1. YAZARLAR

  2. Şahin Alpay

  3. AKP ve vesayet rejimi (I)
Şahin Alpay

Şahin Alpay

Yazarın Tüm Yazıları >

AKP ve vesayet rejimi (I)

04 Şubat 2010 Perşembe 05:46A+A-

Ne zaman başarıya ulaşır, bir gün gerçek olur mu, doğrusu bütün iyimserliğime rağmen emin olamıyorum. Ama ülkeyi askerî-bürokratik vesayet altında olan türden bir demokrasi olmaktan çıkarıp, özgürlükçü ve çoğulcu bir demokrasiyi yerleştirecek, halkın temsilcileri tarafından yapılacak yeni bir anayasa artık Türkiye'nin gündemine girdi.

Yeni anayasa ile, esas olarak, yaşam hakkı başta olmak üzere bütün temel hak ve özgürlüklerin güven altına alınması, halk egemenliğinin hakim kılınması, idarenin yeniden yapılandırılması ve milletin yeniden tanımlanması söz konusu. Bunun için de Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu felsefesinde Kemalizm'in (ya da laik milliyetçiliğin otoriter yorumunun) yerini liberal demokrasiye bırakması kadar köklü bir dönüşüme ihtiyaç var.

Türkiye Cumhuriyeti tarihini kabaca üç döneme ayırabiliriz: Kuruluştan 1950'ye kadar, Kemalizm'in bütün unsurlarıyla hakim olduğu, otoriter bir tek parti rejimi geçerli oldu. 20. yüzyılın ikinci yarısında ise asker-sivil bürokrasinin seçimle gelen hükümetlerin üzerinde yetkilere sahip olduğu, askerin müdahalelerine maruz kalan türden, vesayet altında bir demokrasi yerleşti. 21. yüzyılın başından itibaren ise, Kopenhag Siyasi Kriterleri ile tanımlanan, Avrupa Birliği (AB) standartlarında bir demokrasiye geçiş sürecine girildi. Bu süreç, ne zaman, nasıl tamamlanacak, benim kuşağım görebilecek mi, bunları bilmiyorum. Ama şunları biliyorum:

1950'de çok partili düzene geçilmesinden bu yana halkın temsilcileri tarafından yapılacak bir anayasa fikrini ilk ortaya atan, bununla kalmayıp (22 Temmuz 2007 seçimleri öncesinde) liberal görüşlü bir uzmanlar heyetine taslağını da hazırlatan ilk Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ilk hükümet de Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetidir. 12 Eylül askerî darbesinin getirdiği, Türkiye'yi bırakın vesayet altında demokrasiyi, bir milli güvenlik devleti haline getiren anayasayı demokratikleşme yönünde tadil edilmesine öncülük eden de bu hükümettir. Ne var ki, AKP 2007 seçimini % 47 gibi bir oyla kazandığı, 550 milletvekilinden 341'ini elde ettiği halde anayasa taslağını kısa süre sonra rafa kaldırmak durumunda kaldı. Ancak son haftalarda, kısmi anayasa değişikliklerini gündeme getirmeye hazırlanıyor ve sözcüleri, ihtiyaç duyulan yeni anayasanın gelecek yıl yapılacak seçimden sonra gündeme gelebileceğini söylüyor.

Peki, AKP hükümeti sivil ve demokratik anayasa fikrini ortaya attığı, bunun taslağını hazırlattığı halde neden sonradan rafa kaldırdı ve neden şimdi ancak kısmi anayasa değişikliğinden söz ediyor? Bu sorunun cevabı, elbette ki, Türkiye'deki siyasi güç dengelerinde yatıyor.

Evet, AKP üst üste iki seçim kazandı, 2007 seçimlerinde iki seçmenden birinin oyunu aldı, ama Türkiye'de vesayet düzeninin, kısaca statükonun devamından yana olanlar azımsanmayacak güce sahip olmaya devam ediyor. Türkiye siyaseti, statükodan yararlanan ve devamından yana olan güçlerle, statükonun mağdurları olup demokratik değişim isteyen güçler arasında bölünmüş durumda. Söz konusu güçler ya da unsurlar ne monolitik (yani yekpare bir bütün), ne de kararlı (yani değişime kapalı), ama kabaca teşhisi mümkün.

Statükonun en önemli savunucuları, muhakkak ki, giderek etkinliklerini kaybetmekle beraber asker - sivil bürokrasi içinde hakim durumda görünen, Kemalizm'in otoriter yorumuna bağlı unsurlar. Eğer Kemalizm'in bir temel unsuru olan laikçiliğin (ya da dinin devlet denetimi altında tutulması ve dini özgürlüklere sınırlama getirilmesi fikrinin) parlamentodaki en kararlı savunucusu CHP ise, Kemalizm'in öteki temel unsuru olan Türk milliyetçiliğinin parlamentodaki en kararlı savunucusu MHP. Bunlar statükonun iki farklı ayağını temsil ettikleri için "ruh ikizleri" ve önümüzdeki seçimlerden sonra ülkeyi ortaklaşa yönetme talipleri.

Burada başlayan analizi bir sonraki yazımda tamamlayacağım.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT