Âlimlerimizin Buhari ve Müslim’in Sahihlerine Farklı Yaklaşımları
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Allah’a hamd resulüne selam olsun.
Bildiğimiz gibi Buhari ve Müslim’in sahihleri, Resulullah (s.a.v.) efendimizin fiziki yapısı, sosyal durumu, kültürü, dönemin zihin yapısı ve pak sünneti hakkında bilgiler içeren rivayetleri barındırmaktadır. Resulullah (s.a.v.) efendimizle ilgili bilgileri tespit edip aktaran hadis kitaplarımızın içinde de, rivayetlerinin sağlamlık oranı açısından en önde gelen kitaplardan sayılmışlardır. Bu durumun oluşmasında, bu iki eserin, dönemin ilk sahih eserlerini oluşturma amaçlı olarak yazılması ve müelliflerin, rivayetleri kabul şartlarının diğerlerine oranla daha sıkı olmasının da etkisi vardır. Bu iki kaynak, sahihayn olarak meşhur olmuş ve İslam toplumlarında hiçbir rivayet kitabının görmediği rağbeti görmüşlerdir. İşte bu yazımızda, âlimlerimizin Sahihayn’a (Buhari ve Müslim’in sahihlerine) yönelik farklı yaklaşımlarını irdeleyeceğiz.
Sahihayn diye isimlendirilen bu iki kitabımıza, en temelde iki tür yaklaşımın olduğunu söyleyebiliriz; Hamasetçi ve kutsayıcı yaklaşım ile İlmi ve makul yaklaşım. Biz ilk önce birinci yaklaşımı ele alarak, âlimlerimizin konuyu nasıl değerlendirdiklerine bakacağız.
a-)Hamasetçi ve kutsayıcı yaklaşım.
Bu görüşe sahip olan âlimler, bu konu ile ilgili şöyle iddialarda bulunmaktadırlar;
Nesai (ö.h.303): "Ümmet, bu iki kitab'ın sahih olduğu ve onlardaki hadislerle amel etmenin vacip olduğu üzerinde icma etmiştir."[1]
Ebu İshak el-isferayini (ö.h.418)’de: “Hadis âlimleri, sahihayn'ın içerdiği haberlerin, hem asıl hem de metinlerinin sahih olduğunda, icma etmişlerdir."[2]
İmam Cüveyni (419-478); "Şayet bir insan, Buhari ve Müslim'in kitaplarında Rasulullah'ın sözlerinden sıhhatine hükmettiklerinin hepsinin sahih olduğuna dair, hanımını boşamak üzere yemin etse, bundan dolayı boşanma gerçekleşmediği gibi, yemininde de hanis olmaz. Çünkü Müslümanlar bu ikisi üzerinde icma etmişlerdir.”[3]
Hafız Ebu Nasr el- Vaili es- Sezeci; “ Eğer bir adam Buharinin kitabında Hz. Pegamberden (s.a.v.) rivayet edilenlerin hepsinin sahih olduğuna, Resulullah’ın (s.a.v.) bunları söylediğine, bunda şüphe olmadığına dair talak ile yemin ederse, yemininin bozulmayacağı ve karısının boş olmayacağı konusunda fakihler ve diğerlerinden olan ilim ehli icma etmişlerdir”[4]
M. Yaşar Kandemir; Eserine “sahih” adını veren hiçbir musannif kitabındaki bütün hadislerin sahih olduğunu söylememiş, fakat Buhârî ile Müslim’in sahih olmayan hiçbir hadisi eserlerine almadıklarını belirtmeleri ve bunun doğru olduğunun anlaşılması sebebiyle, Nevevî’nin dediği gibi İslâm ümmeti, bu iki eserdeki hadislerin tamamının sahih ve bu hadislerle amel etmenin vâcip olduğu hususunda görüş birliği etmiştir.[5]
Şah Veliyyullah ed-Dehlevi (1704-1762) ise bu konuda bir adım daha ileri gidiyor ve şöyle diyor:
"Sahihayn'a gelince, bu ikisinin ihtiva ettikleri muttasıI, merfu haberlerin kesinlikle sahih olduğunda; iki kitabın musanniflerine kadar mütevatir olarak ulaştığında, onları küçümseyenin bidatçı ve müminlerden başkasının yoluna tabi olanlardan olduğunda ittifak etmişlerdir."[6]
Ahmet Muhammed Şakir (1892-1958); Muhakkik hadis bilginleri ve bunları basiretle izleyen âlimlere göre, iki sahihin bütün hadislerinin sahih olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Her ikisinde de ta’n edilecek yahut zayıf addedilecek tek bir hadis bile yoktur. Darekutni ve bazı hadis alimlerinin tenkitleri, Buhari ve Müslim’in kendilerine çizdikleri en yüksek sıhhat şartlarına bu tenkit konusu hadislerin ulaşmamış olduğu anlamındadır. Fakat bizzat hadisin sıhhatine kimse karşı çıkmış değildir. Binaenaleyh yalan yanlış haberlerle ortalığı karıştırmaya kalkanlar ve delilsiz konuşanlar seni korkutmasın”[7]
Müslim'in hemşehrisi Nişaburlu Ebu Ali (ö.h.349): "Gök kubbe altında, Müslim 'in kitabından daha sahihi yoktur”.[8]
Nişaburlu zahid, Hakim (ö.h.405)'in de hocası, Ebu'I-Velid Hassar b. Muhammed (ö.h.349)' ise, Müslim'in kitabını neden tercih ettiğini şöyle anlatıyor:
"Babam bana; 'ne üzerinde çalışıyorsun?' diye sordu. Buhari'nin kitabına müstahrec yazıyorum, dedim. Bana; 'Müslim'in kitabını çalış, o daha bereketlidir. Buhari'nin Kur'an'ı okuyan kişinin telaffuzunun mahlûk olduğu görüşünü savunduğu iddia edilir.”[9]
Ebu Amr Müstenır b. Atik'a göre ise, Buhari'nin diğer âlimlere olan üstünlüğü, erkeklerin hatunlara üstünlüğü gibi bir şeydir. O yeryüzünde Allah'ın yürüyen ayetidir.[10]
Tabi bazıları bu kitapların kutsallaştırma çabalarında, şeriatta delil olmayan rüyalardan yararlanmaktan geri kalmamıştır. Nitekim Fakih Ebu Zeyd Mervezi (?) gördüğünü iddia ettiği bir rüyayı şöyle aktarmaktadır: "Rükn ile Makam arasında uyuyordum. Rasulüllah (sa)'ı gördüm. Bana; "Ey Ebu Zeyd! Daha ne zamana kadar Şafii'nin kitabını okumaya devam edeceksin de, benim kitabımı okumayacaksın? dedi. Ya Rasulallah! Senin kitabın ne ki? dedim, Muhammed b.İsmail'in Cami'i, karşılığını verdi.”[11]
Necm b. Fudayl (?) da, Hz. Peygamberi rüyasında görmüştür. Şöyle diyor: "Resulullah'ı rüyamda gördüm. Adeta O yürüyordu da, Muhammed b. İsmail de onu takip ediyordu. Resulullah her adımını kaldırdığında, O'nun ayağını kaldırdığı yere Muhammed b. İsmail basıyordu.”
Rivayetler, bu rüya görme zincirine İmam Buhari’yi de katarlar. Bu rivayetlere göre Buhârî de o günlerde bir rüya gördü. Elindeki bir yelpaze ile Hz. Peygamber’in huzurunda onu serinletiyordu. Rüya tabircileri bunu, Hz. Peygamber’i ona isnat edilen yalanlardan koruma şeklinde yorumladılar. Bunun üzerine Buhârî el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’i, topladığı 600.000 hadisten seçerek meydana getirdi.[12]
Aynı kutsayıcı rivayetlere göre; Buhârî eserini bir ibadet vecdi içinde hazırlamış, her hadisi önce abdest alıp veya iki rek‘at namaz kıldıktan sonra yazmıştır. Bazı kaynaklarda ise el-Câmiʿin her babını Hz. Peygamber’in kabriyle minberi arasında ve her bab için iki rek‘at namaz kıldıktan sonra yazdığı rivayet edilmektedir.[13]
Hamasetci ve kutsayıcı yaklaşım sahibi âlimlerimizin bu kitaplara dönük, yüceltmeci anlayışları maalesef burada da durmamıştır. Nitekim Diyanet ansiklopedisinde el-Camiü’s Sahih maddesini yazan ve bu yaklaşıma yakın olan Prof. Dr. Yaşar Kandemir hocamız, Sahihi Buhari’nin “İslam dünyasındaki yeri” alt başlığında (yapılanları meşrulaştırıcı ve onaylayıcı bir üslupla) aynen şunları söylemektedir;
“İslâm dünyasında Kur’ân-ı Kerîm’den sonra en büyük ilgiyi Buhârî’nin el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’i görmüştür. Hadislerinin titizlikle seçilmesi, mükemmel bir tertibe sahip olması, muhtevasının zenginliği ona bu itibarı kazandırmıştır. El-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ sevap kazanmak maksadıyla olduğu gibi maddî ve mânevî sıkıntılardan, hastalık ve belâlardan kurtulmak ve her türlü murada nâil olmak arzusuyla da okunmuştur. Kirmânî (ö. 786/1384), kendi devrinde İslâm ülkelerinden birinde sultanın rahatsızlandığını ve şifa bulma ümidiyle Ṣaḥîḥ-i Buḫârî okunmasını arzu ettiğini haber vermektedir (el-Kevâkibü’d-derârî, I, 5). Ṣaḥîḥ-i Buḫârî’nin sıkıntılı günlerde okunduğu takdirde insanları huzura kavuşturduğunu, deniz seyahatine çıkarken birlikte götürülmesi halinde geminin batmadığını söyleyen İbn Ebû Cemre (ö. 699/1300) bütün bu meziyetleri duası makbul bir kişi olan Buhârî’nin okuyucularına dua etmesiyle açıklamaktadır. 1281 yılında Tatarlar Suriye’ye girdiği zaman Melik Mansûr Kalavun, onlara karşı koymak üzere yola çıkmadan önce Ṣaḥîḥ-i Buḫârî okunmasını emretmiş, âlimler de hatim günü cumaya gelecek şekilde eseri muhtelif celseler halinde okumuşlardır. 1505 yılında Mısır sultanının bahçesinde kurulan büyük bir çadırda Ṣaḥîḥ-i Buḫârî hatmi yapıldığını haber veren Mısırlı tarihçi İbn İyâs, daha önceki tarihlerde eserin sarayda okunduğunu, hatim merasiminin büyük sarayda yapıldığını, bu esnada kadılara ve ileri gelen âlimlere hil‘atler giydirilip keselerle bahşişler verildiğini, fakat sonraları hatmin Kale Camii’nde okunup sultanın huzurunda yapılan kısa bir merasimle bitirildiğini söylemektedir (Bedâʾiʿu’z-zühûr, IV, 88). 