“Allah bize de kendisi hakkındaki ‘iddia’larımıza bu kadar yakışmayı nasip etsin!”
Yasin Aktay, Gazze halkının Ramazan'ı idrak etme biçimindeki ibretlere dikkat çekiyor.
Yasin Aktay / Yeni Şafak
Gazze’de Ramazan idraki
Dikkat ediyor musunuz, yıllardır Gazze, Filistin, Kudüs, Mescid-i Aksa ve İsrail’in ölçüsüz saldırgan küstahlığı Ramazan aylarımızın rutin gündemleri haline gelmiş bulunuyor. Geçtiğimiz yıl, önceki yıl, bir önceki yıl ve önceki yıl Ramazan aylarında ortada hiç bir şey yokken bile İsrail bir vesile bulup ya Mescid-i Aksa’ya fanatik Yahudilerin kirli ayaklarıyla girerek yaptıkları provokasyonlara yol veriyor veya Mescid-i Aksa’ya namaz için gidenlere kısıtlamalar yaparak, tacizde bulunarak başka türlü provokasyonlar yaparak Ramazan ayını Filistinliler için bir eziyete bütün dünyadaki Müslümanlar için de bir meydan okuma vesilesine dönüştürüyor. Hatta birkaç yıldır Ramazan ayının Yahudilerin Hamursuz bayramına denk gelmesi sebebiyle ilginç bir karşılaşma da yaşanmış oluyordu.
Özü itibariyle başka insanların hallerini anlamayı, onlarla diğergam olmayı, kendilerinden daha kötü durumda olan insanlara karşı şefkat ve merhamet duymayı öğreten Ramazan ayı Yahudilerin Hamursuz Bayramının duvarı karşısında bambaşka bir olaya dönüşüyordu. Yahudiler bu bayramın bir parçası olan kurbanı Kutsal Tapınaklarının kalıntılarının altında yer aldığı Mescid-i Aksa’da kesmekte ısrar ediyorlar ve bunun için girişleri yasak olan Mescid’i Aksa’ya zorla girmeye çalışırken Müslümanların inançlarını, duygularını, durumlarını yok sayıyordu. Böylece iki dini günün karşılaşmasından çok enteresan, her birinin başka insanlara, dünyaya, barışa dair görüşleri ve tutumları da gerçek bir ortamda karşılaşmış oluyordu. Bu ikisini karşılaştırmak isteyenler buradan bir hayli yol yürüyebilir.
Ramazan ikliminin başka insanlara karşı bir diğergamlık iklimi oluşturduğu çok açık. Açların halinden anlamaya yaradığı, böylece farklı gelir grupları arasında bir anlayış kanalı oluşturduğu da çok açık. Bunun edebiyatı sıkça yapılır, yapılmalı da elbet. Ama herkes bilir ki orucun amacı bu değildir. Bu orucun olsa olsa yan etkisidir, faydalarından biridir. Bu boyutu, temel İslami ilimleri öğrenen çocukların bile hemen ilk muttali oldukları hikmettir. Son zamanlarda sosyal medyada sıkça yayılan ve kulaklara üflenen bir vesvese büyük bir tüyo keşfetmişçesine oruçtan maksadın fakirlerin halinden anlamaksa fakirlerin neden oruç tuttukları sorusunu telkin etmeye çalışıyor. Hayatta oruçla işi olmamış, başkalarını anlamayı, hemhal ve digergam olmayı hiç tasa etmemiş insanları oldukça rahatlatan, kendi bencillikleriyle mesut ve bahtiyar bırakan bir soru tabi. Felak-Nas surelerini okuyup geçelim.
Ramazan nerede ve hangi zamanda yaşıyor olursak olalım, bizden öncekilere ve bizimle aynı yerde bulunmayanlara da farz kılınmış bir ibadet olduğunun şuurunu hissettirir her şeyden önce. Yaşadığımız tarihin bir muktezası, Ramazan Kudüs ile, Mescid-i Aksa ile, Filistin ve Gazze ile bütünleşiyor anlamı. Ramazan’ı ruhundan soyutlamışsak, onu bütün İslam dünyasının birlik şuurunu, tarih şuurunu canlandıran boyutunu ihmal etmişsek o kelimelerin hepsi bu boyutu pekiştirmek üzere Ramazan’a dahil oluyor. Aslında tıpkı Ramazan’ın bireysel veya toplumsal iradelerimizden bağımsız kendi zatiyeti olması gibi, Kudüs ve Mescid-i Aksa’nın da bu süreçte kendi zatiyetleriyle, bir ilahi iradeyle devrede olduğunu hissetmemek mümkün değil.
