“Allah Hayatımızın Neresinde?” (Kitap Kritiği)
Hasan Eker’in “Allah Hayatımızın Neresinde?” isimli kitabını Ali Ekber Konuk Haksöz-Haber için değerlendirdi.
Allah Hayatımızın Neresinde?
ALİ EKBER KONUK / HAKSÖZ-HABER
İnsanın Allah, insan ve tabiat ile ilişkisi, onun itikadi ve fikri duruşunu belirleyen hususu teşkil eder. Yine Allah ile ilişkisi, kişinin insan ve tabiata karşı tavrına kaynaklık eder. Yani belirleyen her daim yaratıcıya karşı tavrımızdır. Hızlı yaşamanın temel ‘felsefe’ kabul edildiği günümüz dünyası, ferdi böylesi meselelere karşı tepkisiz, hissiz kılmakta. Oysa kurtuluşun anahtarı insanın Rabbine karşı ahvalini sürekli gözden geçirmesinde, tashih etmesindedir.
İslam, insanı akletmeye sevk edecek vesileleri artırmayı, bunların kişiyi çepeçevre kuşatmasını amaç edinir. Ancak modern zamanlarda akletme çabası, kulluğun gereğince icrası önünde çok sayıda engel bulunmakta. Engel çok olsa da hiçbiri kişinin gaflete olan meyli kadar zor olmasa gerek. Bu vasatta Müslümanı, muhasebeye davet eden her iş kıymetlidir. Bu kıymeti haiz çabalardan biri 2017 yılı içerisinde Maruf Yayınları’ndan çıkan “Allah Hayatımızın Neresinde?” kitabı. Hasan Eker’in kaleme aldığı eser, insan- Allah ilişkisine dair değerli tespit ve tedavi önerileri ihtiva ediyor.
Günde yaklaşık 150 farklı kitabın yayımladığı Türkiye’de söz konusu meseleye eğilen başka eserler de mevcut elbette. Fakat mezkûr kitabı orijinal kılan sebepler var. En başta geleni ise tartışılan hususların somutlaştırılması, gündelik hayattan yahut yaygın vakalardan örneklerle anlaşılır kılınması.
“Allah'tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi…”, “Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle dâvet et!” ayetlerinde muhatap olduğumuz üslup uyarısı, Kur’an’da tekraren dile getirilir. Mesajın sahihliği kadar tebliğ edilirken gözetilmesi gereken hikmet ve üslup, Müslümanın muhayyilesinde özenle korunmalı. Hasan Eker’in güncel bir örnekle, indirilen-uydurulan din tartışmasıyla söz konusu ilahi uyarıyı zikretmesi dikkate değer. Zira muhataba din uydurduğunu söylemek, onu tekfir etmekle eş bir itham demektir (s. 61). Bu hal ise Müslüman için vahim bir görünüm arz eder. Çünkü Allah Hz. Musa’yı Firavun’a gönderirken, onu yumuşak söz söylemesi hususunda uyarmıştır. Firavun’a reva görülen kibar muamele, Müslümandan mı esirgeniyor?
Müslümanın, din kardeşine muamelesinin Kur’an mesajına aykırılığının birçok sebebi mevcut elbette. Başka birçok problemimizin de kaynağında yer alan, ümmetçe dağınık halimizin en önemli tezahürlerinden biri itikadi ihtilaflarımızdır. ‘İtikatta mezhep’ gibi bir ayrılık durumu, inanç umdeleri sabit olan Müslümanlar için anlaşılır bir şey değildir (s. 88). Kelami ve içtihadi mevzular itikadi düzlemde ele alınmış, sonuçta itikadi mezhepler ortaya çıkmıştır.
Kitaba dair not etmemiz gereken bir başka husus, okurla kurulan interaktif ilişkidir. “Allah hayatımızın neresinde?” sorusu ile meseleye eğiliyor olmak önem arz ediyor. Zira yazar soru yerine “Allah merkezli yaşam” yahut “Yaratıcıya karşı sorumluluklarımız” gibi yargı bildiren, noktayı koyan ifadeler de kullanabilirdi. Böylesi bir metod yerine yazar, 30 yılı aşkın zamandır süren Kur’an çalışmalarının sağladığı tecrübe ile okurun muhayyilesinde Rabbe karşı sorumluluklarımızın idrakine dair ufuk açıyor. Uzun yılları bulan Kur’an çalışmalarının verdiği vukufiyet kitabın satır aralarında okunabiliyor. Söz konusu vakıf olma halinin en önemli avantajlarından biri, Müslümanların yaygın düşünsel ve ibadi problemlerini ortalama muhayyile için anlaşılır kılmaktır. Mevdudi’nin “Gelin Müslüman Olalım” eserinde de gözlemlediğimiz sarih, gündelik dil ve vakalarla anlaşılır kılma şeklindeki üslup, her seviyeden okura rahat bir okuma şansı sunuyor.
İnsan-Allah ilişkisine dair tasnifte kadim zamanlardan günümüze en yaygın hal olarak karşımıza çıkan, ‘Hayatın dışında bırakılmış ve insanın kendi keyfince ilişki kurduğu bir Allah’ hali üzerinde düşünmek gerek (s. 20). Deizme açılan kapı olarak da okuyabiliriz bu yaklaşımı. Eğer kahir ekseriyeti kendisini İslam’a nispet ettiği halde farklı saha araştırmalarında vakit namazlarını düzenli kıldığını beyan edenlerin oranı ülke nüfusuna nispetle az ise bu keyfi yaklaşımın üzerine ciddiyetle eğilmek gerekir. “Atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola dair” başlıklı bölüm, mezkûr meselede etkili hususları ihtiva ediyor. Yaratıcımızla ilişkimizde mevcut arızalarda tevarüs ettiğimiz din anlayışı etkilidir. Devralınan din anlayışı, risalet asrından günümüze çeşitli kirlere bulaşmış, muhtelif problemleri heybesine doldurmuştur. Kitabın en hacimli bölümünü teşkil eden mezkûr başlıkta, yazarın dinler tarihi okumalarından hisseye düşen tespitler, teferruatıyla yer alıyor.
Vahye, sünnete, Müslüman muhayyilenin muhtelif sıkıntılarına dair okumak, incelemek, tefekkür etmek her Müslümanın icra etmesi gereken bir vazife. Bilgili, ufku açık, meselelere vakıf kişinin dini düşünce ve yaşamda diğer fertlere nazaran çok daha avantajlı olacağı muhakkak. Ancak her türlü bilgilenme ve inceleme süreci, sahih perspektifle donanmış bir Rab algısı, hayatın her alanına sinmiş bir ahiret bilinci gerektirir. Söz konusu gereklilik, vahiyle ve mütevatir sünnetle her daim hemhal olmayı öncelikli pratik olarak kodlar. Akabinde ise bu meyanda üretilmiş eserler yardımcımız olacaktır. Hasan Eker’in üzerine konuştuğumuz kitabı ikinci tür eserlerden kıymetli bir çabadır.
HABERE YORUM KAT