AKP'nin Kürt ajandası...
DTP Genel Başkanı Ahmet Türk her zamanki samimi üslubuyla 'Avrupa'da bize yöneltilen, AKP Güneydoğu'da neden sizden daha fazla oy alıyor, sorusuna cevap vermekte artık zorlanıyoruz.' demiş.
AKP'nin Güneydoğu'da aldığı oyun, DTP'den fazla olmasının bilinen pek çok nedeni var. Ama sanırım asıl önemli neden, birikmiş sorunlara klasik devlet refleksinin dışından bakan bir parti olması. Merkezi rejimle öteden beri sorunlu olan bölge halkının bir çözüm yaratma potansiyeline güvenerek destek verdiği AKP bölgedeki etkinliğini yerel seçimlerle test etmeye hazırlanıyor. O halde şu soruyu açıklıkla sormanın zamanıdır; AKP bölge siyaseti, Kürt sorunu konusunda nasıl bir ajanda öneriyor? Bunu sormaya ve cevabını duymaya hepimizin hakkı olmalı. Çünkü bugün AKP'nin kurmayları dahil hiç kimse partilerinin Kürt meselesindeki ajandası hakkında net bir fikre sahip değil. Böyle bir soru sorulduğunda alacağınız klişe cevapların, bölgenin sosyo-ekonomik şartlarının düzeltilmesi şablonuna eklenecek en taze bilgi GAP eylem planı olacaktır ki herhalde bu planı yerel seçimler öncesinde tamamlamayı hayal etmiyorlar!
Diyarbakır'ın suyuna arsenik de koysanız...
AKP bölgedeki siyasetini güçlendirmek, dahası bölgenin özel şartlarını gözeten bir ajanda oluşturmak için ne yaptığını kamuoyu ile paylaşmakta daha fazla gecikmesi samimiyetinin sorgulanmasına sebep oluyor. AKP'nin gerçek bir icraat partisi olmaktan kaynaklanan Türk usulü 'kervan yolda düzülür' tavrı Kürt meselesinde de izlenmesi hedeflenen bir yol haritası ise işlerinin diğer konularda olduğu kadar kolay olmayacağını söylemek gerekiyor. Evet başbakan isim vererek 'İzmir, Çankaya ve Diyarbakır'ı istiyorum' demiş olabilir. İşi pek çok konuda olduğu gibi rast giderek İzmir'in suyunda arsenik de çıkabilir ama Diyarbakır'da işinin o kadar kolay olmayacağını söylemek için kahin olmak gerekmiyor. Diyarbakır'ın suyuna arsenik de koysanız yerel seçimleri belirleyecek olan başka dinamikler var ve bu dinamiklerin yönünü belirleyen bir ajandaya sahip olmak zorundasınız. Mesela o üzeri çok kolay örtülen eve dönüş yasası konusunda AKP'nin ne yaptığı kimse tarafından sorgulanmıyor? AKP'nin bir eve dönüş planı var mı gerçekten? sormak gerekiyor. Genelkurmay başkanının dahi 'dağa gidişlerin önü alınmazsa bu mesele çözülemez' dediği bir konuda, gençlerin dağa çıkışının önü alınmak bir yana dağdakilerin indirilmesi konusunda dahi bir irade gösteremezse AKP sorunu nasıl aşmayı düşünüyor? Bugün Kürtlerin beklentileri kristalleşmiş ve farklı uçlara kaymış durumda. Tam bağımsızlık hayalinden federasyona, demokratik, özerk cumhuriyetten üniter sisteme onlarca talep ve beklentiyle hareket eden farklı kesimler var. Bunca birikmiş ve çözümsüz görünen sorunlara bakış açısını değiştirmek, belki de bir yöntem değişikliğine gitmek şart. Tam da bu nedenle bölgede siyaset yapan partilerin Kürt seçmenin beklentilerini realize etmesi zorunlu. Nedir o?
Atılacak ilk adım Kürtlerin büyük çoğunluğunun muhatap olduğu sorunların neler olduğu konusunda samimi bir envanterin çıkarılmasıdır. Çünkü çözüm ancak bu sorunların realizasyonundan doğar. Realizasyon derken söylemeye çalıştığım şu: Bugün gerçekleşmesi imkansız olan büyük önermelerin gölgesinde kan akıtılmaya devam ediyor. Kanı durdurmanın ve insani çözümler yaratmanın tek şartı talepleri gerçekçi zemine çekmektir. Kürtlerin yaşadığı bölgenin ve Ortadoğu'nun dengeleri bu birikmiş sorunların gerçeklik sınırını da gösteriyor aslında. Yapılması gereken en azından Türkiye şartlarında var olan sorunların hangi araçlarla çözülebileceğinin arayışına girmek olmalı. Somut örnekler üzerinden gitmek gerekiyor belki de; Kürtlerin kimlik talepleri, dil haklarından doğan talepleri, eğitim talepleri var. Ayrıca sayıları azımsanmayacak bir grubun, dağdakilerin indirilmesi talebi var. Somut bir örnek verelim; Avrupa Birliği ile müzakereler çerçevesinde hazırlanmakta olan bir ulusal programdan söz ediliyor. Bu programda her vatandaş için kendini savunma konusunda gerek duyulduğu hallerde tercüman bulundurma zorunluluğu getiriliyor. Böylece adliyelerde Kürt vatandaşların savunma hakları tercüman aracılığı ile sağlanmış olacak. Böylesi bir uygulamaya sadece adliye ile sınırlı kalmayıp diğer kurumlarda da geçilmesi önemli bir başlangıç olurdu. Özellikle DTP'li bazı belediyelerin pratik hizmetlerde programlarına almayı hedefledikleri çok dilli belediyecilik uygulamasındaki Kürtçe serbestisinin valilik ve kaymakamlıklardan başlatılması neden imkansız olsun?
Aslında tuhaf bir biçimde sahada bu tarz çözümlerin kendi mecrası kendiliğinden oluşuyor. Ahmet Türk'ün Avrupalılara cevap vermekte zorlandığı konunun düğümü aslında tam da burası; AKP Güneydoğu'daki etkinliğini il ya da ilçe teşkilatları aracılığıyla değil, bölgeye atanan kamu görevlilerinin değişen profili sayesinde artırıyor. Başbakan'ın 'bölgedeki fakir vatandaşı valiler tespit edecek. Bölgede görevli valiler ellerine paket alıp bizzat halka yardım götürecekler' derken aslında yeni devlet anlayışının hizmet adamı profilini de belirliyor. Bugün özellikle Güneydoğu'ya yapılan atamalarda valilikler ve belediyeler arasındaki farklılığı, gerilimi aşan kamu görevlilerinin tayin edilmesi, iktidar partisinin bölgedeki hedeflerini uzun vadeli yaptığının işareti.
Başarılı atamalar çözümü işaret ediyor
Diyarbakır vali yardımcılarından Ahmet Aydın, önceki yıl yaşanan Nevruz olaylarında halka daha şefkatli yaklaşan kamu görevlilerinin oynadığı sakinleştirici role ettiği tanıklığı anlatıyor. Onca çocuğun öldüğü, nerdeyse bir kitle katliamına dönüşecek olan olaylarda Belediye Başkanı Osman Baydemir'le omuz omuza vererek sabaha kadar halkı sakinleştirmeye çalıştıklarını, valilikten birilerinin halkın arasında olmasının olumlu etkisinden söz ediyor. Aydın'ın sözleri devletin isterse ne kadar müşfik olabileceğini göstermesi bakımından çarpıcı. Ahmet Aydın, ceberut devletin bir kader olmadığını gösteriyor anlattıklarıyla: "Sanat sokağında biriken ve polisi her fırsatta protesto eden gençlerin üzerine panzerle gitmek çare olmadığı gibi yapılan baskı, protestocu gençlerin sayısını her geçen gün artırıyordu. Panzerleri çekince, serbest kalan gençler olay çıkarmaktan vazgeçip normal hayatlarına döndüler." Serbest bırakmanın, özgürlük vermenin çatışma değil, kaynaşma, uyum getireceğini bir kamu görevlisi olarak deneyimlemiş ve buna inancını koruyarak hizmet vermenin anlamlı bir örneğini temsil ediyor. Çok dilli belediyecilik uygulaması nedeniyle görevden alınan Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş'ın yerine atandığı zaman da çalışanların beklentilerinin aksine görevdeki kadroya hiç dokunmayıp onlarla çalışmaya devam edince aldığı olumlu tepki de işaret olmuş Aydın için. Diyarbakır'da gerek esnaf gerek belediyelerle hiçbir sorun yaşamadan ilişki kuran yöneticilerin bölgede devlete kazandırdığı yeni yüz, biriken sorunların çözüm anahtarını da gösteriyor. Ancak böylesi bir yaklaşım Türkiye'nin en zor sorununun taraflarından biri olan devleti Kürtler nezdinde farklı algılatır. Sorunun bir diğer tarafı olan DTP'nin temsil ettiği değerlerin anlaşılması ve çözümü ise yine onlar açısından da sorunların realize edilmesinden geçiyor. Hal buyken yaklaşan yerel seçimlerde iddiasını sürdürmek isteyen en başta AKP olmak üzere DTP de Kürtlerin taleplerini realize etmek ve reel çözümler önermekle yükümlü. Yoksa boş vaatlere Kürtlerin dahi karnı tok... Tam bağımsızlık hayaliyle otuz bin insanını kaybetmiş bir bölgenin gelinen noktada demokratik özerkliğe razı edilmesi ne kadar gülünçse, boş siyasi vaatlerle kandırılmayı taşıyamayacak kadar yorgun olan Kürtlerin AKP'den samimi bir ajanda beklemesi bir o kadar anlaşılır bir talep olarak okunmalı.
Zaman gazetesi
YAZIYA YORUM KAT