Müslümanların tarihte müşriklere karşı verdikleri ilk savaş Bedir’de bir Ramazan gününde gerçekleşmiş. O savaş aynı kabileden insanların salt inançları, ilkeleri dolayısıyla karşı karşıya geldikleri muhteşem bir savaştır. Savaş için bir tarafın gerekçesi insanların zulme, kula kulluğa, insanın şahsiyetinden, haysiyetinden koparıldığı putperest cahiliyeye karşı Tevhidin, özgürlüğün, adaletin ve insanlık onurunun kavgasını vermekti. Bu kavgayı vermek, cahili değer, inanç ve düzenlere, kendi zincirlerine ölesiye bağlanmış kendi yakınlarını, akrabalarını karşısına almayı gerektiriyordu. O yüzden Bedir aslanlarının kahramanlığı sadece kendilerinden sayıcı ve kuvvetçe çok üstün olan birine karşı çıkmış olmalarından kaynaklanmıyordu. Hak ve hakikat uğruna gerektiğinde kendi akrabalarına karşı koyabilmekte yatıyordu.
Doğuştan, bizim irademiz dışında bize verilmiş kan ve gen bağlarının yerine ayın inanç ve ilke ortaklığını daha gerçek bir kardeşlik bağı olarak tesis eden İslam’ın kavgası. Önceleri birbirine düşmanken Allah’ın lütfu keremiyle birbirine kardeş kılınmış bir topluluğun kavgası. Bu savaş için en güzel zaman yine tarih boyunca bu inanç etrafında bütün insanları birbirine çağdaş kılan Ramazan zamanı olabilirdi.
5 buçuk aydır işgalci İsrail’in saldırıları altında harabeye dönmüş Gazze’de Ramazan’ın karşılanışı ve yaşanışı çoluğuyla çocuğuyla Gazzeli aslanları Bedir aslanlarıyla çağdaş kılmıyor mu? Irkçı, müstekbir zulme ve tuğyana karşı tarihin kaydettiği en asil mücadelelerden birini vermekte olan bu aslanların harabeler üstünde fenerler yakarak, o ortamı bir şölen havasına çevirerek Ramazan’ı karşılamalarının kendisinde bile muhteşem bir kahramanlık var. Hani Akif Çanakkale Şehitleri için der ya: “Bedr’in arslanları ancak bu kadar şanlı idi”, o kadar.
Değerli arkadaşımız Gökhan Özcan ne kadar güzel yazmış, görülmesi gereken yerden en güzel şekilde görmüş. Belki bugün bile birçok kişi o yıkıntıların üzerinde soykırımcı İsrail’in yıkıcı da olsa bir başarısını ve Gazzeliler’in çaresiz direnişlerini görüyorlardır. Oysa orada görülmesi gereken asıl şey o iman ve o imanın ete kemiğe, gerçekliğe bürünerek karşımıza bir ayet gibi çıkmış olmasıdır:
“İman, imtihan, sabır, teslimiyet... Gazze’de yaşananlara şahit oldukça, bu kelimeleri ne kadar kolay telaffuz ettiğimizi fark ediyoruz. Bizim için bu kelimeleri cümlelerimize serpiştirmenin görünür hiçbir bedeli, maliyeti yok neredeyse. Böyle olunca galiba hafifliyor sanki biraz bu ağır kelimeler zihinlerimizde. Söylenip geçilen, muhtevasından kaybeden tekrarlara, hatta biraz ezberlere dönüşüyor. Gazze, bedelini can can ödeyerek bize yeniden bu kelimelerin ağırlığını, nasıl idrak edilmesi, nasıl yaşanması, nasıl taşınması gerektiğini hatırlatıyor bize. En çarpıcı, en yakıcı, en hakiki şekliyle...”
Gazzeliye iman ne güzel uymuş. “Allah telâ bize de kendisi hakkındaki ‘iddia’larımıza bu kadar yakışmayı nasip etsin.”
HABERE YORUM KAT