Aleviler ve Alevilik -1
Hangi Alevilik?
(Türkiye’de Merkez’in Çevre ile ilgili en önemli sorunları özgürlükleri kısıtlayan yasaklar ve tek tip kimlik dayatması nedeniyle oluşmuştur. Kemalist resmi ideoloji kuruluşundan bu yana öncelikle Müslümanların üst kimliğiyle ve evrensel mirasıyla; sonra Sünni Müslümanların ümmet dayanışmasıyla; sonra başta Kürtçe konuşanlar olmak üzere ana dili Türkçe olmayan bütün etnik gruplarla; sonra dergâh-tekke geleneğine bağlı Alevi Müslümanlarla sürekli didişmiş ve boyun eğdirmeye çalışmıştır.
Hükümet’in 2009 yılında başlattığı Alevi çalıştayları ile Türkiye’de baskı altında tutulan, kimliği modernize edilmeye çalışılan ve sayıları milyonları bulan bu sosyal kesitin sorunları ilk defa resmi düzeyde kamuoyunun gündemine getirilip çözüm için tartışmaya açılmıştır.
Başörtüsü yasakları, dindar subayların TSK’dan atılmaları, RP’nin kapatılması konusunda hiçbir tutarlı ve özgürlükçü karar almayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 02 Aralık 2014’te Alevilere yeni ibadet mekanı olarak sunulan cemevleri hakkında teşvik edici bir karar almıştır. AİHM’in bu yeni kararıyla Alevilik tartışmaları yeniden Türkiye gündeminde üst sıralara taşınmıştır. Batıcı ve Erdoğan karşıtı tüm medya ve tv kanalları da AİHM’in bu kararından kalkarak Alevilik tartışmasını yeniden 2013 Gezi Olayları ve 6-7 Ekim 2014 olayları gibi ısıtıp AK Parti Hükümeti’ne karşı yeni bir muhalefet zemini oluşturabilmek kaygısı içinde gündemi yönlendirme telaşı içine girmişlerdir.
03 Aralık’ta Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya’nın konuyla ilgili önemli bir basın açıklaması oldu. Bu tarihten itibaren de farklı tv kanallarında Alevilik konusu ya politik mülahazalarla ya da kamuoyunu aydınlatmak amacıyla ekranlara taşındı, taşınıyor. Bu akşam Uzay Tv’de 20:00'da Makro Plan isimli programda bu konuyu konuşacağız. Bu bağlamda 2010 yılında basılan ve baskı mevcudu kalmayan “Açılım Politikaları” kitabımın içindeki Alevilik ile ilgili bölümü elden geçirip güncelleyerek yayınlamanın konuyu paylaşmak isteyen kişilere faydası olacağını düşündüm. Konuyu önceki yazılarımı elden geçirerek ve güncelleyerek peşpeşe yayınlayacağım. İlk bölüme de “Hangi Alevilik?” sorusuyla başlayalım dedim.)
Aleviliği İslam kültürü içinde değerlendiren Kemalist Cem Vakfı da, tabanı olmayan ve tabela teşkilatı olarak kurulan birçok Alevi derneği de başta Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) olmak üzere Alevi olmayan hiç kimse ve kuruluşun kendilerini tanımlamasını istememektedir.
Bugün Aleviler üç ana öbekte toplanmışlardır:
Birinci öbek, Aleviliği İslam’ın içinde görmekte ve Hz. Ali inancını Kur’an yorumu olarak değerlendirmektedir. Bunlar Cem Vakfı liderliğinde oluşturulan Alevi Vakıfları Federasyonu (AVF)’dur ki en büyük Alevi kitlesine hitap etmektedirler. DİB örgütlenmesinde reform yapılmasını istemektedirler.
İkinci öbek, Aleviliği Anadolu topraklarının binlerce yıllık kültürüyle bağdaştırmaktadır. Büyük şehirlerde ve Avrupa’da aktif olan, sosyalist gelenekten gelen bu kesim Pir Sultan Abdal Derneği öncülüğün de Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF)’nu oluşturmuştur ki, örgütlü bir canlılığı yansıtmaktadır. DİB’in kaldırılmasını istemektedirler.
