Akim Kalan İhtilal Sahibini Arıyor
15 Temmuz kanlı darbesi rezil ve zelil bir biçimde ortalıkta öylece ‘piç’ gibi kalakaldı. Ne bir sahibi ne bir savunanı ne de yarım ağız olsun empati yapanına rastlayabiliyoruz. “Yurta Sulh Konseyi” adıyla bütün bir ülkeyi cehenneme çevirmeye kalkışan askeri cuntanın neredeyse hiç bir ferdi ‘delikanlı’ çıkmadı. En tepeden en aşağıya kadar ifadesi alınanlara bakınca hep aldatılmış, kullanılmış veya ne yaptığını bilemez durumdaki ‘piyon’ rolüne razı oldular alelacele.
Tankları, F 16’ları, savaş helikopterlerini sahaya sürüp 250’den fazla insanı katleden, 2 binden fazla insanı yaralayan,Meclis’i, Polis Özel Harekâtı, MİT’i, Cumhurbaşkanlığı Külliyesini bombardıman eden ihtilalciler adeta sırra kadem bastılar iyi mi? Cumhurbaşkanı Erdoğan’a suikast düzenlemek üzere Marmaris’te otel basan SAT ve MAKkomandoları bile suçüstü yakalandıkları halde cürümlerini inkâr ediyorlar. Ankara ve İstanbul’da halkın üzerine ateş açılması emri verenler de tanımadıkları kimi subaylara havale ederek sıyrılmaya çalışıyorlar işin içinden. TRT’yi basıp darbe bildirisi okutanlar, CNN Türk’ü basıp yayını durduranlar, Yeşilköy Havalimanı’nın yanı sıra İstanbul Büyük Şehir Belediyesi ve AKOM’u işgale kalkışanlar da darbeye niyetli olmadıklarını ifade etmişler. İyi de bu çapta yıkıcı bir ihtilalin ortada kalması, bir darbenin sahipsiz olması nasıl mümkün olur?
Ödlek ve İnkârcı Cunta
Bir iki istisna dışında askeri cuntanın elemanları Fethullah Gülen’le, Fethullah Gülen ise hem darbeyle hem de darbecilerle olan ilişkisini külliyen inkâr ediyor. Elbette bu durumda üslendiği Amerika devlet yöneticileri ve istihbarat temsilcileri de darbe kalkışmasını da örgütün lideri Gülen’i de aklama telaşesine düşmüş durumda. Ne içeride ne de dışarıda koskoca bir ülkeye karşı tertiplenen kanlı ihtilali sahiplenen yok. Peki, bu kanlı ihtilal öznesi, faili, örgütlenmesi, dış desteği olmadan kendiliğinden mi hayata geçti?
Birkaç misal vermek meseleyi anlaşılır kılmakta hem faydalı hem de kolaylaştırıcı olur. Yurtta Sulh Konseyi’nin en önemli adamlarından biri de Tümgeneral Mehmet Dişli idi. Genelkurmay Başkanlığı Stratejik Dönüşüm Dairesi Başkanı Tümgeneral Mehmet Dişli’nin ifadesine bakınca bu ‘adam’ nasıl asker olmuş, ne şekilde tümen yönetme vasfını elde etmiş sorusunu hayretler içinde sormadan edemiyorsunuz. Tümg. Dişli, Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ve Karargah’ı erterne eden ekibin başında bulunuyordu. Ancak ifadesini okuyunca böylesi kişilere değil koskoca bir silahlı kuvvetlerin üç tane tavuk, iki tane ördeğin bile teslim edilemeyeceğini gayet net anlıyorsunuz.
Tümg. Dişli ifadesine 15 Temmuz günü yaşadığı klima çarpması ile başlayıp kimi aradığını bilmediği bir telefon talimatıyla Karargâh’a geçmesiyle devam ediyor. Ardından Özel Kuvvetler giyimli fakat tanımadığı 2-3 şahıs tarafından ofise çekilip Akar’ı ihtilale ikna etmek üzere görevlendirildiğini ve makama sokulduğunu ifade etmiş. Sonra uzun uzun Akar’ı ikna etmek üzere neler konuştuğunu, Karagah’ta oturup nasıl çay kahve içtiklerini, haberlerde Boğaziçi Köprüsü’nün işgali ve alçaktan irtifada uçan F-16’ların gürültüsü, dışarıdan gelen silah sesleri vs. gibi anlatıyor. Ama bu ihtilali tertipleyenlerle alakalı hep bir gizli özne kullanmaya ihtimam gösteriyor. Birkaç itiş kakış sahnesi anlattıktan sonra Tümg. Dişli durumu “ben devletin tarafındayım, mağdurum, FETÖ ile ilgili bir soruyu hakaret kabul ederim, darbe hakkında bir bilgim yoktur” gibi ceza almaktan yakayı kurtarmak üzere bir yerlere bağlıyor.
Pişmanlık Yok, Pişkinlik Zirvede!
Benzer bir durumu 15 Temmuz darbe sürecinde ismi daha belirgin bir biçimde öne çıkan Genelkurmay Başkanlığı Personel Plan Yönetim Daire Başkanı Tuğgeneral Mehmet Partigöç'ün ifadelerinde de görmek mümkün. Tuğg. Partigöç de “benim darbe girişimiyle alakam yok” diyene kadar epeyce bir gereksiz beyanat verdikten sonra meseleyi kimi gürültü patırtılar üzerine “bahçede askeri kıyafetli özel kuvvetler personeli gördüğü”ne bağlamış. Şuraya gittim, buraya geldim, sandalyeye oturdum, emir subayıyla konuştum ve nihayet “gelişmeleri medyadan takip ettim.”
Peki Tuğg. Partigöç göbeğinde yer aldığı ihtilale dair tecrübeli bir kurmay subay olarak nasıl bir öngörü sahibi? İfadesi aynen şöyle: "Darbe girişimi konusunda kimseden talimat almadım, kimseye talimat vermedim. Darbe hazırlıkları hakkında herhangi bir bilgim yoktur." Kendisi yapmamış, yapanı görmemiş ve işitmemiş ve kimler olduğu hakkında da bilgi sahibi değil. Kan dökmeye, can almaya, meşru kurumları yıkmaya, ülke ve toplumu emperyalizmin işgal ve katliamlarına açık hale getirmeye soyunmuş cuntacı subaylarda haysiyet ve şeref arıyor değilim elbette. Ancak hiç değilse “bir yanlış yaptık, bu kadarını hesap edemedik, maksadı fazlasıyla aştık” gibisinden nedamet getirmeleri de gerekmez mi?
Başkaca örnekler verilebilir elbette ancak nerdeyse hepsi birbirinin kopyası gibi. Hakla karşı silah çekmek, Amerika,Avrupa ve İsrail hesabına askeri cuntalar kurup ülke ve toplumu sömürgeleştirmek adına uzun yıllardır gizli-saklı ve hileli icraatlar yapanların zilleti ortadadır. İktidar hırsıyla böylesi bir zilleti karakter edinenlerden kahramanlık destanı bekliyor değiliz şüphesiz. Lakin itiraf ve pişmanlık belirtemiyorlarsa bile hiç değilse milleti ahmak yerine koymaya kalkışmasalar.
Yeni Akit
YAZIYA YORUM KAT