Âlimler ve Ulu’l-Emre İtaat
Uluslararası Müslüman Âlimler Birliği’nin açılış toplantısının son konuşmacısı teşkilatın kurucusu ve başkanı Prof. Dr. Yusuf el-Karadavi oldu.
Üstat Karadavi sadece bu teşkilatın değil daha birçok uluslararası İslâmî teşkilatın kuruluşuna öncülük etmiş ve 84 yaşında olmasına rağmen hâlâ gayretli, pratiğin ulemasından örnek bir şahsiyettir. Özellikle Filistin davasında insanları duyarlı ve hareketli olmaya yöneltme konusunda önemli faaliyetlerde bulunmuştur.
Üstad Karadavi konuşmaya başlamadan önce onun açılış konuşmasının Arapça metninin basılı şeklini dağıttılar. Üstadın konuşmalarını genellikle irticali yaptığını, bu tür konuşmalarda kâğıttan metin okumadığını bildiğim halde birçokları gibi ben de dağıtılan metni okuyacağını sandım. Ama o yine adeti üzere irticali konuştu ve bayağı uzun süren, pek çok farklı konuyu ele aldığı, zaman zaman şiirlerden beyitler okuduğu konuşmasını hiç takılmadan yaptı. Bu da Yüce Allah’ın ona lütfettiği bir kabiliyet ve temennimiz bütün ömrünün kendisine lütfedilen kabiliyetlerle birlikte geçmesidir. Konuşmasının irticali olması sebebiyle ben yazılı metni sonra okudum. Bazı konular ortak bazıları farklıydı. Farklı konularda da önemli bilgiler ve vurgular yer aldığını ifade etmekte yarar görüyorum.
Üstad Karadavi Müslüman Âlimler Birliği’nin bugün geldiği durumdan ve geniş bir daire çizmesinden duyduğu memnuniyeti dile getirdikten sonra bu teşkilatın herhangi bir mezhebe, cemaate veya siyasi harekete değil doğrudan ümmete nispet edildiğini, yola çıkarken bu prensip üzere hareket ettiklerini bugün de bu prensibe dayalı bir temsil mekanizmasının söz konusu olduğunu, böyle ümmetin bütün kesimlerini temsil eden bir âlimler ittifakının da “büyük ümmet” konumunda olacağını dile getirdi. Müslümanların aslında güçlü ve pek çok zenginliğe sahip olduklarını hatırlatan Karadavi bunun ortaya çıkması için ümmet bilincinin, kardeşlik anlayışının, ittifak ve işbirliğinin güçlendirilmesine ihtiyaç olduğunu vurguladı.
Ümmetin birlik ve bütünlüğünün sağlanmasında, uygulamalarda da hak ile bâtılın ayrıştırılmasında ilmin ve âlimlerin devreye girmesinin zorunluluğu konusunda aramızda bir ihtilaf olmadığını sanıyorum. Fakat bugün İslâm âlemindeki hakim sistemlerin en önemli arızası buradadır. Emperyalizmin güdümündeki totaliter sistemler İslâm’ın hükümlerini hayattan uzaklaştırmak için başlangıçta, zulme boyun eğmeyerek haktan yana tavır koyan, Allah’a karşı sorumluluklarını bildiklerinden dünya hakimiyetini ellerinde bulunduranları memnun etmek amacıyla Allah’ın hükümlerini evirip çevirmekten korkan âlimleri ya idam ya da sürgün ve hapis yoluyla devreden çıkardılar. Sonra da onların yerine kendilerinin uygulamalarına dinî kaynaklardan delil bulmak için nassların kolunu bacağını budamaktan çekinmeyen murtezika yani sahibinin sesi hocalar yetiştirme gayreti içine girdiler. Bundan dolayı İslâm âleminde bugün hâkim sistemlerle sahih ilim ve salih âlimler arasında irtibat kopukluğu yaşanıyor. İlim sistemlere değil sistemlerin batıl ideolojileri ilme yön vermeye çalışıyor.
İşte bu noktada Üstad Karadavi’nin konuşmasında “ulu’l-emr” kavramına getirdiği izaha temas etmekte yarar görüyorum. Bilindiği üzere “ulu’l-emre itaat” konusu sık sık tartışılmakta, nerelerde itaat edilmesi ve nerelerde karşı durulması gerektiği konusunda farklı görüşler ortaya atılmaktadır. Son dönemde bu konunun “otoriteye itaat” çağrısıyla işgalci katillerin Gazze’deki mağdur Müslümanları ablukaya alan insanlık dışı uygulamalarına bile itaati gerekli görecek derecede genişletildiğini, buna karşılık günümüzde yaygınlaşan “sivil itaatsizlik” kavramının öne çıkarıldığını görüyoruz.
Üstad Karadavi, birçok ilim adamının buradaki “ulu’l-emr” ile kastedilenin âlimler olduğunu söylediğine çünkü halkın yöneticilere onların da âlimlere itaat etmek zorunda olduklarına buna göre toplumdaki itaat sirkülasyonunun en üst kademesinde âlimlerin yer alması gerektiğine o sebeple asıl “ulu’l-emr”in onlar olduğuna dikkat çekti. Tabii burada kastettiği hâkim sistemlerin sesi ve avukatı olmaya çalışan murtezika değil Allah’a itaat sorumluluğunu yerine getiren sâlih âlimlerdi. Aslında böyle bir itaat sirkülasyonu sağlanabilse “nerede itaat nerede itiraz” meselesi de çözülmüş olur. Toplumsal disiplin ve düzenin sağlanabilmesi için yönetilenlerin yöneticilere ve adalet temelli yasalara, yönetilenlerin de Allah’ın koyduğu ilkeleri doğru anlama duyarlılığı ve bilinci içindeki âlimlere, genel çerçevede de herkesin Allah’a itaat etmesi. Yüce Allah’tan dileğimiz Müslüman toplumları işte böyle bir düzen ve disipline kavuşturmasıdır.
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT