AKP eleştiri envanteri çıkarmalı
29 Kasım 2008 Cumartesi 11:45A+A-
Türkiye mahalli seçimlerin arefesinde ve anlaşılıyor ki, seçimler, öncelikle üç parti için özel anlam taşıyor. AK Parti, CHP ve DTP...
Herkes seçime bir sebeple asılıyor. Başbakan, birinci çıkacağına herkesin garanti gözüyle baktığı seçimde, "Partim ikinciliğe düşerse istifa ederim" diyerek, kendisi için çıtayı dikti.
DTP için Güneydoğu illerini kaybetmemek, CHP için İzmir gibi bazı sembol şehirlerin kaybı veya diğer metropollerin yeniden kazanılması çıta niteliği taşıyor. CHP'nin çarşaflı çıkışı bile, seçime asılma iradesinin yansıması.
Seçime doğru yürürken, siyasi arenada en dikkat çeken şeylerden birisinin, Ak Parti'ye, daha çok da kendi cenahından yönelen eleştiriler olduğu, ya da karşıt eleştirilerin bir ölçüde zemin tuttuğu söylenebilir.
Fehmi Koru "Obama gibi başladı Bush oldu" dedi. Ali Bulaç "AK Parti sırasını savdı" dedi.
Liberaller ve Kürt meselesinde hassas olanlar, AK Parti'nin, "devlete teslim olduğu", hatta "senaryosunu askerin yazdığı bir rolü üstlendiği", "Anayasa Mahkemesi'nin kararından sonra adeta iktidar gücünün yok olduğu", "milliyetçi reflekslerin ağır bastığı", iş çevreleri, "ekonomide ipin ucunun kaçtığı"nı söylüyor.
Gümüşhane'den bir mektup aldım. İdealist düşüncelerle partinin kadın kollarında çalışıp da, olan bitenden huzursuz olan bir bayan, "iki yıldır olumlu bir adım atılmadığı"nı, yolsuzluk iddialarının hem ülke çapında hem kendi ilinde alıp başını gittiğini yazıyor.
Yolsuzluklar ve buna bağlı olarak, AK Parti'nin kendi zenginlerini ürettiği iddiası ise, artık, sadece muhalefet partilerine ait bir iddia değil, muhafazakar kesimlerde de tedavül eden bir kanaat. CHP'nin "çarşafa rozet" hamlesinde kullanılan malzemenin "Birileri türbanla cipe binerken bizim hayatımızda herhangi bir değişiklik olmadı, fakirliğe devam" söylemi olması da, toplum zemininde dolaşan rahatsızlığın siyasi dile tercümesi...
Gümüşhane'den gelen mektubun başında "Gönlümdeki AKP'yi kaybettim" ifadesi vardı. Tayyip Erdoğan, serzenişlerin hedefi yapılmıştı.
Bütün bunlar karşısında yapılacak olan nedir?
Ben de zaman zaman eleştirilerimi dile getiren birisi olmama rağmen, Türkiye'de politika yapmanın ve iktidar olmanın zorluklarını izah zarureti hissettiğimde, zorlandığımı belirtmeliyim. Şunu söyleyebilirim ki: AK Parti savunma halindedir. Bu bile, negatif bir durumu gösteriyor. Geriye doğru aylara baktığınızda, medyaya AK Parti hesabına olumlu yansıyan kaç flaş haberin altı çizilebilir? Çok çok az. Tüm bu eleştirileri elinin tersi ile itmek mi lazım, yoksa "Bunların yüzde 10'u bizde varsa, yeterince kirlenmişiz" diyerek, can havliyle kendi kendini arıtma çabasına girmek mi lazım?
Bence bir "Eleştiriler envanteri" çıkarmak lazım.
Bir "Nasıl görünüyoruz?" envanteri...
Tam da bugün. AK Parti hâlâ favori.
AK Parti'nin hâlâ kredisi var.
