Algı ve Gerçeklik Arasında İktidar ve Muhalefet Paneli Düzenlendi
Özgür-Der Üniversite Gençliği, “Algı ve Gerçeklik Arasında İktidar ve Muhalefet” konulu bir panel düzenledi.
Özgür-Der Üniversite Gençliği’nin düzenlemiş olduğu panel, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyasal Vakfı’nda gerçekleştirildi. Ümit Kudbay’ın yöneticiliğini yaptığı panelin konuşmacıları Hülya Şekerci ve Musa Üzer’di.
İlk olarak Ümit Kudbay’ın “Mevcut iktidar ve muhalefet kavramları algısı gerçekliği ne denli yansıtıyor?” sorusu üzerine sözü alan Hülya Şekerci, bu tür olaylara Müslümanlar üzerinden nasıl bakmamız gerektiği hususuna dikkat çekti. Mevcut dönemde Müslümanların iktidara karşı yaklaşımlarını değerlendiren Şekerci, konuşmasının devamında AK Parti iktidarının geçirdiği evrelere değindi.
Hülya Şekerci’nin konuşmasından notlar:
“Öncelikle sormamız gereken soru Müslümanlar üzerinden bu olaya nasıl bakmalıyız, sorusudur. Müslümanlar tarih boyunca iktidar olmayı arzuladılar. Bir kısmı bu arzularını sistem içi araçları kullanarak, parti yoluyla gerçekleştirmek istediler. Bir kısmı ise sistemin araçlarını kullanarak iktidara gelmenin yanlış, hatta oy kullanmanın dahi şirk olduğunu söyleyerek asıl yolun devrim olduğunu, halkın şekillendirilmesinin ise devrimden sonra gerçekleşeceğini iddia ettiler. Ben bu iki yaklaşımın tepeden inmeci olduğunu ve merhale gözetilmediğini düşünüyorum. Bu iki yaklaşımda da aynı mantık var. Nihai hedefleri sistemin tepesini ele geçirip sonra halkı, tabanı şekillendirmekti. 28 Şubat post-modern darbesinden sonra bu iki kesim de hızla çözülme sürecine girdi.
AK Parti’nin Geçirdiği Evreler
Darbe sonrasında AK Parti’nin iktidar olması Kemalist oligarşi için büyük bir fiyaskoydu. Fakat bu durum darbeciler için ilk değildi. Darbe sonrası yapılan seçimlerde genellikle oligarşinin istemediği partiler iktidara geldi, Özal örneğinde olduğu gibi.
AK Parti ilk zamanlar yoğun bir zemin arayışı içindeydi. Muhafazakâr demokrat bir kimlikle kendini tanımlayan parti, hem ulusal hem de küresel sistemlerle uzlaşma yoluna girdi. Ancak karşı tarafın ise uzlaşmadığını gördük. AK Parti’nin birinci dönemi aşağı-yukarı böyle geçti. Ayrıca o dönemlerde iktidar olmak ve muktedir olmak tartışmaları yoğunluktaydı. Geçtiğimiz günlerde Emrullah İşler, bir konuşmasında “artık iktidarlar aciz değil muktedirler, kurucu başkanımız iktidara ilk geldikleri dönemde, ‘evet iktidar olduk ama muktedir değiliz’ açıklaması yapmıştı” dedi. Buna örnek vermek gerekirse Başbakanın kızlarının ve eşinin başörtülü olması ile ilgili yaşanılan sıkıntılar o dönemlerde bazı adımların atılamadığını gösterir nitelikte. Buradan da iktidar olduklarını ama muktedir olamadıklarını görüyoruz. Biz o dönemde de Başbakana yönelik yaptığımız eleştirilerde “siz başörtüsü yasağını eleştiriyorsunuz ama siz bir sivil toplum kuruluşu değilsiniz, Başbakansınız ve gereğini yapın” demiştik.
Bu noktada hükümetin iki yolu vardı. Ya askerle çatışmaya girmeyip, sonunu hazırlamaktı ya da askeri vesayetle yüzleşmekti. Hükümetin bu süreçte ikinci yolu seçtiği görülüyor. Aksi takdirde hareketi sona ANAP’laşacaktı. O dönemde önemli olarak 27 Nisan e-muhtırası olayı yaşanmıştı. Bunun ardından 28 Nisan’da biz de eylem yapmıştık ve hükümete dik durması yönünde çağrıda bulunmuştuk. Cemil Çiçek ise hükümet adına açıklama yaparak bu muhtırayı kabul etmediklerini dile getirdi. Bu önemli bir gelişmeydi. Bundan sonra ise askeri vesayet gerilemeye başladı ve bugün artık asker kışlasında diyebiliriz. Fakat Türkiye öyle bir ülke ki, yerine yargı bürokrasisi geldi ve henüz halledilebilmiş değil.
İktidar ve Modern Devlet Algısı
Bizde iktidar deyince modern bir devlet algısı oluşuyor. Bu devlet batılı egemenler tarafından kuşatılmış bir devlettir. Bu devleti nasıl ele geçirebiliriz? Müslüman olarak iktidar anlayışımızda düşüncelerimizi, Kur’an anlayışımızı, Kur’an’la halk arasında oluşturulmuş binlerce engeli kaldıracak, sosyal ve siyasal bir yapı oluşturacak tarzda yeniden şekillendirip, toplumu dönüştürmemiz gerekir. Toplumu ihya etmek uzun ve zor bir süreçtir, fakat bizim merhalemize ne denk düşüyorsa onu yapmamız gerekiyor. İslam üst kimlik olmalı bunun başka seçeneği olamaz. Hayatımızı belirleyen ve şekillendiren yegâne kimlik olmak zorundadır. Bunun dışında Türk veya Kürt kimliği vb. kimlikler alt kimliktir.
Daha sonra sözü alan Musa Üzer ise Müslümanların iktidara karşı söylemlerinde dikkat edilmesi gereken hususlara değindi. Müslümanların yakın dönemde yaşamış oldukları iktidar tecrübelerinden bahseden Musa Üzer:
Öncelikle öznesi Müslümanlar olan bütün gelişmelerde hassas ve dikkatli olmalıyız. Bu ahlaken de olması gereken bir durumdur. Siyasal sözün, eleştirinin, iddianın sahibi, istatistik sağlayanı kim buna dikkat etmeliyiz. Ama ne yazık ki Türkiye’deki Müslümanların buna dikkat etmedikleri ve bu yüzden sürekli kendi kalelerine gol attıkları bir olgu olarak karşımıza çıkıyor. Yirminci yüzyıldan itibaren bizim tarihimiz muhalefet ve yokluk tarihidir. Hiçbir yerde iktidar olamadık. İran gibi spesifik bazı örneklikler var ama İran da mezhep faşizmi ve milliyetçi bakış açısıyla bu tarihsel tecrübeyi mahvetti. Ümmete bir model olamadı. Bunun dışında Cezayir’de İslami Selamet Cephesi, Mısır’da da İhvan-ı Müslimin gibi hareketler seçimlerde galip gelmesine rağmen darbeyle düşürüldü. Türkiye’de de doksanlarda iktidara en yakın olan parti Refah Partisi idi. Genel seçimlerde birinci çıkan Refah Partisi, daha sonra darbeyle indirildi. Normal şartlarda seçimle başa gelen partinin seçimle düşürülmesi gerekir. Ama Müslümanlar tarihi süreçte de görüldüğü üzere darbe ve baskı yoluyla düşürülmüştür. Çünkü tehdit algısı olarak görülen Müslümanların, bir şekilde iktidardan uzaklaştırılması, kamusal alandan tasfiye edilmesi gerekiyor. Türkiye’de de Kemalizm’in mantığı budur.
Adil Olma Gerekliliği
Devrimcilik Müslümanın itikadının bir parçası değildir. Allah bizden adil şahitler olmamızı istiyor. Taleplerimiz vardı ve bu talepler gerçekleşmiş. Bizim bu duruma karşı çıkmamız, olmamış dememiz normal bir durum mudur? Müzmin muhaliflik hastalıklı bir ruh halidir. Bu adil bir yaklaşım değildir. Eksik noktaları eleştireceğiz, taleplerimizin gerçekleştirilmesi durumunda ise destekleyeceğiz.
İnsanların malla, mülkle, iktidarla imtihanı zor ve tehlikelidir. Eğer ortada iki insan varsa orada iktidar ilişkisi söz konusudur. Bu fıtri bir olgudur. Ama ikinci kısımda ise, modern bir yapıdan, kurumlarıyla, işleyişiyle bütün unsurlarıyla modern bir devletten bahsediyoruz. Ne yazık ki bunun fıkhi boyutuyla ilgili ne teorik ne de pratik çok fazla verimiz bulunmuyor. Konuya dair mevcut eserler, ahlaki umdeleri vermektedir ancak günümüz olgularına söz söyleyen bir kaynak yok. Olayın bu kısmını adil olmak kaydıyla çokça tartışmamız, konuşmamız gerekiyor.
Karşılıklı diyaloğun yoğun olduğu program soru-cevap faslıyla sona erdi.
Haber: Mustafa Halil Aydın, Taha Ovacı
Fotoğraf: Afgani Türkmen
HABERE YORUM KAT