Ali Emre, Süleyman Ceran’ın “Filistin’in Kalbi” eserini değerlendirdi
Ali Emre, Süleyman Ceran’ın “Filistin’in Kalbi” isimli son eserini değerlendirdi.
Ali Emre’nin, Sabitfikir Dergisi’nin Ocak 2024 sayısında yayımlanan yazısını aşağıda ilginize sunuyoruz…
FİLİSTİN’İN KALBİ / ALİ EMRE - SABİTFİKİR DERGİSİ OCAK 2024
Başka ilgileri ve hünerleri bir yana, Mehmed Âkif’in “Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim” mısraına can vermek için yazıyor âdeta Süleyman Ceran.
2018’de yayımlanan Uzak Ülke, Seyir Günlüğü ve Kamigazze kitapları da bir taraftan, insanlığın özellikle de mazlumların ve mahrumların yaşadıklarına tanıklık ve sorumluluk bilinci eşliğinde ses veriyor; bir yandan da direncin kutlu ekmeğine dikkat çekiyor, umudun evini çiçeklendiren gözlem, tespit ve yorumlara yoğunlaşıyordu. Son kitabı Filistin’in Kalbi de aynı cehdin ve dikkatin süreği. Bu kitabını da yalnız bırakmadı üstelik. Suriye’yi merkeze alan tematik metinlerle örülü Yaralı Ev de bu yeni çalışmanın refakatçisi.
112 sayfadan oluşan kitapta 23 deneme ve anlatılanlara genel bir çerçeve yahut özet değeri kazandıran güzel bir söyleşi var. Üç dört sayfayı geçmeyen metinler, bilgilenmede talepkâr ancak okuma noktasında müşkülpesent veya üşengeç olanların işini kolaylaştırıyor.
Dikkate alınması gereken birçok özelliğinin yanı sıra; önemli dönemeçlerde bir hatırlama, buluşma ve birleşme yeri bizim için Filistin. Besmelenin aşk ve şevkle çekildiği, fikrî ve fiilî istilayı kanıksayanlara imtihan ve ahiretin gösterildiği, cephenin yeniden tahkim edildiği üst ve dönüştürücü bir menzil. Yolun, yoldaşın ve yol bilgisinin sorgulanıp tazelendiği sarp yokuşların eşiği. Tarihin yeni bir bilinç eşliğinde güncellendiği adanışlar bağı. Ölürken bile insanlığı dirilten cennet istasyonu. Onu ne kadar anlatsak az. Filistin kitaplığımıza katkıda bulunan her eser çok önemli.
Aksâ’nın Etekleri başlıklı nefis bir deneme ile başlıyor kitap. Doğu Kudüs’ün ve onun kalbi Aksâ Mescidi’nin maddi ve manevi özellikleri cem ediliyor yazıda, mekâna ruh ve karakter kazandıran yapılar, gençler, direnişler, kadınlar, gösteriler, ağaçlar geçit resmi yapıyor gözlerimizin önünde: “Her yer cıvıl cıvıl. Mescid-i Aksâ’nın bahçesinde rengârenk balonlarla çocuklar cevelan eyliyorlar. Kıble Mescidi ve Kubbetü’s-Sahra’nın etrafı bir güzel süpürülüp yıkanıyor. Yusufiye kabristanının bakımı da ihmal edilmiyor. Eski şehrin Hıtta kapısı bölgesinden Mücahidîn sokağına açılan taş yollarda ışık cümbüşü var ki tam seyirlik. Binalar onarılıyor, camlar takılıyor, saatler kuruluyor. Aksâ’nın etekleri pırıl pırıl şimdi.”
Kitapta hiç azımsanmayacak sayıda kadın kahramana yer verilmesi de hem ilginç ve öğretici hem de fazlasıyla anlamlı. Genç yaşlı herkesi etkileyen, kadın erkek herkeste karşılık bulan bir tarafı var zira Filistin’deki mücadelenin. Bu bağlamda, Mescid-i Aksâ’nın yeni nesil muhafızları diye nitelendirdiği murabıtalardan söz ediyor ilkin Süleyman Ceran, Filistin’in kadın generalleri sökün ediyor ardından. Uzaklardan koşan vicdan fidanlarını da unutmuyor elbette. Rachel Corrie; turuncu hırkası, megafonu ve yerküreyi sarsan çığlığıyla yeniden canlanıyor gözlerimizin önünde. Yazarın, katil İsrail polisleri tarafından aynı yerde yüzünden vurulan ABD vatandaşı Tristan Anderson’a dikkat çekmesi de ayrı bir vefa örneği. Hatırlayanlar vardır; Tristan’ın vurulmasının ardından ailesi Filistin’e gelmiş ve yaşananları protesto etmişti. Bu eyleme Kudüs Muhafızı olarak tanıdığımız Şeyh Raid salah da destek vermiş, çok geçmeden Anderson ailesiyle birlikte polis tarafından gözaltına alınmıştı. Ceran, başka bir kadın kahramanı; 11 Mayıs 2022’de Batı Şeria’nın Cenin şehrinde vurulan el-Cezire’nin kıdemli muhabiri Şirin Ebu Akile’yi de hatırlatıyor bize.
