AK Parti'nin çaresizliği
Eşyanın tabiatına aykırı olduğu için AK Parti, Türkiye'nin en temel ihtiyaçlarından birini, belki de en önemlisini karşılayacak donanıma sahip değil.
Giderek derinleşen ve büyüyen muhalefet boşluğundan bahsediyorum. Karşı taraf boş olunca tahterevalli yerinden oynamıyor. Siyaset dinamizm kazanamıyor. AK Parti iktidarına destek verenler, 'daha iyi değil mi?' diyebilir. Hayır değil. AK Parti'nin kendi insicamını, üretkenliğini ve dengelerini sürdürebilmesi için ekmek-su gibi muhalefete ihtiyacı var.
AK Parti, kendi içinden bir muhalefet hizbi çıkartarak bu ihtiyacı karşılayabilir mi? Güçlü bir liderin etrafında, zayıf bir parti içi rekabet dışında bu hizbin anlamı ve karşılığı olmaz. AK Parti, muhalefet oluşturmakta çaresiz.
Ergenekon ve Balyoz davaları, asker-sivil rekabetinde güçleri dengeledi. 'İnternet andıcı' davası ise askeri, iktidar oyununda saf dışı bıraktı. Devlet içindeki iktidar mücadelesinde askerin işgal ettiği alan tamamıyla boşalmış oldu. Doğal olarak bu alanı AK Parti iktidarı doldurdu. Kısa ve orta vadede askerin boşalttığı alana geri dönme ihtimali yok. Önce kaybedilen itibar uzun çabalarla yeniden kazanılacak; sonra bu itibarın üzerine iğneyle kuyu kazar gibi yeni bir iktidar projesi inşa edilecek. Neredeyse imkânsız.
AK Parti iktidarı, çok partili hayatımız boyunca elinde en fazla güç temerküzü gerçekleşen iktidar. Askerin boşalttığı alanı doldurdu. Askerle birlikte geçmişte devletin ekonomik iktidarına tasallut eden büyük sermayeyi hizaya çekti. Ekonomi dünyasında son birkaç yılda büyük bir kapışma yaşandı. Sermaye kendi içinde dönüştü; Türkiye geldiği düzeye eski sermaye sınıfıyla gelmedi. Yepyeni sermaye seçkinleri yükseldi. Medya, sermayenin uzantısı olarak bu değişime uyum sağladı. Bugün muhalif medya neredeyse internet medyası ile sınırlandı.
AK Parti sadece devlet iktidarının gayri meşru ortaklarını saf dışı bırakmakla kalmadı. Aynı zamanda kullandığı devlet iktidarının meşruiyetini, güvenilirliğini de artırdı. Asker komplo kurmaktan yargılanıyor. Susurluk dosyası yeniden açılıyor. Toplu mezarlardan kemikler çıkartılıyor. Artık kimse faili meçhul cinayete kurban gitmekten korkmuyor. AK Parti'nin dizginlerini ele geçirdiği devlet bugün vatandaş nezdinde daha meşru, daha saygın, daha güvenilir değil mi? PKK/BDP'nin paniği ve saldırganlığı arkasında da, bu meşru devlet gücü karşısındaki çaresizliği yatmıyor mu? Sonuçta AK Parti iktidarı 10. yılına girerken hem devlet gücünü pekiştirdi hem de gerçekten muktedir bir iktidar haline geldi.
Demokratik siyasal düzen, tıpkı serbest piyasa ekonomisi gibi rekabet üzerine kuruludur. Siyasal düzenin ürettiği kalite, üretkenlik, ilerleme hep bu rekabetle şekillenir. Ama AK Parti böyle bir rekabetin içinde değil; çünkü karşısında rekabet edeceği kimse yok. Bu rekabeti üretme konusunda çaresiz.
Ahmet Davutoğlu Suriye'ye gitti, Esed'le 6,5 saat görüştü. Durum elbette dikensiz gül bahçesi değil. Ama Türkiye ilk defa Batı dünyasını da ikna ederek güçlü bir inisiyatif kullanıyor. Çok bilinmeyenli Suriye denklemini elindeki imkânlara göre ustaca yönetiyor. En önemlisi risk alıyor. Hükümetin Suriye politikasına karşılık CHP'den ve MHP'den gelen seslere baktığınız zaman muhalefet boşluğu dediğim şeyin, somut ve sıcak bir örneği ile karşılaşabilirsiniz. CHP'nin muhalefeti, Soğuk Savaş döneminde kalmış solcuların sloganlaştırdığı tarzda sığ bir anti-Amerikancılık. MHP'ninki ise, hükümeti tam da yaptığı doğru şeylerden dolayı suçlamaktan ibaret. Askerî operasyon ihtimalini engellemeye çalışan Türkiye'yi askerî operasyona zemin hazırlamakla suçluyor. 'Suriye gibi hayatî bir konuda iktidar ile muhalefet arasında, riskleri azaltan, fırsatları artıran bir tartışma imkânı neden yok?' sorusunun cevabını bütünüyle muhalefet boşluğu sorununa teşmil edebilirsiniz.
AK Parti bu konuda çaresiz. İktidarı icraatlarında, kararlarında, politikalarında ve birçok konuda eleştirebilirsiniz. Muhalefeti ise tek bir konuda, 'neden muhalefet yapmıyorsunuz?' diyerek eleştirme hakkımız yok mu?
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT