Alevi Çalıştayı notları -1
Hükümetin başlattığı açılımlar ve çalıştaylar, Türkiye'de yeni bir siyasal tecrübeye öncülük ediyor. Cumhuriyet'in kuruluşundan itibaren, birbirlerinin hak ve özgürlük taleplerini engellemek üzere refleks geliştiren kesimler, bu toplantılar sayesinde, karşısında konumlandığı taleplerin hayat bulması için fikir yürütmek zorunda kalıyor.
Hükümetin yürüttüğü Alevi açılımı da böyle. Cumhuriyet tarihi boyunca CHP'nin sahiplendiği ama bir türlü çare olmadığı Alevi sorunlarına çözümü muhafazakâr AKP arıyor. Ne kadar başarılı olacağını zaman gösterecek. Ama bir çabanın ve kararlılığın olduğu da açık. Bu tutumun muhafazakâr bir partiden gelmesi, muhafazakâr kesimden gelecek itirazları engelleyecektir diye düşünüyorum. Kendilerini yakın buldukları iktidar nasılsa yanlışa düşmeyecektir! Bu kabul aslında Alevi açılımının başarı şansını da artırıyor. Çünkü Türkiye'de statüko her zaman bir karşı taraf üzerinden siyaseti tıkadı.
Önceki gün Ankara'da yapılan çalıştayda farklı kesimlerin çözüm önerilerini dinledik.
Sivil toplumun muhafazakâr kesimini temsilen bulunanların pek çoğu temsil ettikleri kitlenin kaygılarını dile getirdiler. Bildiğimiz türden önyargılar ve komplo teorileri az değildi.
Ortaya çıkan tablo, hükümetin sivil toplumdan çok daha ileride olduğunu gösteriyor. Gerek Devlet Bakanı Faruk Çelik'in konuşmaları, gerekse koordinatör Necdet Subaşı'nın anlayışlı, kibar üslubu sorunun üstesinden gelmekte çok da karamsar olmamamızı en azından duygu düzeyinde hissettirdi. Yoksa toplantıda bulunan ve geride kalmış bir söylemi dillendiren kesimlerin sözcüleriyle bir yol kat etmek zor görünüyor.
Bunun pek çok nedeni var. Ama en belirgini, ısrarla tekrarlanan bazı ezberler.
Her defasında işin alfabesinden başlamak zaman kaybı olsa da, dünkü toplantı anlatmaya çalışmanın ne kadar gerekli olduğunu bir kez daha kanıtladı. Aleviler tarafından defalarca dile getirilmesine rağmen cemevleri konusunun hâlâ tartışılıyor olması bana, kasıtlı bir 'anlamama' gibi görünüyor. Alevilerin açıklıkla ifade ettiği bir inancı, ısrarla tartışma konusu yapmak neresinden bakılsa bir tür niyet okumadır.
'Cemevleri ibadethane midir? Cemevlerinin yasal statüsü ne olmalı?' sorusu bu niyet okuma nedeniyle cevap bulmamış bir konu olarak havada kalıyor.
Alevilerin oldukça geniş bir kesimi cemevini ibadethane olarak görüyor ve ibadethanelerinin yasal bir güvenceye kavuşması talebiyle iktidardan ricacı oluyorlar.
Bunun gibi temel hak ve hürriyetleri ilgilendiren konularda bir karşı argüman olarak; 'Cemevi, caminin alternatifi değildir' itirazı çok da masumane bir itiraz gibi gelmiyor bana. Çünkü biliniyor; Aleviler cemevlerini kendileri için istiyorlar, Sünni vatandaşlar için değil. Hiç kimse Sünniler de bundan böyle cemevlerine gelecektir demiyor, diyemez. Cemevi, camiye gitmeyen, camide ibadet etmeyen Alevilerin ibadet ihtiyacını karşılasın diye talep ediliyor.
Karşı argümana konu olan; 'Cemevi dergâhtır, camide namazını kılar, cemevinde ritüelini gerçekleştirir' iddiası ise, kendini merkeze koyarak yapılan bir önerme ki, ne gerçekliği ne de hakkaniyeti var. Çünkü herhangi bir Alevi dergâhında bir kez bulunan biri şunu çok net görecektir: Bu insanların şiddetli bir ibadet ihtiyacı var. Bunu en iyi Abdal Musa'da, Hacı Bektaş dergâhında, taşlara yüz süren Abdalların halinden gözlersiniz. Bu kadar çaresiz bırakılmış insanların tarih içinde oluşan nedenlerle camiye gitmiyor oluşunun hesabı günlük iktidara konu olmamalı.
Aslında hükümet açısından da durum çok kolay değil. Düşünün Osmanlı'nın baş edemediği sorunu, AKP çözmeye gayret ediyor. Ve hatta Osmanlı'nın baş edemediği tek sorundur Alevilik. Kürt sorunu gibi, insan hayatını ilgilendiren bir konuda dahi AKP herhalde bu kadar zorlanmıyordur diye düşünüyorum. Alevilik konusu bin yılın biriktirdiği sorunlarla psikolojik yanı oldukça karmaşık bir alan. AKP'nin çözümde güçlük yaşaması sadece bu nedenle dahi anlaşılabilir.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT