AKP'ye yapılanlar ne hukuka sığar, ne ahlaka
Adalet ve Kalkınma Partisi'ne (AKP) ne 2002, ne de 2007 seçimlerinde oy verdim. Gerçekten "temiz parti" olduğuna, yolsuzluğa bulaşmadığına ikna olmadan ona "AK Parti" demem. AKP iktidarının onaylamadığım, eleştirdiğim çok yönü var.
AKP'nin bir "Sünni Partisi" kimliğinden kurtulamamış olmasını, en büyük hatası olarak görüyorum. Kürt sorununda sürekli zikzak çizmesini, bir özgürlükten, bir yasak ve baskıdan yana tavır almasını vahim buluyorum. Çevre konusunda hemen hiç duyarlılığı olmamasını utanç verici buluyorum. AKP'yi kurulu düzeni değiştirmek yerine onu ele geçirme eğiliminde görüyorum. Bu bağlamda (Cumhurbaşkanlığı dahil) önemli kamu makamlarına bütün toplumun güvenebileceği kimseler yerine, kendi üye ya da yakınlarını getirerek çok yanlış yaptığını düşünüyorum.
AKP iktidarının 2005'ten sonra, AB'nin güvenilirliğinin sarsıldığı, AB'ye muhalefetin yükseldiği, PKK'nın saldırılarını tırmandırdığı bir ortamda reformlara fren yapmasını mazur görmüyorum. Üniversitelerde başörtüsü yasağına kesinlikle karşıyım. Ne var ki, AKP hükümetinin, Anayasa Mahkemesi'nden geri döneceğini ve böylece belki daha uzun süre için kalıcı hale geleceğini adeta bile bile, yasağı kaldıran anayasa değişikliklerini yaparak, MHP'nin hazırladığı tuzağa düştüğünü anlıyorum.
Ne var ki, bütün eleştirilerime rağmen, AKP'yi eksikli kusurlu demokrasimizin büyük bir başarısı olarak görüyorum. AKP, siyasi rekabetin meşru olduğu yerde İslamcı bir akımın, demokrasi ve laikliğe bağlı bir merkez partisine dönüşebileceğinin örneğidir. AKP'nin önder kadrosu tecrübelerden dersler çıkararak, İslamcılığın çıkar yol olmadığını görerek, kendini yenilemeyi başardı. Bu yüzden (şahsen hiçbir yakınlığım olmayan) bu kadroya büyük bir takdir besliyorum.
AKP iktidarı IMF destekli ekonomik istikrar programına ve AB'ye katılım sürecinin çizdiği rotaya bağlı kalarak, en azından 2005'e kadar, gerek ekonomi gerekse demokrasi alanında bir "sessiz devrim"e imza attı. Bugünkü Türkiye'nin AKP öncesine nazaran daha müreffeh ve daha özgür bir ülke olduğuna en küçük bir kuşkum yok. Bu yüzdendir ki AKP, 2002'de % 34 olan oyunu, 2004'te % 40'a, 2007'de % 47'ye çıkarmayı başardı. Bugün AKP, Kürtler dahil Türkiye halkının büyük çoğunluğunun güvenine sahip, ülke bütünlüğünün güvencesi olan, merkez partisidir.
Bu AKP'ye yapılanlar ne hukuka sığar, ne de siyasi ahlaka. CHP'nin başındaki klik, laikliğin elden gittiğine dair vehimler yayarak, demokrasinin tepelenmesi pahasına iktidar olma hesapları içinde. Başörtüsü yasağını kaldıracak anayasa değişikliklerini tetikleyen ve destekleyen MHP, şimdi AKP'nin bu nedenle kapatılmasına destek veriyor. Parlamento-içi muhalefetin hali bu... Ya parlamento-dışı muhalefet? İsmet Berkan "AKP gitsin de nasıl giderse gitsin" örgütünün öyküsünü bir hafta boyunca çıkan yazılarında çok iyi anlattı. Hukuka, adalete ve hakkaniyete bağlı herkesin ibret için bu yazıları okuması gerekir (Bkz. "Ergenekon'un Yakın Tarihi", Radikal, 4-11 Nisan).
Demokrasiye ve AB yolunda ilerlemeye karşı olan güçler, ilk günden itibaren AKP'yi şu veya bu şekilde iktidardan düşürme arayışına girdiler. Kıbrıs sorununun Annan Planı temelinde çözülerek adanın bir bütün olarak AB'ye girmesini (Rauf Denktaş aracılığıyla) engelleyerek Türkiye'nin AB yolunu tıkadılar. 2003 ve 2004 yıllarında iki askeri darbe girişiminde bulunuldu. 2006'da bir yargıcının katledildiği Danıştay saldırısının sorumluluğu hükümete yıkılmak istendi. Geçen Nisan ayında darbe yanlılarınca düzenlenen mitinglerle halk hükümete karşı kışkırtıldı. 27 Nisan 2007'de Genelkurmay'in internet sayfasına "Gül'ün Cumhurbaşkanı seçilmesi engellenmezse askeri darbe olur" anlamına gelen bir açıklama konarak Anayasa Mahkemesi baskı altına alındı. Şimdi de hukuken eler tutar yanı olmayan bir iddianame ile AKP kapatılmak isteniyor... Tek umut, Anayasa Mahkemesi'nin kendinin ve ülkenin itibarını kurtararak, buna dur demesi.
Zaman gazetesi
YAZIYA YORUM KAT