1581’de Osmanlı ordusundan korkarak Merakeş’teki tahtını bırakıp Fas’a kaçan Sultan Ahmed el-Mansûr, III. Murad’ın kendisini bağışlaması üzerine tekrar tahtına dönerken Faslılar tarafından -halifelere yapıldığı gibi- Ṣaḥîḥ-i Buḫârî okunarak uğurlandı. O devirlerde Mağrib’de düşmana karşı zafer kazanıldığı zaman yapılan merasimlerde Kur’ân-ı Kerîm ile birlikte Ṣaḥîḥ-i Buḫârî hatimleri yapıldığı, hatta yemin merasimlerinde Kur’ân-ı Kerîm üzerine olduğu kadar Ṣaḥîḥayn üzerine de yemin edildiği bilinmektedir (İfrenî, s. 72, 100). Fas Sultanı İsmâil b. Şerîf (1646-1727), zenci kölelerden oluşan “Abîdü’l-Buhârî” (Buhârî’nin hizmetkârları) adında bir muhafız alayı kurdu. Ṣaḥîḥ-i Buḫârî üzerine yemin ettirerek onlardan sadakat sözü aldı ve kendilerine bir Ṣaḥîḥ-i Buḫârî nüshası teslim edip onu titizlikle korumalarını, ata bindikleri zaman yanlarından ayırmamalarını ve İsrâiloğuları’nın ahid sandığını taşıdıkları gibi onu savaşlarda en önde taşımalarını emretti. Fas’ta yaşamakta olan bir inanışa göre bir velînin kabrini ziyaret ederken Ṣaḥîḥ-i Buḫârî’nin herhangi bir sayfasını açıp gözüne ilk ilişen hadisi okuyan, sened zincirindeki râviler ve Hz. Peygamber vasıtasıyla Allah’tan muradının hâsıl olmasını isteyen bir kimsenin dileği çok geçmeden yerine gelir (E. Lévi-Provençal, s. 212-213; İA, V/2, s. 1112). 1798’de Ezher Camii’nde Napolyon Bonapart’ın şehre girmemesi dileğiyle, 12 Eylül 1902’de yine aynı yerde kolera tehlikesi sebebiyle Ṣaḥîḥ-i Buḫârî hatmedildi (I. Goldziher, VI/2, s. 214). Balkan Savaşı’nın başladığı günlerde Ezher şeyhi, Osmanlı ordularının zaferini niyaz etmek maksadıyla ileri gelen âlimlerden kıbleye yönelerek Ṣaḥîḥ-i Buḫârî okumalarını istemiştir (el-Menâr, XVII/2, s. 112). Önemli işlere başlarken de Ṣaḥîḥ-i Buḫârî’yi hatmetme geleneği vardır. Mağrib’de yapılan büyük hatim merasimleri için receb ayının ilk günü Ṣaḥîḥ-i Buḫârî okunmaya başlanır, ramazanın 27. gecesi okuma işi sona ererdi. Eserin “Sübḥânallāhi ve bi-ḥamdihî sübḥânallāhi’l-ʿaẓîm” teshibini tavsiye eden son hadisine sıra gelince herkes ayağa kalkar ve bu hadisi 101 defa tekrar ederdi. Daha sonra Bûsîrî’nin Ḳaṣîdetü’l-bürde ve el-Ḳaṣîdetü’l-hemziyye’sinden muhtelif beyitler toplu halde okunurdu. Bu merasim hükümdarın sarayında da tekrarlandığı gibi ramazan bayramının 1. ve 7. günlerinde hükümdarın bulunduğu şehir merkezlerinde tekrarlanırdı. Türkiye’de Birinci Büyük Millet Meclisi açılacağı zaman ülkenin her yerinde Ṣaḥîḥ-i Buḫârî hatimleri yapılmıştır. 21 Nisan 1920’de Hey’et-i Temsîliyye adına Mustafa Kemal imzasıyla 61. fırka kumandanı Refet Bey’e çekilen telgrafta, “Bi-mennihi’l-kerîm Nisan’ın 23. Cuma günü cuma namazını müteakip Ankara’da Büyük Millet Meclisi küşâd edilecektir” dendikten sonra, “yevm-i mezkûrun te’yîd-i kudsiyyeti için bugünden itibaren merkez-i vilâyette vali beyefendi hazretlerinin tertibiyle hatim ve Buhârî-i Şerîf tilâvetine bed’ olunacağı... mukaddes ve mecruh vatanımızın her köşesinde aynı suretle bugünden itibaren Buhârî ve hatemât-i şerîfe kıraatine şürû edileceği” bildirilmekteydi (Gazi Mustafa Kemal, s. 272-273). Eserin dua niyetiyle hatminin, Kur’ân-ı Kerîm cüzlerinin ayrı ayrı şahıslar tarafından okunması gibi muhtelif celselerde tamamlandığı anlaşılmaktadır.[14]
