Aksa Tufanı, İsrail hakkında üretilen mitleri yerle bir etti!
Hüseyin Mercan, Aksa Tufanı'nın Filistin'in işgal sürecine dair bugünkü yaklaşım biçimlerini derinden etkileyecek bir etkiye sahip olduğunu ifade ediyor.
Doç. Dr. M. Hüseyin Mercan / Açık Görüş
Aksa Tufanı: Ezber bozan operasyon
7 Ekim Cumartesi sabahı erken saatlerde Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugaylarına bağlı elit birlikler, Gazze Şeridi'nden işgal altındaki bölgelere yönelik gerçekleştirdikleri başarılı sızma girişimiyle Filistin- İsrail mücadelesinin tarihsel sürecinde önemli bir kırılmaya yol açacak bir kapıyı araladılar. Hamas tarafından "Aksa Tufanı" olarak adlandırılan operasyon, İsrail işgaline karşı Hamas'ın ve özellikle de Kassam birliklerinin yeni bir inisiyatif alması bakımından oldukça önemli bir gelişmedir.
Bugüne kadar Tel Aviv yönetiminin hava üstünlüğüne dayalı gücünden ötürü Gazze'deki direniş unsurları ile İsrail arasındaki çatışmalar abluka altındaki bölgeyle sınırlı kalmakta ve İsrail'in asimetrik saldırılarına karşı Gazze'den daha zayıf karşılıklar verilmekteydi. Ayrıca kimi zaman Kassam mensuplarının esir almak ya da işgal güçlerine mesaj vermek niyetiyle Gazze dışına operasyon yaptığı da bilinmekteydi. Bununla birlikte Aksa Tufanı Operasyonu, Gazze direnişinin ana paradigmasında köklü bir değişime yol açma potansiyeli bakımından ciddi bir dönüm noktası mahiyetindedir. Kassam birliklerinin savunma hattında kalmaktan vazgeçerek havadan, karadan ve denizden işgal altındaki bölgelere yönelik başlattığı çok yönlü saldırı, direniş ve işgal güçleri arasında devam edegelen silahlı çatışmalarının seyrine yeni boyutların eklenmesine imkân tanıyacaktır.
Yarı aktif direnişten tam aktif direnişe
Hamas, I. İntifada'nın ilk günlerindeki kuruluşundan itibaren Filistin siyasal hayatına ve direnişe yeni bir soluk getirdi. Ürettiği söylemler, kullandığı yöntem ve siyasal düzen tasavvuru hem Filistin içinde hem de Müslüman dünyada Hamas'ın kısa sürece teveccüh görmesinde büyük rol oynadı. Filistin topraklarında Müslüman siyasallığı temsil eden ve mütemadiyen güçlenen bir yapının varlığından İsrail yönetimin duyduğu rahatsızlık, onları Hamas'ı sindirmeye ve toplumsal meşruiyetini zayıflatmaya dönük bir çok stratejiyi hayata geçirmeye mecbur bıraktı. 2006 yılında yapılan Filistin Halk Meclisi seçimlerinde Hamas'ın elde ettiği zaferin ardından İsrail tarafının seçim sonuçlarını tanımayarak Hamas'ı terörize eden yaklaşımı, mevcut krizi daha da derinleştirdi. Sonraki süreçte Gazze'ye yönelik insanlık onuruna yakışmayan ve uluslararası hukuku hiçe sayan saldırıların ana amacı Hamas'ın gücünü kırmak ve Filistin topraklarında Siyonist yönetime karşı özgün bir siyasallığın inşasının önünü kesmekti.