Üçüncü öbek, Aleviliği İslam’ın özü olarak görmekte, İslami mezhepler arasında kucaklaşmayı savunmaktadır. İslam’ın özü olan Aleviliği hem Sünnilere hem Alevilere öğretme gayreti içinde olan, Alibeyköy’de devasa bir Ehl-i Beyt Akademisi açan bu akımı ise Dünya Ehl-i Beyt Vakfı temsil etmektedir. DİB örgütlenmesinde reform yapılmasını istemektedirler.
Bu yaklaşımlar dışında veya bu yaklaşımlarla irtibatlı olarak Aleviliği materyalist-Marksist, pozitivist ve ulusalcı çerçevede değerlendiren veya onu bir din olarak gören veyahut Hz. Ali’siz Alevi tanımı yapan bazı aydınlar ve marjinal öbekler de mevcuttur. Aleviliği Caferilikle hatta Sünnilikle tanımlamaya çalışan yaklaşımlar yanında; diğer mezhepçi ve tarikatçı Müslümanlar gibi İslami aidiyeti veya insan fıtratının temizliğini önemseyen Alevileri de, üretilmiş değerlerle değil, Rabbimizden iletilmiş ve korunmuş olan Kur’an’daki İslam’la ve tevhidi tanıklıkla tanıştırıp şereflendirmeye çalışan çabalar da söz konusudur.
Türk ve Kürt ulusalcılarının Alevilik tanımları şu demagojik yaklaşımlara dayanmaktadır:
Atatürk’ün 7 bin yıllık Türk Tarih Tezi ile bağdaşan bir yaklaşımla Alevilerin, Hititleri oluşturan Luvi, Hatti ve Pala halklarından biri olan ve ışığa tapan Luvilerden geldiği belirtilmektedir. Luvi (Luwi) dilinde ‘A’ harfinin ihmal edilerek söylenmesinin çok yaygın bir kullanım olduğunu belirten bu yaklaşım, ‘A’nın ihmal edilmeden kullanıldığında “Işık İnsanı” anlamına gelen “Aluvi” kelimesinin ortaya çıktığını, Alevi sözcüğünün de “Aluvi”nin ardılı olduğunu anlatmaktadır.
Aleviliği Zerdüştlüğün güçlü devamı niteliği olarak gösteren Kürt ulusalcıları ise kelimenin Kürtçe “Alav” kökünden keldiğini ve “i” eki aldığını, Alevi sözcüğünün de ışığa saygı gösteren kişi anlamına geldiğini anlatmaktadırlar.
Bütün bunlardan sonra “Hangi Alevilik?” sorusu kaçınılmaz olmaktadır. “Aleviler kendilerini nasıl tanımlıyorsa, bana düşen de onu öyle kabul etmektir.” yaklaşımı veya “Aleviler ne istiyorsa eşit vatandaşlık temelinde devlet onu karşılamalıdır.” yaklaşımı yeterli olmamaktadır. Çünkü
milyonlarca Alevi arasında tanım, usul, metot ve hedef beraberliği yoktur. “Hangi Alevilik?” sorusu bir özgürlük sorununu da ortaya çıkartmaktadır. Zira Alevilik kimliğine bürünen bazı Marksist, ateist, batıcı veya Kemalist darbeci unsunlar, Hz. Muhammed ve Hz. Ali sevgisini öne çıkartan Alevi Müslümanlarla, Sünni Müslümanların ve tahkik ehli insanların ilişkisini “Alevilikten size ne” diyerek engellemeye; ayrıca Alevi dindarlar üzerinde dayatmacı ve yasakçı kendi iç totaliter hegemonyalarını oluşturmaya çalışmaktadırlar.
Bugünkü Türkiye Aleviliği’nin ocağa bağlı “Dede” formu veya “Baba” icazeti belirsizleşmiştir.
Her Alevi öbeği, dede ve babaları kendi anlayışı içinde kabul etmekte veya belirlemektedir. Ayin-i Cem’de yapılan semahlar, şehir kültüründe ritüellerine bağlılıktan uzaklaşıp adeta folklorik gösterilere dönüşüp modernleşmektedir. Alevilerin sırrı, sözlü eğitim ve aktarımından çıkmış, spekülatif yaklaşımlar için malzeme konusu olmuştur. Aleviliği bazı gruplar siyasi parti tabanıyla, bazıları da çağdaş ideolojik hareketlerle bağdaştırmaya çalışmaktadır. Alevilerin önemli bir kesiminin gerek CHP ve Ergenekon Çetesi tarafından manipüle edilmesi gerek en büyük tahripkârları olan Atatürk ile bağdaştırılmaları, Aleviliğin dini kimliğini, özgünlüklerini ve “özgürlük”lerini tartışmaya açmaktadır. Bazıları da Aleviliği sadece kültüre indirgeyip üç saz ve iki nefesle Alevi kitleyi arkasına katacağını zannedip, Aleviliğin kökleri ve değerleriyle ilgili inceleme ve tartışma sürecini tıkamak istemektedir.
Alevi Açılımı ve Alevi Tanımıyla İlgili Tartışmalar
Alevilerin iç ihtilafları ve bölünmüşlüğü karşısında Alevi sorununu çözmek ve bu konuda bu kimliğin kendini ifade etme özgürlüğünü elde etmesini desteklemek için bile Alevilik tanımının tartışılması gerekmektedir. Üstelik Aleviliğin büyük çoğunluğuna göre o, Hz.Ali’yle ve İslam’la irtibatlı bir anlayış ve yaşam tarzıdır. O zaman dinle irtibatı olduğu için de bir ilahiyat konusudur ve bu konuya ilgi duyan herkesin inceleme sahasına girmektedir.
Alevilerin teolojisi nedir? Hukuk anlayışı ve siyasi felsefeleri nedir?
Alevileri ve Aleviliği küresel şartlara, Batı modernizmine veya ulusalcılığa uydurmaya veya bağdaştırmaya çalışan yazar ve ekollerden mi; yoksa onu tarihi-dini verileriyle birlikte gelişim seyri içinde inceleyen Alevi bilginlerden mi öğrenmemiz gerekmektedir?
Alevi literatürünü ve tarihini, ayrıca Alevilerin çağdaş sorunlarını hangi Alevi kaynaklardan okuyabiliriz? Bu konuları batılı oryantalistler alabildiğine araştırıyor ve yönlendirici yorumlar yapıyorken, niçin Kur’an perspektifiyle Müslüman araştırmacılar da konuya yaklaşıp değerlendirmelerde bulunamasın?
Erdoğan Hükümeti tarafından Alevi çalıştaylarıyla birlikte 2009 Haziranı’nda başlatılan Alevi açılımı önemliydi. İlgili çalıştaylarda konunun tartışılması-araştırılması, özellikle Alevi kitleyi kendi kontrolleri altında tutmak isteyen totaliter ve seküler Alevi görünümlü söz ustaları tarafından engellenmiş; Batılı ve Batıcı medya da özellikle bu ajitatör işbirlikçi aydınlara sürekli mikrofon tutmuştur.
AK Parti’nin Alevi açılımı da Kürt açılımı gibi Türkiye’yi hukukileştirmeyi ve Alevileri Garpzede bölücülerin elinden kurtarmayı öncelemektedir. Veya vesayet rejiminin ürettiği “irtica geliyor” vehimlerini aşmaya yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Ama bu tür girişimler karşısında eski sosyalist kökenli Alevilerin de, Atatürkçü-devletçi Alevilerin de, Alevileri oy deposu olarak gören CHP’nin de “sosyal taban elden gidiyor…” türü endişeleri belirginleşmektedir. Alevi çalıştaylarını gerçekleştiren AK Parti Hükümeti’nin Alevileri İslamlaştırmak, Sünnileştirmek veya dejenere etmek gibi herhangi bir projesinin veya gizli ajandasının olduğunu söylemek mümkün görünmemektedir. Oysa Ergenekon çetesi soruşturmalarında Alevileri kullanma niyetleriyle ilgili binlerce resmi belge ortaya çıktı; ama “şeriatçılık” veya İslamcılıkla ilgili AKP’nin gizli ajanda taşıdığı hakkında yerel ve küresel güç odakları tarafından vehim ve spekülasyanlar dışında bir tane dahi ortaya belge konulamadı. Çünkü AK Parti Türkiye Anayasal sisteminde tutarlı bir İslamcılık yapılamayacağı vakıası üzerine programını oluşturmuştur. Muhafazakâr demokrat olduğu konusunda da tutarlı ve kararlı. Ama ulusal sistemi ve Türk ulusalcılığını restorasyona tabi tutarak 21. yüzyılda Türkiye olarak küresel kapitalizm içinde konuşlanıp güçlü bir mevkii tutmak konusunda samimi ve bu konuda ayak bağı olan Kürt sorununu, Alevi sorununu, laiklik sorununu, düşünce ve inanç yasaklarıyla ilgili totaliter mantığı aşmaya çalışıyor. Kemalist ulusçuluğunu da “Türkiye Milleti” olarak yeni şartlara göre restore etmek ve yumuşatmak istiyor.
