“Allah Ekber”den “Devlet Ekber”e nasıl gelindi?
Şu bir gerçektir ki, Türkiye’nin %99’unun ne milletle ne bayrakla ne vatanla ve dahi ne devletle zerre kadar bir sorunu yoktur. Çünkü hepsi de kendisinindir. Devlet ile olan sorunu devletin bizatihi kendisine değil, adalet anlayışına ve zulümlerinedir.
Malazgirt Zaferinin 951. Yıldönümü kutlamalarında kullanılan dil ve söylemlerin ne kadar büyük bir sorun ve sapma olduğuna değinen DoğruHaber'den Bekir Tank, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın vatan, millet, devlet söylemlerindeki soruna değinirken şu can alıcı soruyu soruyor: "Alparslan başkomutanı olduğu ordusuyla birlikte hep bir ağızdan “Allah Ekber” dedikleri meydanda, cumhurbaşkanının ve dahi başkomutanın meydandakilerle birlikte evvela “Millet Ekber”, “Vatan Ekber”, “Devlet Ekber” ve “Bayrak Ekber” sesleriyle “Allah Ekber” seslerini bastırdıklarını ve sonrasında da “Allah Ekber” diyerek namaza durduklarını görünce ne derdi?"
...
Hani, zaman zaman duyar veya bizzat kendimiz söyleriz ya, “bugün eğer Peygamber kalksa, ne der?”, Fatih kalksa, ne der?” ve “Atatürk kalksa, ne der?” Bunun nedeni, kendilerini o şahsiyetlere, onların kurdukları düzene ve onların yoluna nispet edenlerin aksi yönde bir duruş sergiliyor olmalarıdır.
Biz de Malazgirt Zaferinin 951. Yılı kutlamalarındaki sahneleri ve konuşmaları izleyince-görünce, aklımıza ilk gelen soru şu oldu: “Alparslan kaksa, ne der?”
Hayretler içinde kalacağı, büyük bir şaşkınlık geçireceği ve en önemlisi de çok üzüleceği şüphesizdir. Çünkü başkomutanı olduğu ordusuyla birlikte hep bir ağızdan “Allah Ekber” dedikleri meydanda, cumhurbaşkanının ve dahi başkomutanın meydandakilerle birlikte evvela “Millet Ekber”, “Vatan Ekber”, “Devlet Ekber” ve “Bayrak Ekber” sesleriyle “Allah Ekber” seslerini bastırdıklarını ve sonrasında da “Allah Ekber” diyerek namaza durduklarını görecektir!
Dün o meydanda Alparslan’ın dilinde “i’layı kelimetullah”, yani yüce Allah’ın yüceltilmesi vardı ve bugün o meydanda Sayın Erdoğan’ın dilinde “i’layi millet, vatan, devlet ve bayrak” vardır.
Erdoğan, her ne kadar bu sloganların bir inkâr olmadığını; Arap’ı, Çerkez’i, Kürt’ü ve kısaca Türkiye’de yaşayan herkesi kapsadığını iddia etse de, politikaları ve icraatları hala tıpkı Cumhuriyetin ilk yıllarındaki gibi inkâr, imha ve asimilasyon içeriklidir.
Yalnız burada bilmemiz gereken şey, bu politikaların sadece Kürtlerle sınırlı olmadığı ve toplumun %99’unu içine aldığıdır. Hatırlanacağı gibi, amaçları yeni bir toplum inşa etmek olanlar, bunun çözümünü toplumda “Mürteci” ve “Bölücü” diye iç düşmanlar ihdas edip onları etkisiz hale getirmekte bulmuşlardı. Hatta bir kişinin ne kadar Müslüman ve bir Kürt’ün ne kadar Kürt olabileceğinin sınırlarını bile devlet belirliyordu.
O günden bugüne değişen şey, bu zulümlerin görece olarak azaldığı, ama kesintisiz olarak devam ettiğidir. Evet, eskisi gibi katliamlar yapılmıyor, insanlar dini ve etnik aidiyetleri nedeniyle darağaçlarına asılmıyor, Kur’an okutanlar ve Kürtçe konuşanlar cezalandırılmıyor, ama yukarıda da dediğimiz gibi kişilerin ne kadar Müslüman olabileceklerinin ve Kürtlüklerinin ne kadarını yaşayabileceklerinin sınırlarını hala devlet belirliyor. Bunun içindir ki, camilerde bile Müslümanlar, “devletin bekası için” dua edebilirler ve hatta dua etmeliler, ama “devletin ıslah olması için” ve “adil olması için” dua edemezler.
Bu millet CHP’nin her biri ayrı bir zulmü temsil eden altı okundan nasıl kurtulacağının mücadelesini veriyorken, AK Parti’nin bunlara dört ok daha eklemesi, bu mücadeleye büyük bir darbe oldu.
Şu bir gerçektir ki, Türkiye’nin %99’unun ne milletle ne bayrakla ne vatanla ve dahi ne devletle zerre kadar bir sorunu yoktur. Çünkü hepsi de kendisinindir. Devlet ile olan sorunu ise, devletin bizatihi kendisine değil, zulümlerinedir ve hakkı ve adaleti gözetmeyişinedir. Dolayısıyla bunları bağlamından koparıp kutsamak, millete yarardan çok zarar getirir. Çünkü CHP’nin altı okunda hak ve adalet olmadığı gibi, AK Parti’nin dört okunda da hak ve adalet yoktur! Dediğimiz gibi, sadece bu değerleri bağlamından koparıp kutsamak vardır. Kaldı ki, AK Parti’deki radikal değişim, yani laikliğe ve Anıtkabir’e yönelmesi ve milliyetçiliğe ve devletçiliğe doğru evirilmesi de bunu göstermiyor mu?
Bu korkunç sapmayı ne yazık ki, Malazgirt Zaferinin 951. Yıldönümü kutlamalarında da bütün açıklığıyla bir kez daha gördük. Alparslan’ın ve ordusunun Allah Ekber nidalarıyla inlettikleri ve nice şehitlerin olduğu o mübarek ovada Alparslan gibi namaz kıldılar, lakin devamında Alparslan ve ordusu gibi orayı Allah Ekber sesleriyle ihya edip şühedanın ruhunu şad edeceklerine, hep bir ağızdan Devlet Ekber, Millet Ekber, Bayrak Ekber ve Vatan Ekber sloganlarına boğdular.
İstediğimiz kadar görmezden ve bilmezden gelelim, şu bir gerçektir ki, bu rejimde hakkıyla ve layıkıyla Allah Ekber dediğimiz sürece, ne canımız ne malımız ne soyumuz ne aklımız ve ne de dinimiz güvencede değildir. Eğer dinimizin bizden istediği gibi dosdoğru olmazsak, dün olduğu gibi bugün de yine can veren ve ülke koruyup kurtaran biz oluruz, ama hüküm koyanlar ve hükümleri geçenler de onlar olacaktır...
Öyleyse bu zillet halinden kurtulmak için hep birlikte Allah Ekber!
HABERE YORUM KAT