Sahihayn’a ve özellikle de sahihi Buhari’ye dönük bu yaklaşımın sebep olduğu hususlarla ilgili Prof. Dr. Hayri Kırbaşoğlu da şu tespitleri yapmaktadır: “Allah’ın kitabı Kur’an’dan sonra en sahih kitap denilerek adeta kutsallaştırılmış ve bu kutsallığı dolayısıyla Kur’an gibi hatimleri ve hatim duaları ve hatim merasimleri ihdas edilmiş olan el-Buhari’nin, musibetlerden kurtulmak için –veya Osmanlı döneminde deniz savaşlarında galip gelebilmek için- okunması âdetine İslam dünyasında yaygın olarak çeşitli dönemlerde rastlanmıştır. Bu husus bazı âlimlerin konuyla ilgili olarak eser yazmalarına yol açacak kadar etkili olmuştur. Nitekim el Kasımi’nin Veba Salgınında el Buhari Okumak; Ezher ulemasından birisinin de Ulema Veba Salgınını Nasıl Uzaklaştırdı? Başlıklı bir çalışmasından bahsedildiğini görmekteyiz ki, bu ve benzeri durumlarda –genellikle- Kuran’ı Kerim’in değil de Sahihi Buhari’nin okunması, bu eserin kutsallığının ne kadar ciddi boyutlara eriştiğinin en açık kanıtıdır.”[15]
İnşallah gelecek yazımızda da âlimlerin, Buhari ve Müslim’in sahihlerine dönük ilmi ve makul yaklaşımları üzerinde durmaya çalışacağız. Rabbimizden niyazımız, bize lütfettiği tüm nimetleri, onun istediği gibi hakikatin ortaya çıkması, iyiliğin ve güzelliğin yayılması için kullanmayı bizlere nasip buyurmasıdır.
[1] Prof. Dr. Mehmet Emin Özafşar, Rivayet İlimlerinde Eser Karizması Ve Müslimin el- Camiü’s Sahihi, S. 291.
[2] Prof. Dr. Mehmet Emin Özafşar, Rivayet İlimlerinde Eser Karizması Ve Müslimin el- Camiü’s Sahihi, S. 291.
[3]Prof. Dr. Mehmet Emin Özafşar, Rivayet İlimlerinde Eser Karizması Ve Müslimin el- Camiü’s Sahihi, S. 291.
[4] İbni Salah Şahrezori, Hadis İlimleri, S.47, Mütercim Yay.
[5] D.İ.A. Sahihayn başlığı, c.35. s.527---530
[6] Prof. Dr. Mehmet Emin Özafşar, Rivayet İlimlerinde Eser Karizması Ve Müslimin el- Camiü’s Sahihi, S.294.
[7] Prof. Dr. Said Hatipoğlu, Müslüman Âlimlerin Buhari Ve Müslime getirdiği eleştiriler, İsl. Arş. Der. C.10.S. 1,2,3,4.
[8] Prof. Dr. Mehmet Emin Özafşar, Rivayet İlimlerinde Eser Karizması Ve Müslimin el- Camiü’s Sahihi, S.290
[9] Prof. Dr. Mehmet Emin Özafşar, Rivayet İlimlerinde Eser Karizması Ve Müslimin el- Camiü’s Sahihi, S.290
[10] Prof. Dr. Mehmet Emin Özafşar, Rivayet İlimlerinde Eser Karizması Ve Müslimin el- Camiü’s Sahihi, S.290
[11] Prof. Dr. Mehmet Emin Özafşar, Rivayet İlimlerinde Eser Karizması Ve Müslimin el- Camiü’s Sahihi, S.290.
[12] D.İ.A. El – Cami’ü Sahih Maddesi, C.7. S. 114-123
[13] D.İ.A. El – Cami’ü Sahih Maddesi, C.7. S. 114-123
[14]D.İ.A. Camü’s Sahih Başlığı, C.7.S.114---123.
[15] Prof. Dr. Hayri Kırbaşoğlu, İslam Düşüncesinde Hadis Metodolojisi, S.265,266. Ankara Okulu Yayınları.
YAZIYA YORUM KAT