AK Parti'nin Kürt politikası
Fırat'ın AKP Genel Başkan Yardımcılığı'ndan ayrılması yerine Aksu'nun gelmesi ne ifade ediyor? Giden kişi Kürt kökenli…
Demokrat eğilimli, sivil anayasa girişiminde koordinatörlük yapan, gerek kendi partisindeki gerek diğer partilerdeki Kürt kökenli milletvekilleriyle “yönlendirici” ya da “merkez” bir ilişki içinde olan bir isimdi Dengir Mir Fırat. Kürt sorunu konusunda yumuşak dili ve demokratikleşmenin devamını savunuyordu.
Başbakan'ın son dönem konuşma ve yaklaşımını eleştirdiği ve bu çerçevede ayrılma kararı aldığı söyleniyor.
Gelen de Kürt kökenli…
Ancak simgeledikleri Dengir Mir Fırat'tan tümüyle farklı.
Abdülkadir Aksu'nun temsil ettiği “fikir ve çevre”nin “toplum”dan çok “devlet”le ilişkisi var.
Nitekim ilk AK Parti hükümetinde İçişleri Bakanı olan Aksu'nun ikinci dönem dışarıda kalması, demokrat ve liberal çevreler tarafından hükümetin reformcu niyetlerin bir işareti olarak kabul edilmişti.
Kürt meselesi, siyasi partilerin hem “demokrasi fikri” hem “devlet ideolojisi”yle “ilişkileri” açısından önemli gösterge oluşturur.
AK Parti 2002–2007 arası politikalarıyla bu konuda diğer siyasi partileri olumlu yönde açık ara geride bırakmıştı.
Milliyetçi olmayan bir dil, meydan okuma yerine anlama çabası, Başbakan'ın 2005 Diyarbakır konuşmasında olduğu gibi “demokrasiden taviz verilemez, devlet hata yapmışsa, özür diler” yaklaşımı, “ana dil öğrenme, ana dilde yayın” gibi temel hakların ve özgürlüklerin AK Parti hükümeti tarafından getirilmesi ve savunulması, bunlar ve diğer AB reformlarının Kürt kökenli vatandaşlar üzerinde yaptığı olumlu umut verici etki…
Tüm bunlar 2007 yılında yapılan genel seçimlere yansımıştı.
AK Parti Güneydoğu'da birçok yerde DTP'yi geride bırakmıştı.
Farklı bölge ve kesimlerden gelen destek oylarıyla ulaşılan yüzde 47'de de bu politikaların önemli bir payı olmuştu.
Reformcu dil ve tutum AK Parti'nin diğer siyasi partilerden farklı olarak demokrat niyetlere sahip olduğunun kanıtı kabul edilmiş, daha doğrusu AK Parti'nin statükocu güçler karşısında değişimci bir kimliği temsil etmesinin işaretlerinden birisi olarak değerlendirilmişti…
Sonra işler tersine döndü…
Özellikle seçimlerden sonra AK Parti politikaları “asayişçi bir renk” almaya başladı.
Bu, özellikle son günlerde söylem düzeyinde belirginleşti.
Başbakan, sokak hareketlerini düzenleyen ve yöneten, kendisine “buraya gelme” diyerek meydan okuyan DTP'ye yönelik eleştirilerinde “öz olarak haklı” olsa da, “kullandığı dil, yaptığı benzetmeler ve eleştiri tarzı” itibariyle “sertleşme ve otoriterleşme görüntüsü” vermeye başladı.
Dengir Mir Fırat'ın gidişi, yerine Abdülkadir Aksu'nun atanması bu görüntüyü kuvvetlendirmiştir.
Hükümet bu görüntü ya da gidişat yüzünden demokrat ve liberal çevrelerden eleştiri topluyor…
Ve Başbakan “bu eleştiriler neden yapılıyor, eleştirenler hangi mercekten bakıyor” sorularını soracağına, her eleştiriyi kendisine ve partisine yönelik bir yıpratma girişimi olarak görüyor, sert bir şekilde yanıtlamaya yöneliyor ve “o görüntü” kesifleşiyor…
Tüm bunlar neden oluyor?
Bizce ortada, en azından şu aşamada, “politik-ideolojik bir sapma”dan çok “siyasi bir hesap hatası” var…
Tayyip Erdoğan'ın yerel seçimlere, özellikle Güneydoğu'daki seçimlere çok önem verdiği biliniyor. Bir yandan DTP'nin meydan okumasına ya da yerel seçim kampanyasına fırsat vermemek niyetinde, öte yandan Diyabakır gibi kentleri kazanıp hizmet politikası üzerinden “bu siyasi alanı” derinleştirmek, en azından tek aidiyetten kurtarmak amacında…
Niyet ve amaç mükemmel bulunmayabilir, ama anlamsız değildir…
Ancak böyle gidildiği takdirde, hükümetin yeni yaklaşımı ve tavrı yüzünden AK Parti'nin özellikle Güneydoğu bölgesinde oy kaybetmesi kaçınılmaz olur…
Bu durumun Türkiye genelindeki AK Parti'ye yönelik destek oylarına sirayet etmesi de öyle…
Hükümetin şu aşamada eski çizgisine dönmesi mümkün ve kolaydır, ileride zor ve güç olacaktır…
En önemlisi demokrasiden sapmaya yol açacaktır…
Demokrasiden sapma ise tüm ülkeye, Türk'e Kürt'e, AK Parti'ye bedel ödetir…
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT