1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. "Allah bize yeter!" dedikleri için katlediliyorlar...
"Allah bize yeter!" dedikleri için katlediliyorlar...

"Allah bize yeter!" dedikleri için katlediliyorlar...

Abdullah Yıldız, Kitabı-ı Kerim'de aktarılan zulüm örnekleri ile Gazze arasındaki benzerliğe dikkat çekiyor.

20 Ağustos 2024 Salı 14:00A+A-

Abdullah Yıldız / Yeni Akit

Allah bize yeter!

“İnsanlar onlara: “Düşmanlarınız size karşı ordu topladı, onlardan korkun!” dediklerinde, bu, onların imanını artırdı ve şöyle dediler: “Allah bize yeter! O ne güzel vekildir!”.” (Âl-i İmrân, 3/173)

Uhud Savaşı sona ermiş, Kureyş ordusu kumandanı Ebû Süfyan Müslümanlara tekrar saldırıp onları imha etmek için plan hazırlarken Müslümanların kalabalık bir kuvvet halinde Hamrâülesed’e geldiklerini haber alınca bu planından vazgeçmişti. O esnada oradan geçmekte olan bir kervanın adamlarına, “Muhammed’e rastlarsanız ona, kendilerini toptan yok edeceğimizi söyleyiniz” diyerek psikolojik savaş yöntemiyle Müslümanları korkutmak istemişti. Bu söz Resulüllah’a (s.a.) ve Müslümanlara ulaştığında onlar, “Hasbünallahu ve ni‘me’l-vekîl” (Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!) dediler. 

İşte bu olay üzerine inen bu âyet her türlü olumsuzluğa rağmen Müslümanların Allah ve Resul’üne olan imanlarını, güvenlerini ve kararlılıklarını gösterir. Buhârî’nin rivayetine göre, Hz. İbrâhim de (a.s.) ateşe atıldığı gün bu sözü (Hasbünallahu ve ni‘me’l-vekîl) söylemişti (Buhârî, Tefsîr 3/13).

Âyetin şu olayla ilgili olarak indiği de rivayet edilmiştir: Kureyşliler Uhud’dan ayrılırken yeni bir savaş yapmak için bir panayır yeri olan Küçük Bedir’de buluşmak üzere Müslümanlarla sözleşmişlerdi. Panayır mevsimi geldiğinde müşrikler buna cesaret edememişler ve itibarlarını korumak için Müslümanların morallerini bozup sözleştikleri yere onların da gelmemelerini sağlamak üzere Nuaym b. Mes‘ûd adında birini Medine’ye göndermişlerdi. Nuaym Müslümanları düşmanla korkutup anlaşma yerine gitmemelerini sağlamaya çalışmışsa da başaramamıştı. Ayetler bir bütün olarak değerlendirilirse, olay Uhud savaşına daha uygun düşer. Zira ayette Müslümanların yaralandıktan sonra tekrar savaşa çıktıkları ifade ediliyor. Oysa Müslümanlar Küçük Bedir’e giderken yaralı değillerdi.

Benzer bir durum Hendek Savaşında da yaşanmıştı. Ahzâb suresinin 21-22. ayetlerinde, Resûlüllah’ın kararlı direnişini örnek alan Müslümanların bu savaşta sadece Allah’a iman edip güvenerek nasıl bir dik duruş sergiledikleri anlatılır: “Allah Rasûlü’nde sizin için; Allah’a ve âhirete kavuşmayı uman ve Allah’ı çok çok zikreden kimseler için her bakımdan uyulması gereken mükemmel bir örnek vardır.” “Müminler düşman kuvvetlerini karşılarında görünce, “Bu, Allah’ın ve Resulünün bize vaad ettiği durumdur, Allah ve Resulü hep doğru söyler” dediler; bu onların ancak imanlarını ve teslimiyet duygularını arttırdı.”

Âl-i İmran suresinin 150. ayetinde buyurulduğu üzere müminlerin yardımcısı yüce Allah’tır ve O, en iyi yardımcıdır. O, dostlarını ve sevdiği kullarını korur, gözetir ve onlara yardım eder. Nitekim Bedir Savaşı’nda melekleriyle müminlere yardım etmiş, onları düşmanlarına galip getirmişti. Uhud Savaşı’nda da müminler tamamen imha edilmekten Allah’ın yardımıyla kurtulmuşlardı. Allah’ın velayetini yani dostluğunu, korumasını ve yardımını kazanmış olan kimse başkalarının yardımına muhtaç olmaz. O’nun yardımının tecelli ettiği yerde mağlûbiyet yoktur; ama O’nun yardımsız bıraktıkları ise iflâh olmazlar: 

“Eğer Allah size yardım ederse, sizi yenecek yoktur. Eğer sizi yardımsız bırakırsa, artık ondan sonra size kim yardım edebilir? Müminler ancak Allah’a güvenip-dayansınlar.” (Âl-i İmrân, 3/160)

O halde müminler sadece O’na tevekkül etmeli, O’na dayanmalı ve O’ndan yardım istemelidirler. Allah’ın bir kimseye veya bir millete yardım etmesi veya onları yardımsız bırakması şüphesiz ki sebeplere ve hikmetlere dayanır. Öyleyse müminler Allah’ın yardımına erişebilmek için O’nun rızasına uygun hareket etmeli, gazabına sebep olacak davranışlardan da sakınmalıdır. Ancak böyle yaptıkları takdirde Allah’ın yardımına lâyık olurlar. Nitekim “Ey iman edenler! Allah’a yardım ederseniz O da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılar” (Muhammed, 47/7) mealindeki ayette buna işaret buyurulmuştur (Bak: Kur’an YoluElmalılıİbn Kesir tefsirleri). Allah’a yardım etmekten maksat O’nun dinini yaşama, yaşatma, yayma ve yüceltme çabası içinde olmak, ayrıca Allah’ın mazlum ve muhtaç kullarına destek olmaktır.

İmdi, Gazze-Filistin Müslümanları başta olmak üzere bütün İslâm âlemi, emperyalist haçlı ittifakının psikolojik, fiilî ve askerî topyekûn saldırısı ve kuşatması altındadır. Vakit, “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir” deyip sadece Allah’a güvenme ve mümin kardeşlerimizle omuz omuza yekvücut olma vaktidir.

HABERE YORUM KAT