Âlim müstağniliğinden “sosyal medya hocalığı” na
Etkileşim takibi, takip çok izlenmeyi, çok izlenmek çok kitap satmayı, çok kitap satmak çok konferans vermeyi, bütün bunların toplamı da şanı ve şöhreti getirdiğinde âlimden geriye ilim değil “fenomen görünürlüğü” kalır.
İsmail Kılıçarslan’ın, Yeni Şafak gazetesinde yayınlanan yazısı:
Cumartesi gün yayınlanan Halil Konakçı Hoca ile ilgili yazıma olumlu ve olumsuz binlerce yorum aldım.
Bugün de istedim ki meseleyi Halil Konakçı Hoca bağlamından çıkarayım ve genel olarak “sosyal medya hocalığı” konusunda ne düşünüyorum, onu aklımın erdiği, dilimin döndüğü kadar anlatayım.
Öncelikle şudur. Kadim dünyada ilim tahsil etmenin bedeli istiğnadır. Ve bu istiğna yani yüz çevirme hali sadece maddi bir yüz çevirme olarak değil, bir bakıma iltifat ve eleştirilerden de yüz çevirmedir.
Âlim, ilim tahsilini “insanları mutlu etmek ya da onlardan takdir almak için” yapmaz elbette. Onun biricik derdi, insanlara faydalı olacağını umduğu bilgiyi üretmektir. Tabii ki bunun sonucu olarak hem insanlar mutlu olabilir hem de âlim takdir görebilir. Dahasını da söyleyeyim. İlmin bir sonucu olarak âlim, ihsan alıp zengin de olabilir, saray yavrusuna benzer evlerde de oturabilir. Buna karışmak da kimsenin haddine değildir.
Elbette artık kadim dünyada yaşamıyoruz. Âlim dediğimiz zattan istiğna beklemiyoruz genellikle. Hatta bir oranda “eyvallahı da olsun” istiyoruz. Çünkü seçenekler de fazla, çeşitlilik de artık.
Zurnanın zırt dediği yere gelebilmek için sormamız gereken soru ise şu: “Bir âlimin ilimle kurduğu ilişkiyi o âlimi takip eden kitlenin etkileşimi belirlerse ne olur?”
Önce olumlu yerinden başlayalım. Âlim, hitap ettiği, kendini takip eden kitleyle sağlıklı bir iletişim zemini kurabilirse muazzam olur. Kitlenin ihtiyaç duyduğu meseleleri doğru belirleyip, güzelce kestirip hitap ettiği insanların ihtiyaç duyduğu bilgiyi o kitlenin ihtiyaç duyduğu düzeyde üreten âlim büyük bir iş başarmış olur.
Sonra da olumsuz yeri konuşalım. Hitap ettiği kitleyle iletişim değil etkileşim ilişkisi kuran âliminse vay haline bence. Kitle heyecan isteyince heyecan, duygusallık isteyince duygusallık, ateşli üslup isteyince ateşli üslup veren âlimin yaptığı şeye ne denir biliyor musunuz: “Nabza göre şerbet vermek.”
Etkileşim takibi, takip çok izlenmeyi, çok izlenmek çok kitap satmayı, çok kitap satmak çok konferans vermeyi, bütün bunların toplamı da şanı ve şöhreti getirdiğinde âlimden geriye ilim değil “fenomen görünürlüğü” kalır ki işte bence sıkıştığımız, canımızın yandığı yer tam burasıdır.
Size, “kitlem böyle istiyor” diyerek yavaş yavaş deliren o kadar çok isim verebilirim ki.
Bu isimlerden biriyle bir telefon görüşmem olmuştu. Demiştim ki “yahu hocam, biz sizi oluşturduğunuz makul zeminle sevmiştik. Çok temel hakikatleri çok sağlıklı bir yerden anlatırken önemsemiştik sizi.
Geldiğiniz noktada öyle bir hal aldınız ki neredeyse Allah’ın dininin tek temsilcisi sizsiniz ve siz olmasanız Allah’ın dini mahv-u perişan olacak. Yakışmadı size.”
Bir başka örnek: Son derece münasebetsiz bir iş yaptığına şahit olduğum bir hocayı aramak istedim birinde. Yaptığı şeyi hangi bakımlardan münasebetsiz bulduğumu samimiyetle anlatmak istedim. Bana hak verip vermeyeceğinin de bir önemi yoktu benim açımdan. Bu fikrimi bir başka hocaya açtığımda aldığım cevap ibretlikti. Dedi ki: “İsmail Bey, şimdi o hocanın takipçileri onun o hareketini o denli onaylayıp alkışlamışlardır ki siz onu aradığınızda kendisine haset ettiğinizi zannedip konuyu kapatır.”
İbretlik olan şu benim açımdan. Üslubunu, gündemini, beğeni düzeyini, daha doğrusu tüm vasatını takipçilerinin belirlediği adama âlim diyebilir miyiz?
Daha konuşmak istediğim çok şey var bu meselede ama bir örnekle bitireyim. Beklediğim gibi oldu ve Halil Konakçı Hoca ile ilgili yazımdan sonra hoca, büyük bir nezaketle teşekkür edip bana da yazının başlığı ile ilgili katılmadığım ama önemsediğim bir eleştiri getirdi. Hocanın o tepkisinin altına “hocam nasıl saplamış ama” yazanını da gördüm, “ya bırak şu ezik muhafazakârı” yazan da gördüm, bin türlü hakareti sıralayan da.
“Kitle nedir?” diye sorsanız bana bu örneği veririm artık. Söylemiştim, yine söyleyeyim: “Kitle cehennemdir!”
HABERE YORUM KAT