"Allah uğrunda gerektiği gibi hakkıyla cihad ediniz”
Abdullah Yıldız, cihad kavramının doğru bağlamı hakkında bilgi verirken Gazzeli mücahidlerin bu kavrama olan bakış açımızı yenilediğine dikkat çekiyor.
Abdullah Yıldız / Yeni Akit
Cihadın hakkını verenler
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hac/78. âyete “Ve özellikle Allah uğrunda gerektiği gibi hakkıyla cihad ediniz” mealini verir ve şu açıklamaları yapar:
Cihad: Düşmana karşı savunmada bütün gücünü harcamaktır ki, üç kısımdır: Birincisi, açıkça kendini belli etmiş düşman ile yapılan cihad. İkincisi, şeytan ile yapılan cihad. Üçüncüsü de nefis ile yapılan cihaddır. Bazıları buradaki cihaddan maksat ilk şıktakidir demişler, bazıları da hevâ ve nefisle yapılan cihad olduğunu söylemişlerdir. Fakat en doğru olan üç kısmın üçünü de içine almış olmasıdır. Bu kapsam, hakikat ile mecazın bir araya getirilmesi kabilinden değil, cihad kavramının kendi kapsamının bir gereğidir.
Şüphesiz mücahede tabiri mukatele (savaşmak) tabirinden daha geneldir. Nitekim rivayet olunur ki, Hz. Hasan bu âyeti okumuş ve demiştir ki: “Adam, Allah uğrunda cihad eder, oysa düşmana bir tek kılıç bile vurmamıştır.” Sonra Allah uğrunda cihad etmenin hakkı da onun hak ve ihlasa uygun olması, haksızlıktan, kötü gaye ve maksatlardan uzak olması, mümkün olduğu kadar gevşeklik ve tembellikten arınmış olmasıdır.”
Devamla: “O sizi seçti.” Yani ey Muhammed ümmeti, düşmanlarına karşı cihad için sizi Allah kendisi seçti.”
Şehid Seyyid Kutub’u dinleyelim:
“Allah rızası uğrunda gerektiği gibi cihad ediniz.”
Bu, ince, genel ve kapsamlı bir ifadedir. Son derece önemli bir yükümlülüğü tasvir etmektedir. Bu yükümlülük, bunca meşakkati, bunca hazırlığı, bunca donanımı gerektirecek kadar önemlidir.
Allah yolunda cihad, genel bir yükümlülüktür. Düşmanla cihadı, nefisle cihadı, kötülük ve bozgunculukla cihadı, hepsini birden kapsar.
“Allah’ın rızası uğrunda gerektiği gibi cihad ediniz.” Zira O, bu önemli emaneti yüklenmeniz için, kulları arasından sizi tercih etti:
“O sizi (bu görevi yapmak üzere) seçti.”
Bu tercih, sorumluluğu daha da arttırmakta, bu görevi boş vermeye, bu sorumluluktan kaçmaya imkân bırakmamaktadır. Hiç kuşkusuz bu, yüce Allah’ın bu ümmete bahşettiği bir lütuftur. Onlar da bu lütfa, şükrederek, görevlerini gereği gibi yerine getirerek karşılık vermelidirler.” (Hac, 78 tefsiri)
Evet. “Allah yolunda cihad etmek”, sorumluluğu çok ağır bir görevdir; “cihadın hakkını vermek” ise bu kavramın kapsamı içine giren bütün sorumlulukların tamamını gereğince yerine getirmektir ki, bu durum cihad vazifesini ve bu vazifeyi başarıyla yapan şehid ve gazilere vaad edilen ödülü zirveye taşır:
“Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyiniz. Aksine onlar diridirler ama siz anlayamazsınız.” (Bakara 154) “...onlar diri olup Rableri katında rızıklandırılmaktadırlar.” (Âl-i İmran, 169)
İnanıyor ve şahitlik ediyoruz ki, bugün yeryüzünde cihadın hakkını gerektiği verenler Gazze mücahidleridir. Âyette belirtildiği gibi, ‘dünya hayatını ahiret karşılığında satarak, Allah yolunda savaşıp öldürülenler veya galip gelerek (gazi olanlar ve) büyük mükâfatı (Cennet’i) hak edenler’ (Nisâ, 74) işte onlardır.
“Allah, mü’minlerden mallarını ve canlarını, onlara (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır. Onlar, Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler. (Bu), Allah üzerine hak bir vaattir…” (Tevbe, 111)
Şahidiz yâ Rabbi! Gazzeli müminler, mümineler, çocuklar, ihtiyarlar… “Sırf, «Rabbimiz Allah›tır» dedikleri için yurtlarından çıkarıldılar…” (Hac, 40),
Senin yolunda savaştılar, öldüler, öldürdüler, öldürüldüler, varlarını-yoklarını Senin rızan için feda ettiler ve senin lütfunla inşaallah Cenneti hak ettiler.
Onlar tam on ay boyunca aralıksız süren bu amansız savaşta, dünyanın en tahrip edici silahlarına sahip olan katiller sürüsüne ve onlara bütün insanlığın gözleri önünde alkışlar eşliğinde her türlü desteği veren küresel haçlı ittifakına karşı son derece sınırlı imkânlarıyla kahramanca savaştılar; kırk bine yakın şehid verdiler, evlerini-barklarını kaybettiler, akıl almaz işkencelere maruz kaldılar, aç, susuz ve ilaçsız kaldılar ama yine de pes etmediler, umutlarını kesmediler, yılmadılar, bıkmadılar, sızlanmadılar, dik durdular, Allah’a sığındılar, O’na yaslandılar, O’na dua ve tevekkül ettiler, O’na hamdettiler, yalnız O’na ibadet ettiler, yalnız O’ndan yardım dilediler; yıkıntılar arasında ezanlar okuyup namazlarını cemaatle kıldılar, ellerinden-dillerinden Kur’ân’ı, zikri ve duayı düşürmediler…
Rabbimiz! Sen onları mansûr ve muzaffer eyle!...
HABERE YORUM KAT