AK Parti’ye kemoterapi değil, zararlı hücrelerin kesilip atılması lazım
“İsrail’e 6 satıp 1 alıyoruz” gibi insaf dışı bir açıklama yapan isimlerin, AK Parti’nin hassasiyetlerinden, ilkelerinden, özünden, ruhundan haberleri var mı acaba?
Aydın Ünal / Yeni Şafak
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan, Yerel Seçim sonrası ilk grup toplantısında, Âşık Veysel’in “Uzun ince bir yoldayım” ve Yunus Emre’nin “Ete kemiğe büründüm / Yunus diye göründüm” dizelerine de atıf yaparak, AK Parti’nin “nevzuhur” bir parti olmadığını, bu hareketin kökleri çok derinde ve ufku çok geniş bir hareket olduğunu vurguladı. Erdoğan, Filistin konusunda kendisinin ve partisinin bedel ödediklerini anlatırken de 1980 Kudüs Mitingi ve 1997 Sincan Kudüs Gecesi’ni hatırlattı.
AK Parti, 14 Ağustos 2001’de, Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde, aynı yolu yürümüş, aynı mücadelenin içinde yer almış, aynı hissiyatı taşıyan, aynı istikamete bakan bir “çekirdek ekip” tarafından kuruldu. Partinin programı, bu “çekirdek ekip” tarafından, her bir kelimesi özenle seçilerek oluşturuldu. Partinin ilkeleri, politikaları, hedefleri, kırmızı çizgileri bu “çekirdek ekip”in inanç, kültür, tecrübe ve yaşam tarzlarıyla şekillendirildi.
AK Parti’yi öncüllerinden farklı kılan ve bir kitle partisi haline getiren, merkezde bir “çekirdek ekip” olmasına rağmen, partinin kucaklayıcı ve kuşatıcı olmasıydı. Hem kuruluşta, hem sonraki aşamalarda partide Türkiye’nin hemen tüm renkleri temsil edildi. Kürtler, Aleviler, Çerkezler, Lazlar, Romanlar, Ermeniler, sağcılar, solcular, liberaller, zenginler, fakirler, kadınlar, başı açıklar, tesettürlüler ve daha nicesi… AK Parti, kendileriyle çalışılabileceğini düşündüğü, katkısını alabileceğini umduğu farklı isimleri davet etti; kimileri de ideallerine en yakın parti olarak AK Parti’yi gördü, orada siyaset yapmak için geldi.
Burada önemli olan şu: AK Parti, dışarıya ne kadar açılırsa açılsın, merkezindeki, kendisini var eden ilkelerden taviz vermedi. Dışardan partiye katılanlar elbette kendi kimliklerini, düşüncelerini, ideallerini, ilkelerini muhafaza ederek geldiler. Nasıl bir yere geldiklerini çok iyi biliyorlardı. Dönüşmediler. AK Parti’yi dönüştürme gayreti içine de girmediler. AK Parti de onları dönüştürmek, asimile etmek gibi bir çabanın içine girmedi. Önemli makamlara dahi getirilseler, bu isimler taban tarafından yadırganmadı. O “çekirdek ekip”, o “öz”, o “ruh” merkezde öyle sapasağlam durduğu müddetçe, gelenler sadece renklilik ve zenginlik getirdiler. Bu renklilik ve zenginlik Türkiye’yi her alanda yeniliklerle, özgürlüklerle, haklarla ve refahla buluşturdu.
AK Parti’nin bugün yaşadığı sorun, aslında, 2014 sonrasında işte bu dengenin bozulmaya başlamasından da kaynaklanıyor.
FETÖ’ye karşı verilen mücadelenin kararlılıkla ilerlemesi, 2014 seçimlerinde elde edilen başarılar, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olması, 2016’da 15 Temmuz darbe girişiminin püskürtülmesi, vesayetin çökmesi, o güne kadar AK Parti’ye tereddütle bakan birçok kişi ve grubun trene hücum etmesini de beraberinde getirdi. Bu yeni gelenler, kendilerine açılan alanı da kullanarak, partinin ayarlarıyla, dengeleriyle oynamaya başladılar. “Çekirdek ekip” dağılırken, bu lejyonerler, asalaklar, partinin “özü”ne, “ruhu”na kadar uzanmaya çalıştılar. Medyada, sosyal medyada, parti yönetiminde, bakanlar kurulunda, milletvekili listelerinde, bürokraside, “bunun AK Parti’de ne işi var” denilecek yüzler boy göstermeye başladı. AK Parti’nin özüyle, ruhuyla, ilkeleriyle, politikalarıyla uzaktan yakından ilişkisi, irtibatı olmayan isimler AK Parti adına konuşmaya, yazmaya, AK Parti’nin vitrininde yer almaya başladılar.
Bir ara işler o kadar ileriye gitti ki, bu sızıntılar, hem de alenen, “İslâmcılığı” kovmaya, Kemalizm’i AK Parti’ye yamamaya kadar işi götürdüler.
Son günlerde ortaya çıkan ve muhalefetten ziyade AK Parti tabanında rahatsızlık oluşturan skandalların baş aktörlerine bakın: Külliye’den parmak sallayan, pahalı saatiyle fotoğraf çeken, ultra lüks makam odaları yaptıran ya da partiye girişi biraz daha eski de olsa, tam Hamas’ın Erdoğan’ı ziyaret ettiği günlerde, tam da Erdoğan’ın “Filistin mücadelesini her şartta savunacağız” dediği zamanlarda, tam da AK Parti’nin İsrail’le ticaret üzerinden hırpalandığı dönemde, “Katliam eyvallah da… İsrail’e 6 satıp 1 alıyoruz” gibi insaf dışı bir açıklama yapan isimlerin, AK Parti’nin hassasiyetlerinden, ilkelerinden, özünden, ruhundan haberleri var mı acaba? Nerede olduklarının idrakindeler mi? Nereye geldiklerini biliyorlar mı? Nerede nasıl davranılması gerektiğine dair en küçük bir fikirleri var mı?
AK Parti, büyük zaferlerini ve büyük hizmetlerini “doku uyumuyla” başardı; bugün yaşadığı sorunların temelinde ise “doku uyuşmazlığı” var. Üstelik bu kanserli hücreler bünyeyi hızla kuşatıyor, kalbe, beyne doğru hızla ilerliyorlar.
İşte onun için AK Parti’yi kemoterapi değil, zararlı hücrelerin kesilip atılması eski sağlığına kavuşturacak.
HABERE YORUM KAT