Hamas'ın etkinliğinin kırılmasına yönelik işgal güçlerinin başlattığı saldırılarda Hamas, abluka altındaki bir bölgede yaşamanın getirdiği zorluklar ve zorunluluklar nedeniyle savunma öncelikli bir stratejiyi temel siyaseti olarak benimsedi. Bu durum ister istemez direnişin manevra alanını kısıtlamakta ve Hamas'ın askeri anlamda yarı aktif bir direniş prensibiyle hareket etmesini mecbur kılmaktaydı. Takip edilen askeri stratejinin yanında Hamas, siyasal alanda da elini kuvvetlendirecek önemli adımlar atmayı başardı. 2017'deki tüzük değişikliği, Hamas'ın yeni dönemde siyasal alanı önceleyeceğini ortaya koyarken diğer taraftan da muhtemel İsrail saldırılarına karşı hazır olabilmek adına Kassam'ın askeri ve teknik kapasitesine geliştirmeye yönelik ince bir siyaset izlemekten de geri durmadı. ABD'nin İsrail nezdindeki elçiliğini Tel Aviv'den Kudüs'e taşıma sürecinde Hamas tarafında "Büyük Dönüş Yürüyüşü" adı verilen protestolarla yeni bir söylem inşa edilmeye çalışıldı. Siyasal alanda kalarak sivil yöntemlerle ve Mahatma Ghandi, Martin Luther King ve Nelson Mandela gibi önemli isimlere atıfla yürütülen siyaset, ABD ve İsrail tarafından ısrarlı bir şekilde yok sayılmaya çalışıldı. Uluslararası toplum tarafından Hamas'ın çabalarının yeteri kadar dikkate alınmaması ve işgalci güçlerin Filistinlileri ve direnişi provoke eden girişimlerin sayısının radikal biçimde artması, Aksa Tufanı Operasyonuna giden sürecin ana hatlarını oluşturdu.
Çatışmanın geleceği
Son yıllarda işgalci yönetimin yeni yerleşim bölgelerinin inşasına hız vermesi ve Siyonist grupların Mescid-i Aksa'ya yönelik mütecaviz girişimlerindeki artış, Gazze direnişinin daha kararlı bir operasyona kalkışma noktasında güçlü bir irade ortaya koymasını pekiştirdi. 2021'de İsrail tarafının Doğu Kudüs'ün Şeyh Cerrah bölgesini Yahudileştirme girişimiyle başlayan süreçte Gazze'den İsrail tarafına seri füzeler atılması suretiyle Demir Kubbe hava savunma sisteminin zafiyet göstermesinin sağlanması, direnişin özgüven kazanmasını beraberinde getirirken aynı zamanda İsrail- Filistin çatışmasının geleceğine yönelik farklı sinyalleri de vermekteydi.
Binyamin Netenyahu, ülke siyasetinde karşılaştığı sorunları elimine etmek ve odağı Hamas ve diğer direniş gruplarına yönelterek sert güvenlikçi politikalara dönebilmek için Gazze'deki direniş gruplarını tahrik etmeyi ve onları radikalleştirmeyi son dönemlerde tek çıkar yol görmeye başladı. Hükümetin yargıda önemli değişiklikler içeren reform programına karşı İsrail şehirlerinde devam eden geniş katılımlı protestolar Netenyahu için tehlike çanlarının çalınması anlamına gelmekteydi. Bu nedenle son aylarda hiç olmadığı kadar Mescid-i Aksa'nın statüsünün değiştirilmesine yönelik girişimlerin artması ve Harem-i Şerif'in kutsallığını ayaklar altına alan mütecaviz adımların atılması, Hamas'ı Siyonist yönetime daha net bir mesaj verebilmek adına tam aktif bir direniş moduna geçerek savunmadan ziyade karşı tarafa saldırıyı önceleyen bir operasyonu hayata geçirmeye mecbur bıraktı.
