AKP ikilemleri(5): Demokratlık
Milli Görüş geleneğinden gelen bir siyasî partinin, kendisini ataerkil zihniyetten kurtarması kolay değil.
Refah Partisi dönemi, bu gelenek tarafından hem kapalı kapılar ardında eleştirilen, hem de 'Allah rızası için' desteklenen bir siyaset üretmişti. Farklı yaklaşımlar partinin korumacı ve kuşatıcı şemsiyesi altında gizleniyor, liderin manevî çekim gücü tüm hataların göz ardı edilmesi ve hamasete teslim olunması anlamına geliyordu. Bu kabuğu kıran AKP hareketi ise, kendisinden beklenen dünyaya adaptasyon misyonunu iyi kavrayarak, yeni oluşumu 'muhafazakâr demokrat' ilan etti. Buradaki 'muhafazakarlığın' siyasi içerikte değil, kültürel anlamda olduğu da özellikle vurgulandı.
Dolayısıyla AKP aslında Anadolu halkının tarihi açısından çok önemli bir işlev yüklenmiş oldu: Kadim ataerkil anlam dünyasının, geleceği taşımak için elzem gözüken demokratlıkla uyum içinde yeni bir sentez yaratması... Ataerkil zihniyetin modern hayata uyum gösteren yönleri öne çıkartılırken, demokrat zihniyetin de İslamî akideye uygun yanları benimsendi. Ne var ki bu henüz kâğıt üzerinde bir çabaydı ve içselleşmesi belki de nesilleri içine alacak bir değişim sürecini ima etmekteydi. Oysa AKP'nin kendisini Türkiye'ye ve dünyaya kanıtlama ihtiyacı acil bir görev olarak bastırmaktaydı. Bu durum parti için aşılması imkansız olan ama aşılmış gibi davranılmasını ima eden bir ikilem çıkardı: Milli Görüş hareketinin tabanı daha uzun yıllar, özellikle kadın, çocuk, aile gibi erkek egemenliğini dinsel kisve altında sunan sembolik alanlarda demokratlığın yanına bile yaklaşamayacaktı... Ancak buna karşılık siyasi reform alanında çok daha özgürlükçü bir zemin vardı ve yeni hareketi 'demokrat' olarak sunmayı elverişli kılabilirdi. Ama burada da geçmişten miras kalan Türk-İslam sentezi alışkanlıkları işin içine girmekte ve özellikle kimlik siyasetinde AKP tabanını ataerkilliğe savurmaktaydı.
Bu gelgitler halen devam ediyor ve öyle kolayca çözümlenebilir gibi de gözükmüyor. AKP demokrat olmak isteyen, ancak olmakta zorlanan ve bu zorlanmayı da kabullenmekten gocunan bir parti... Demokrat olamamayı kabullenmenin muhtemelen yönetme meşruiyeti açısından bir zaafa işaret edeceğini, bunun İslamofobik yaklaşımlara malzeme vereceğini düşünüyorlar. Öte yandan demokrat olduklarında ısrarın ters tepeceği, bunun tersini kanıtlayacak 'uygun' örneklerin medyaya çıkmak üzere her an hazır tutulduğunu da biliyorlar. Böylece bir kez daha sürece yayılmış bir değişim dinamiği ile karşı karşıya geliyoruz ve partinin hem kendi imajını sağlam tutma, hem de tabanı dönüştürme çabasının iç içe geçmesine tanık oluyoruz.
Diğer taraftan demokratlıkla olan ikircikli ilişki bununla sınırlı değil. Çünkü bir de siyasi sürecin içindeki davranış kalıpları, yani 'usul' meselesi var. Demokratlık da diğer bütün zihniyetler gibi ilişki içinde derinleşir ve kendine has kültürel kalıpları yaratır. Diğer bir deyişle konu somut iş yapmaya geldiğinde, muhataplarınızın zihniyeti de kritik önem arz eder. Sosyal psikoloji, farklı zihniyetlere sahip ama birlikte çalışmak durumunda olan kişilerin oluşturduğu ortamlarda, daha sebatkâr olan tarafın zihniyetinin galebe çaldığını ortaya koyuyor. Buradan hareketle AKP'nin demokratlıkta ısrar etmesi halinde örneğin CHP'nin oportünist yaklaşımını alt edebileceği öne sürülebilir. Ne var ki sebatkârlık zamana muhtaçtır... Kendi zihniyetinizi yerleştirmek üzere harcanan zaman nedeniyle iş yapamaz duruma da gelebilirsiniz. Sosyal bilimler, böyle durumlarda iş yapma baskısını üstünde hisseden tarafın kendi 'destek' tarzına kaydığını, farklı bir zihniyetin içinden 'çözüm' ürettiğini söylüyor. Birkaç hafta önce Meclis Eğitim Komisyonu'nda yaşananlar bunun basit bir örneğiydi. Günlerce demokrat tavır sergileyen AKP heyeti, CHP'nin kuralları kasten zorlayan engellemesi karşısında, yasayı Meclis'e getirebilmek için otoriter yana savrulmak durumunda kaldı. Aksi halde yasanın komisyonda tartışılması zamanında bitmeyecek ve süreç kadük olacaktı. Ama bu şekilde Meclis'e gelmiş olması da AKP'nin demokrat olmadığına dair bir ilave delil olarak sunuldu.
Şu tespiti altını çizerek yapmakta yarar var: Hükümetin muhalefetten daha reformcu olduğu bir durumda, iktidarı yapılan işlerin içeriğinden hareketle yıpratmak çok zordur. AKP her şeyi doğru yapmıyor olsa bile, muhalefetin gerçekçi ve inandırıcı alternatifler geliştirmesi de kendi içinde epeyce sorunlu. Bu durumda hükümetin yıpratılma çabalarının ana ekseni 'usul' üzerinde şekillenecek, yani AKP'nin zihniyetine gönderme yapma şeklinde olacaktır. AKP ise kendi demokratlığını kanıtlama isteği ile iş yapma zorunluluğu arasında sıkıştığı ölçüde, demokratlıktan uzak bir tavır sergileyecek ve özellikle dünya kamuoyuna malzeme olacaktır.
Çözüm muhatabın değiştirilmesidir. AKP toplumu muhatap alabildiği ve özeleştiriye açık olabildiği oranda muhalefetin yapay engelini aşabilir. Ancak bunun için de demokratlığın gerçekten içselleştirilmiş olması gerekiyor ki, ne parti ne de seçmeni henüz o noktada değiller.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT