1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. Âlimleri Katletmenin Telafisi Mümkün mü?
Âlimleri Katletmenin Telafisi Mümkün mü?

Âlimleri Katletmenin Telafisi Mümkün mü?

"İskilipli Atıf Hoca" adlı çalışmasıyla Mehmet Sılay, dönemin karanlık günlerini gözler önüne seriyor.

07 Ocak 2012 Cumartesi 20:07A+A-

İstiklâl Mahkemeleri'nin hunharca ilim ve bilim insanlarını idam sehpasına gönderdiği günlerin bugüne nasıl yansıdığını eski milletvekili Dr. Mehmet Sılay, Yeni Şafak’tan Muhammed Safa'ya anlattı.

Yalan Tarih Yazanların Miadı Doldu

Düşün Yayınları tarafından okura sunulan İskilipli Atıf Hoca adlı çalışmasıyla Mehmet Sılay dönemin karanlık günlerini gözler önüne seriyor. İskilipli Atıf Hoca'nın haksız yere idamını, dönemin Türkiye'sini, yaşananları titiz bir şekilde kaleme alan Mehmet Sılay'ın çalışması, Kel Ali'yi, dönemin İstiklâl Mahkemeleri'ni ve devlet adamlarını yeniden yorumlamamıza kapı açıyor:

mehmet-silay_iskilipli-atif-hoca-mezari.jpg

* "Bir yük gemisinin ambarında kendisi gibi elleri kelepçeli yüzlerce ilim adamı ve din âlimiyle birlikte Sinop kalesindeki zindanlara sürgüne gönderilir." Kitabınızdan bir alıntı... Bir gemi dolusu münevver zihin... Telafisi nasıl olacaktı bu kaybın? Ya da telafisi mümkün müydü?

İskilipli Muhammed Atıf, Osmanlı Medeniyetinin Türkiye Cumhuriyeti'ne armağan ettiği, ülkesinden sorumlu bir aydındı. Eğitimi, kültürel donanımı, gelecek kuşaklara örnek olacağına inandığımız mücadelesi, eserleri ve sehpada sonlanan hazin akıbetiyle bugün halktan gizlenen yakın tarihin karanlıklarını aydınlatmaktadır. Tarih bir toplumun hafızasıdır. Tarih hayat kaynağıdır ve ondan ders alınır. Fakat bir dönemi yüceltmeye çalışan yalan tarih yazarlarının yalanları da ortaya çıkmaya başladı ve yalancıların mumu yatsıdan önce söndü. Ismarlama tarih kitaplarının son kullanma tarihi doldu. Hatta bu yalanları talimatla yazanların da yazdıranların da miadı doldu. Âlimin mürekkebi indallahta şehit kanından daha makbuldü. Onları sehpaya sürükleyen zalimler nisyanla silinirken, şehit ilim adamları halkın yüreğinde ebedileştiler.

* "İslami kalkınma davasının ilk merkezi Türkiye'dir." İskilipli Atıf Hoca'ya ait olan bu söz bile yeni kurulan cumhuriyet için yeterli bir tehdittir herhalde?

Elbette öyle. İskilipli Atıf'tan yıllar sonra Haydarabatlı Muhammed Hamidullah da aynı sözü tekrarlıyor: "Tevhid sancağı bu ülkede indi, İslam'ın kıyamı yine burada olacaktır!" O her sürgün dönüşü yine İstanbul'a dönüyor. İslam âleminden İskiliplinin huzuruna heyetler geliyor. Atıf Efendi'ye gelen teklif ve ricalar... Medreselerin Bosna, Makedonya ve Kırımda ıslahı için davet hatta Vakıflardan sorumlu Bakanlık tekliflerine teşekkürden sonra verdiği cevap hep aynı olmuştur: "İslam'ın yükselişi İstanbul'dan olacak!" Bu düşünce ve ilham yeni nesillere yol gösterecektir.

İDAMDAN KURTULUR TAKİPTEN KURTULAMAZDI

* Birçok Avrupalı ilim ve bilim insanı tarafından takdir ve lütuf görmüş bir aydın, Atıf Hoca, ülkesini terk etseydi değişen bir şey olur muydu? Yine de idam edilir miydi?

Eğer İskilipli Atıf Efendi İstiklal Marşı şairi Mehmet Akif gibi ülkeyi terk etseydi idamdan kurtulur ama takipten kurtulamazdı. Akif Mısır'da Türkçe öğretmenliği yaptığı on yıl boyunca Mısır'da, Hilvan'da bu takip altındaydı.

* Bazı akıl yoksunları ve izandan uzak fikirler 'dönemi, dönemin şartlarıyla değerlendirmek lazım' bahanesini altına sığınarak idamı ve bu nevi olayları meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Atıf Hoca'nın idam edilişi nasıl bir şartla mümkün oldu?

Evrensel hukuk kuralıdır. "Hiçbir Kanun Ma Kabline Şamil Olmaz" Kanunlar kabul edildiği andan itibaren geçerlidir. Giresun İstiklal Mahkemesinde beraat ettiği halde serbest bırakılmayan İskilipli Atıf, en kolay idam kararları veren hemen infaz eden ve yok mu başka asılacak adam nazarıyla sanıklara bakan Üç Aliler Divanı'nda yargılanmak üzere Ankara'ya gönderildi. Dört duruşmadan ibaret bir tiyatro sahnesi sergilendi. Savcı Necip Ali'nin istediği 3 yıllık mahkûmiyet teklifine rağmen, Mahkeme reisi Kel Ali'nin verdiği karar salben idam oldu.

* Şapkaya girmeyen 'baş'lar ipe geçirildi... Şu an bize düşen ne olabilir bu kıyımların haksızlığını dile getirme noktasında?

Devlet adına resmi ideolojiye düşen görev kavli ve fiili olmalıdır. Önce sıkıntıları etiyle kemiğiyle yaşayan ve canlarıyla bedel ödeyen, Türk'ten, Kürt'ten, Çerkez'den, Laz'dan değil, bütün Türkiye Cumhuriyeti Müslümanlarından özür dilenmeli, sonrada başörtüsü ve din eğitimi adına esirgenen temel insan hakları onlara kanunla geri verilmelidir.

 

HABERE YORUM KAT