Zira Yüce Allah her daim haklının ve mazlumun yanındadır. Bu gün haklı ve mazlum olanı, sanki kendimize zulmediliyor gibi desteklemesek, yarın biz haklı ve mazlum pozisyonuna düşürüldüğümüzde, bizi kim destekleyecek.
Bu pozisyonda iken desteklemediklerimiz mi, bizi onlara destek olmakla birinci derecede sorumlu kılan Yüce Allah’mı? Zaten böyle bir durumda ne yüzle destek bekleyeceğiz o mazlumlardan ve Yüce Allah’tan?
Her Haksızlık ve Zulüm Bize Yapılıyor Aslında
Haksızlık ve zulüm yapmamak (pasif iyilik – kulluk) elbette çok büyük bir erdem – fazilettir. Lakin yeterli değildir. Mutlaka böyle olmalı her bir müslüman, lakin yalnız böyle olmakla kalmamalı. İslamı tebliğ ve şahitlik, islamın yeryüzünde en büyük güç olması ile her türlü haksızlık ve zulmün karşısında olup onu ortadan kaldırmak (aktif iyilik – kulluk) imkanları nisbetinde elinden gelen tüm gayreti göstermeli mutlaka.
Ancak bu takdirde Allah’ın yardımı neticesi dünyada izzet, ahirette cennet mümkündür. Aksi halde dünyada zillet ve ahirette hüsran kaçınılmazdır.
YAZIYA YORUM KAT