Sistem içi gizli iktidarını kaybetmek istemeyen egemen sermaye kesimi de, asker ve sivil bürokrasi de, CHP de Batılı egemenlerden destek alarak Kürt-Türk, Alevi-Sünni çatışmasını kaşıyarak, irtica kampanyaları ile İslamofobi üretip laik ve Alevi kitlelerde korku psikolojisi yayarak, psikolojik harp taktikleriyle ayak sürtmeye çalışıyor. Ama son Ahmet Davutoğlu Hükümeti, Eski Başbakan Bülent Ecevit gibi, “Önce gidin siz kendi aranızda anlaşın, sonra bana gelin.” gibi ertelemeci yaklaşım sergilemiyor, kendini belden aşağıya bir söylemle bile eleştiren muhataplarıyla diyalog kurmaya, Alevi sorununu çözmeye çalışıyor. Neticede AKP bir parti, tabii ki başarısını liberal muhafazakâr politikalarını güçlendirmek için oya tahvil etmek isteyebilir. Ama her türlü eksiklik ve zaafa rağmen Alevi çalıştayları ve açılımı Almanya başta olmak üzere küresel güçlerin Aleviler üzerinde devşirici hesaplarını devre dışı bırakmaya çalışan bir çaba; Alevi grupların kendi aralarında ve bu konuya kafa yoran çevre ve aydınlar arasında da tutarlı bir diyalog köprüsünün ayakları olarak görülmelidir.
Yenilenme ya da Çözülme
Kırsal kökenli Alevilik bağı, kentleşme sürecinde Kemalist yasaklardan sonra, modernleşmenin de bütün sorunlarını yaşıyor. Alevilik verili bir kültür. Ve kentleşme sürecinde dinsel bağları modernizmin çekim gücü karşısında çözülüyor. Büyük kentlere göçen Alevi ailelerin çözülme süreci devam ederken kimlik oluşturma konusunda dini etkenler de belirleyici olmaktan çıkmaya başlıyor. Alevilik ilkesi, dedelik, cem, musahiplik, görüm (yargı kurumu), cenaze ve anma törenleri, gerek form gerek içerik yönünden ciddi değişiklik talepleri ve zorlamalarıyla karşı karşıya kalıyor. 2000’li yıllarda kırsal ve küçük şehirleri önceleyerek Alevilerle yapılan bir saha çalışmasında örneklemin %96’sı Allah’a inandığını söylemiştir. Bu oran büyük şehirlerde yüzde 10’luk bir düşüşle %86,7 olarak çıkmıştır. Bu konular külfet getiren Alevi ritüellerin ve eğitiminin sahiplenilmesi konusunda çok daha büyük bir farklılık göstermektedir.
Beşeri din ve kimliklerden İslam’a geçiş döneminin kültürünü yansıtan Alevilik, kendini fıtri ve vahyi temelde yeniden tanımlayacak yerde, modernizmin kuşatması altında var olan birikimini de elden kaçırmadan nasıl var kalacağını hesaplamaktadır. Bunun için de farklı tutumlar içinde Alevi geleneği yeniden formüle edilmeye, bazıları tarafından da ulusçuluk gibi icat edilmeye çalışılmaktadır.
Alevilik, modernleşme sürecinde var kalabilmek için teolojik yanını daha çok ihmal edip, heterodoks yönünü besleyen bağdaştırmacılık (senkretizm) yanını öne çıkartarak yeni arayış ve tanımlamalara kendine açmaktadır. Dün Kemalizm’le kendini bağdaştırmaya çalışarak -karşıtına sığınarak- var kalmaya çalışan Aleviler, bugün küreselleşme sürecine eklemlenerek var kalmaya çalışmaktadırlar. Bu yaklaşımı da “Aleviliğin din, mezhep veya tarikat olmadığı için çağdaş olabileceği” savı ile teorik izaha kavuşturmaya çalışan aydınlar ve öbekler bulunmaktadır. Ama modernleşmeye kendi değerlerine tutunarak ve bu değerlerini çağdaş şartlarda geliştirerek cevap vermeye çalışan Alevi geleneği halen inisiyatifini devam ettirmektedir. Kemalist devrimler nedeniyle kendi geleneklerinden kopuş yaşayan Alevilikte, Dedelik kurumunu, Alevi İslam geleneği içinde yeniden yapılandırabilmek için “Dedeler Kurulu” oluşturma teşebbüsleri, AVF bünyesinde “Alevi İslam Din Hizmetleri Başkanlığı”nın kurulması gibi teşebbüsler; materyalist, ateist, Hz. Ali’siz Alevilik anlayışlarına karşı da kitle desteği bulan cevaplardır.
Açılım politikalarıyla gündeme gelen Alevi çalıştayları, bazı Alevileri karşıtına benzeten yaklaşımlara, darbecilere, tek tip kimlik dayatmalarına karşı tavır geliştirme konusunda cesaretlendirmiştir. Ancak açılım politikalarının dışında da insani ve fıtri konularda Türkiye’deki farklı kesimler aralarında diyalog yolu geliştirilebilmelidir.
Aleviler, dini ritüel ve kimlik politikalarını yasaklayan Ankara Hükümeti’ne karşı çıktıkları için Dersim katliamını planlayan Kemalizm’le kendi onurları ve sahici özgürlükleri için yüzleşmelidirler.
Hiçbir Alevinin Aleviliği, Batıcı çıkarlar doğrultusunda paryalaştırmaya hakkı olmamalıdır.
Kaynakça
Abdülbaki Gölpınarlı, Tarih Boyunca İslâm Mezhepleri ve Şîîlik, Der Yay., İstanbul, 1979.
Ahmet Yaşar Ocak, Türk Halk İnançlarında ve Edebiyatında Evliya Menkibeleri, Kültür
Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1984.
Ahmet Yaşar Ocak, Babaîler İsyanı, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2000.
Ahmet Yaşar Ocak, Osmanlı Toplumunda Zındıklar ve Mülhidler, Tarih Vakfı Yurt Yayınları,
İstanbul, 1998.
Abdülkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm, TTK Yay., Ankara, 1972.
Cafer Olgun, Alevilerin Kemalizm’le İmtihanı, HayyKitap, İstanbul, 2008.
Cemşid Bender, Kürt Uygarlığında Alevîlik, Kaynak Yay., İstanbul, 2001.
Erdoğan Çınar, Aleviliğin Kökleri Abdal Musa’nın Sırrı, Kalkedon Yay., İst, 2008
Fuat Bozkurt, Çağdaşlaşma Sürecinde Alevilik, Kapı Yay., İstanbul, 2006.
İlyas Üzüm, Tarihsel ve Kültürel Boyutlarıyla Alevilik, İSAM Yayınları, İstanbul 2007.
İlyas Üzüm, Günümüz Aleviliği, İSAM Yayınları, İstanbul 1997.
Nail Yılmaz, Kentin Alevileri, Kitabevi, İstanbul, 2005.
Necdet Subaşı, Alevi Modernleşmesi, Kitâbiyât, Ankara, 2005.
Oral Çalışlar, Hz. Ali - Muaviye Çatışması, Pencere Yayınları, İstanbul, 1992.
Oral Çalışlar, Aleviler, Doğan Kitap, İstanbul, 2009.
Süleyman Ateş, İşârî Tefsir Okulu, A.Ü. İlahiyat Fakültesi Yayınları, Ankara, 1974.
T. Olsson - E. Özdalga - C. Raudvere, Alevi Kimliği, Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul, 1999.
YAZIYA YORUM KAT