13 yaşında hapse giren Ahmed Mamasra ve 22’sinde -yaşından çok kurşuna hedef olarak- şehid düşen Uday et-Temimi hakkındaki yazılar, sadece genç okuyucuları değil her kuşaktan, her zümreden insanı kendine çekecek, ibret tomarı sunacak nitelikte.
Geçtiğimiz Ramazan’da yaşananları öne çıkaran Va Mutasımah başlıklı deneme de dikkatle okunmalı. Pesah / Hamursuz Bayramını bahane ederek oruç ayında her zaman büyük eziyetlere, kuşatma ve işgallere, mâbet saldırılarına yeltenen işgalcilerin fütursuz, ölçüsüz, sınırsız kötülüğüne değinen bir yazı bu. Aksâ’daki mezkûr saldırı ve direniş esnasında Filistinli bir hanımefendi ağır yaralanmış ve kan sıçrayan başörtüsüyle gündeme gelmişti o günlerde. Kısa bir süre sonra bu kanlı başörtüsünün karikatürü çizilmiş ve üzerine -tarihi günümüze çağıran- o meşhur “Va Mutasımah / Neredesin ey Mustasım” ibaresi yazılmıştı. Yüzlerce, binlerce insan Filistin’in çeşitli beldelerinden sokağa fırlamış, barbar ve vahşi işgalcileri protesto etmiş; bu ayaklanmaya destek veren Gazze de İsrail uçakları tarafından bombalanmıştı. Ah, Ammuriye’de Rumların eziyetine uğrayan müslüman bir hanımı kastederek “O kadını esaretten kurtarmadan bana yeme içme yok!” diyen Halife Mutasım gibi yöneticilerden mahrum şimdi coğrafyamız.
Duygu ve düşüncelerini, tanıklık ve yorumlarını kısa ve anlaşılır cümlelerle, temiz bir anlatımla aktaran Süleyman Ceran, zeytin ve dağ kekiğinden de söz ediyor Filistin’in Kalbi’nde; kalem ve tüfekten de. Kudüs’ün ışıklarına da yer veriyor, Harem-i İbrahim’den yükselen alarm seslerine de. “Filistin İçin Yol Haritası Var mı?” başlıklı, daha soğukkanlı bir gözlem ve dille kaleme alınmış yazılarla da karşılaşıyoruz elbette. 7 Ekim’deki Aksâ Tufanı ile yeni bir kimlik ve karakter kazanan son süreçte yoğunlaşan, rehine takasını merkeze alan Temiz Direniş Kirli İşgal de ayrı bir zenginlik, farklı bir tanıklık ve güncellik kıymeti katıyor esere.
Kitaba adını veren ve girişinde Mahmud Derviş’in “şakırdın sanki konuşurken” dizesi iktibas edilen Filistin’in Kalbi, yazarın cehdinin toplu bir semeresi sanki. Seven, öfkelenen, kırılan ve duran kalp imgeleri üzerinden, insanî tarafı daha bir öne çıkarılmış aktüel ve canlı bir Filistin portresi sunuluyor bizlere.
Muhit dergisinde yayımlandığında da dikkat çeken, çok sayıda okuyucu tarafından paylaşılan Filistin Direnişinin En Küçük Halkası: Arkaib Köyü yazısı ise tam arşivlik. İşgalciler tarafından sürekli yıkılan fakat inat ve ısrarla tekrar inşa edilen, 200’den fazla imece ile yeniden kurulan bir köyün hikâyesi bu. İzzetli bir köyün, direnen bir köyün, asla pes etmeyen bir köyün biyografisi. Unutulacak gibi değil hakikaten, bir benzeri yok insanlık tarihinde.
Süleyman Ceran, Genç dergisinin Ocak 2023 tarihli sayısında Kadriye Beyza Kirenci’nin sorularına verdiği cevapları da eklemiş kitabın sonuna. İyi de etmiş. Fikrî ve fiilî çabasına, seyahatlerine, yazdığı kitaplara dair önemli ipuçları, kıymetli tespitler var bu söyleşide. Son soruyu cevaplarken “Filistin’e gitmeliyiz. Evlenmeden her gencin imkân ölçüsünde Mekke’yi, Medine’yi, Kudüs’ü, Bosna’yı, Üsküp’ü bir program dâhilinde görmesi gerekir. Havayolu şirketleri gençlere özel paketler hazırlayabilir. Aileler, katılım bankalarında, erken yaştan itibaren gençlere, sırf bu seyahatler için fonlar biriktirebilir.” diyor bir yerde. Bir ödev cümlesiyle, zihnimize ok gibi saplamamız gereken bir pankart bildirisiyle bitiyor söyleşi: “Filistin’in taşına, suyuna ve akıbetine sahip çıkmak, bir inanç meselesidir!”
Hiç şüphesiz, öyledir. Gazze’de ve Filistin’in diğer beldelerinde taş üstünde taş kalmasa bile, en azından bizden sonrakilere esaslı ve yol gösterici bir çığlık bırakmak için, sol memenin altındaki cevahiri bu inançla, bu öfkeyle, bu bilinçle beslemek gerekir.
HABERE YORUM KAT