Statüko yıkan değil ezber bozan operasyon
Kassam bünyesindeki elit komandoların işgal bölgelerine havadan başlattığı sızma operasyonu Hamas ve İsrail arasında öncekilerle kıyaslanamayacak düzeyde bir savaşı başlattı. İki taraf arasındaki asimetrik güç ilişkisine rağmen Kassam birliklerinin uzun yıllardır devam eden işgal ve ablukaya karşı meşru bir direniş yolu olarak saldırı eksenli bir operasyonu belirlemesi tüm dünyada şok etkisi yarattı. Özellikle operasyonun ilk saatlerinde binlerce roketin İsrail tarafına atılması ve Kassam mensuplarının Gazze'nin farklı bölgelerinden İsrail kontrolündeki çeşitli yerleşim yerlerine çıkarma yapması, operasyonun oldukça iyi planlandığı ve uzun bir hazırlık sürecinin akabinde gerçekleştiğinin en önemli göstergesiyken bir yandan da İsrail'in hem hava savunma sistemine hem de istihbari zaaflarına dair bir çok tartışmayı tetikledi.
İsrail gibi dünyanın güçlü askeri sistemlere sahip ülkelerinden birine karşı Hamas bünyesinde bu düzeyde bir operasyonun başlatılması akıllara öncelikle Netenyahu Hükümetinin içinden geçtiği zor günler nedeniyle meşruiyetini tekrar kazanmak ve gücünü konsolide etmek için Kassam tarafından başlatılan operasyona bilinçli şekilde göz yumulduğu düşüncesini getirdi. Ulusal ve uluslararası kamuoyunda ciddi dolaşıma giren bu fikir, bir taraftan da İsrail'e karşı üretilen mitlerin de bir tezahürüydü. İsrail'in bölgede bir çok şeyi kontrol edebildiğine yönelik algıların yıllar içinde verili bir duruma dönüşmesi, Hamas'ın başlattığı operasyonda teknik ve stratejik kabiliyetlerden daha çok İsrail eksenli bir okumaya yol açtı. Bu yönüyle Aksa Tufanı, Filistin direnişinin kapasitesinin ne düzeyde geliştiği ve fiziki savaşın yanında karşılıklı söylemler üzerinden yürütülen psikolojik savaşta da üstünlük kurabilmek adına hangi hamleleri yaptığının gözlemlenmesi bakımından önemli bir dönüm noktasıdır. Ayrıca Kassam mensuplarının İsrail askerleriyle birçok yerde sıcak çatışmayı Cumartesi'den bu yana sürdürmesi, çok sayıda esirin ele geçirilmesi ve birçok ordu mensubu üst düzey yetkilinin etkisiz hale getirilmesi Hamas tarafından direniş stratejisindeki ana değişimin detaylı bir operasyon planıyla ortaya konulduğuna işaret etmektedir.
Aksa Tufanı Filistin direnişi adına romantize edilmemesi gerektiği gibi İsrail tarafından yayılan tezviratlara da mahkûm kalınmaması gereken bir sürecin kapısını aralayan bir gelişmedir. Nasıl ki 1987'de İntifada, Filistin direnişinin bir nirengi noktası ise bundan sonraki süreçte de 7 Ekim 2023 tarihinin benzer bir önemi haiz olacağı aşikardır. Günün sonunda İsrail'in Batı dünyasından aldığı destekle de Gazze'ye ağır bir bedel ödetmeye çalışacağı bilinmektedir. Bununla birlikte uluslararası hukuku hiçe sayan ve bu güne kadar Gazze'ye saldırı konusunda bahaneye ihtiyaç duymayan bir devlete karşı direnişin ana eylem stratejisinde köklü bir değişimin meydana gelmesi, sonraki dönemlerde hem Filistin hem de İsrail tarafında farklı siyasetlerin yapılmasına imkân oluşturma potansiyelini bünyesinde barındırmaktadır. Bu savaşla Kudüs'ün özgürleşmesi, Gazze ablukasının tamamen sona ermesi ya da bölgedeki statükonun toptan dönüşmesi mümkün değildir. Lakin, Hamas'ın başlattığı Aksa Tufanı, Filistin meselesi ve direnişine dair birçok ezberi bozması ve beklentileri alt üst etmesi bakımından Filistin- İsrail çatışmasının yarınını ciddi şekilde etkileyecek bir güce de sahiptir.
HABERE YORUM KAT