Ve AK Parti'nin hâlâ alternatifi yok.
Ama bu alternatifsizlik bile, bir süre sonra "Ne yani, topluma alternatifsizliği mi dayatıyorsunuz?" sorusu ile olumsuz propaganda malzemesi olabilir.
AK Parti eleştirileri tek tek değerlendirip, kendisinde olanları olmayanları tasnif edip, olanları tashih, olmayanları ikna edici biçimde izah eder ve kendisini toparlarsa, bu, toplum tarafından pozitif bir hamle olarak görülecektir.
Bir partinin sistem körlüğüne düşmeyip, hâlâ kendi kendisini yeniliyor ve toplumun duyarlılıklarını dikkate alıyor izlenimi vermesi olumludur.
Bir yerde eleştiriler hâlâ, AK Parti'nin misyonunun bitmediği, ve toparlanabileceği ümidi ile de alakalıdır. Öyle ki, "AK Parti sırasını savdı" hükmünü verenler bile "Peki alternatif kim?" sorusunun cevabında duraklıyor; ama hiçbir partinin kredisi sonsuz değildir.
Ben, AK Parti'nin sırasını savdığı düşüncesine katılmadım. AK Parti'nin şu andaki iktidarının da, en iyi CHP iktidarından daha olumlu olduğunu düşünürüm. Ama AK Parti'nin yolsuzluk iddiaları ile kirlenmesini kabul edemem.
AK Parti'nin, Doğu - Güneydoğu'da yaşanan sancıyı çözebilme potansiyelini kaybetmesini Türkiye için ciddi kayıp olarak görürüm. Yeni bir anayasa yapımı konusunda sağlıklı bir strateji geliştirip, bu işin içinden çıkamamasını önemli bir zaaf olarak telakki ederim. Hele yolsuzluk, kirlenme iddiaları karşısında kimi zaman susarak, cevapları erteleyerek, duyarsızlık göstererek, göstermelik yaptırımlar uygulayarak bu konuda ayak sürüyor izlenimi vermesini, intihara eş sayarım.
Ve kendisine ümit bağlayanlarla bile iletişim kazası yaşamasını açık bir dağınıklık göstergesi olarak değerlendiririm. Evet, böyle düşünüyorum.
DTP için Güneydoğu illerini kaybetmemek, CHP için İzmir gibi bazı sembol şehirlerin kaybı veya diğer metropollerin yeniden kazanılması çıta niteliği taşıyor. CHP'nin çarşaflı çıkışı bile, seçime asılma iradesinin yansıması.
Seçime doğru yürürken, siyasi arenada en dikkat çeken şeylerden birisinin, Ak Parti'ye, daha çok da kendi cenahından yönelen eleştiriler olduğu, ya da karşıt eleştirilerin bir ölçüde zemin tuttuğu söylenebilir.
Fehmi Koru "Obama gibi başladı Bush oldu" dedi. Ali Bulaç "AK Parti sırasını savdı" dedi.
Liberaller ve Kürt meselesinde hassas olanlar, AK Parti'nin, "devlete teslim olduğu", hatta "senaryosunu askerin yazdığı bir rolü üstlendiği", "Anayasa Mahkemesi'nin kararından sonra adeta iktidar gücünün yok olduğu", "milliyetçi reflekslerin ağır bastığı", iş çevreleri, "ekonomide ipin ucunun kaçtığı"nı söylüyor.
Gümüşhane'den bir mektup aldım. İdealist düşüncelerle partinin kadın kollarında çalışıp da, olan bitenden huzursuz olan bir bayan, "iki yıldır olumlu bir adım atılmadığı"nı, yolsuzluk iddialarının hem ülke çapında hem kendi ilinde alıp başını gittiğini yazıyor.
Yolsuzluklar ve buna bağlı olarak, AK Parti'nin kendi zenginlerini ürettiği iddiası ise, artık, sadece muhalefet partilerine ait bir iddia değil, muhafazakar kesimlerde de tedavül eden bir kanaat. CHP'nin "çarşafa rozet" hamlesinde kullanılan malzemenin "Birileri türbanla cipe binerken bizim hayatımızda herhangi bir değişiklik olmadı, fakirliğe devam" söylemi olması da, toplum zemininde dolaşan rahatsızlığın siyasi dile tercümesi...
Gümüşhane'den gelen mektubun başında "Gönlümdeki AKP'yi kaybettim" ifadesi vardı. Tayyip Erdoğan, serzenişlerin hedefi yapılmıştı.
Bütün bunlar karşısında yapılacak olan nedir?
Ben de zaman zaman eleştirilerimi dile getiren birisi olmama rağmen, Türkiye'de politika yapmanın ve iktidar olmanın zorluklarını izah zarureti hissettiğimde, zorlandığımı belirtmeliyim. Şunu söyleyebilirim ki: AK Parti savunma halindedir. Bu bile, negatif bir durumu gösteriyor. Geriye doğru aylara baktığınızda, medyaya AK Parti hesabına olumlu yansıyan kaç flaş haberin altı çizilebilir? Çok çok az. Tüm bu eleştirileri elinin tersi ile itmek mi lazım, yoksa "Bunların yüzde 10'u bizde varsa, yeterince kirlenmişiz" diyerek, can havliyle kendi kendini arıtma çabasına girmek mi lazım?
Bence bir "Eleştiriler envanteri" çıkarmak lazım.
Bir "Nasıl görünüyoruz?" envanteri...
Tam da bugün. AK Parti hâlâ favori.
AK Parti'nin hâlâ kredisi var.
Ve AK Parti'nin hâlâ alternatifi yok.
Ama bu alternatifsizlik bile, bir süre sonra "Ne yani, topluma alternatifsizliği mi dayatıyorsunuz?" sorusu ile olumsuz propaganda malzemesi olabilir.
AK Parti eleştirileri tek tek değerlendirip, kendisinde olanları olmayanları tasnif edip, olanları tashih, olmayanları ikna edici biçimde izah eder ve kendisini toparlarsa, bu, toplum tarafından pozitif bir hamle olarak görülecektir.
Bir partinin sistem körlüğüne düşmeyip, hâlâ kendi kendisini yeniliyor ve toplumun duyarlılıklarını dikkate alıyor izlenimi vermesi olumludur.
Bir yerde eleştiriler hâlâ, AK Parti'nin misyonunun bitmediği, ve toparlanabileceği ümidi ile de alakalıdır. Öyle ki, "AK Parti sırasını savdı" hükmünü verenler bile "Peki alternatif kim?" sorusunun cevabında duraklıyor; ama hiçbir partinin kredisi sonsuz değildir.
Ben, AK Parti'nin sırasını savdığı düşüncesine katılmadım. AK Parti'nin şu andaki iktidarının da, en iyi CHP iktidarından daha olumlu olduğunu düşünürüm. Ama AK Parti'nin yolsuzluk iddiaları ile kirlenmesini kabul edemem.
AK Parti'nin, Doğu - Güneydoğu'da yaşanan sancıyı çözebilme potansiyelini kaybetmesini Türkiye için ciddi kayıp olarak görürüm. Yeni bir anayasa yapımı konusunda sağlıklı bir strateji geliştirip, bu işin içinden çıkamamasını önemli bir zaaf olarak telakki ederim. Hele yolsuzluk, kirlenme iddiaları karşısında kimi zaman susarak, cevapları erteleyerek, duyarsızlık göstererek, göstermelik yaptırımlar uygulayarak bu konuda ayak sürüyor izlenimi vermesini, intihara eş sayarım.
Ve kendisine ümit bağlayanlarla bile iletişim kazası yaşamasını açık bir dağınıklık göstergesi olarak değerlendiririm. Evet, böyle düşünüyorum.
BUGÜN
YAZIYA YORUM KAT