AK Partili Adaydan Acziyet ve Zaafiyetin Beyanı
2015 seçimlerinde AK Parti Van Milletvekili adayı Ömer Çaha, bölgede neden kazanmadıklarını analiz ediyor.
1946 yılında jandarma ve polis nezaretinde ‘açık oy gizli sayım’ esasına göre seçim yapılmıştı. O seçimlerde iktidardaki CHP ‘biz bize’ bir seçim yaparak kendi çalıp kendi oynamıştı. Bu kez 7 Haziran tarihinde Doğu-Güneydoğu bölgelerinde ‘açık oy, biz bize sayım’ şeklinde bir seçim gerçekleştirilmiş, HDP kendi çalıp, kendi oynamıştır. Doğu/Güneydoğu bölgesinde bu şartlarda demokratik bir seçim asla yapılamaz! Bölgede hak ve adalet temelinde demokratik bir seçim yapabilmek için sandıkların mutlaka şehir merkezlerine taşınması, birleştirilmesi ve güvenliğinin korunması gerekir. Aksi takdirde anayasanın ‘gizli oy, açık tasnif’ ilkesiyle asla bağdaşmayan göstermelik seçimler yapmaya, böylece bölgeyi ancak demir perde ülkelerinde görülen bir tabloyla baş başa bırakmış olacağız.
Prof. Dr. Ömer Çaha / STAR
1946 yılında yapılan seçimler siyasi tarihimizde nasıl bir kara leke olarak duruyorsa, 7 Haziran 2015 tarihinde Doğu-Güneydoğu bölgelerinde gerçekleştirilen genel seçimler de benzer biçimde siyasi tarihimize bir kara leke olarak geçecektir. 1946 yılında jandarma ve polis nezaretinde ‘açık oy gizli sayım’ esasına göre seçim yapılmıştı. O seçimlerde iktidardaki CHP ‘biz bize’ bir seçim yaparak kendi çalıp kendi oynamıştı. Bu kez 7 Haziran tarihinde Doğu-Güneydoğu bölgelerinde ‘açık oy, biz bize sayım’ şeklinde bir seçim gerçekleştirilmiş, HDP kendi çalıp kendi oynamıştır.
Doğu/Güneydoğu bölgelerindeki oyların bir bölümü baskı, tehdit, şantaj ve hile sonucunda HDP’nin hanesine yazılmıştır. HDP şu anda hükümet karşıtı geniş bir koalisyonun şemsiyesi altında korunduğu için seçimlerde uyguladığı baskı ve hile çok fazla dikkat çekmiyor. Ancak seçimlerin sıcak atmosferi dağıldıktan sonra bu seçimler araştırma konusu edildiğinde nasıl yüz kızartıcı bir tabloyla karşı karşıya olduğumuz daha net anlaşılacaktır.
Sahada gördüklerim
Van milletvekili adayı olarak sahaya indiğimde beni en fazla şaşırtan şey seçmenin adeta ağzını açmaktan korkmasıydı. Daha seçim süreci başlamadan seçmen sindirilmişti bile. 6 - 7 Ekim olaylarının oluşturduğu korku iklimi seçim sürecine doğru büyüyerek gelmişti. Kendi seçim bölgem olan Erciş şehir merkezi o tarihte ateşe verilmiş, yangın üç gün boyunca devam etmişti. Düşman kuvvetlerinin bir şehri terk ederken yaptıkları ne ise o tarihlerde aynı şey yapılmıştı Erciş’e. Yangın sonrasında da Erciş’in yerli halkı olan Türkmenlere ve Ak Parti tabanına gözdağı verilerek buraları terk etmeleri yönünde tehditler gönderildi. Seçimlerden birkaç gün önce bir korucuyu şehir merkezinde öldürülerek bu korku iyice pekiştirildi.
HDP, seçimlerde büyük bir kitleyi gönüllü veya zorla harekete geçirerek seçim kampanyasını yürüttü. Her seçmenin evi birkaç kez ziyaret edilerek bir kısmına tehdit gönderildi bir kısmına da aba altından sopa gösterildi. Ailelerle yapılan görüşmelerde bundan sonra kendilerine oy vermeleri gerektiği, aksi taktirde olacaklardan kendilerinin sorumlu olmayacağı mesajı verildi. Şehir merkezindeki evlere HDP gönüllüleri ve belediye çalışanları üzerinden ziyaretler yapılırken uzak köylerdeki çalışmalara silahlı militanlar da dahil oldu. Muradiye’nin bir köyüne inen silahlı militanlar, köyün ileri gelenlerini taziye evinde toplayıp onlara şunu söylediler: “bu köyde AKP’ye kaç oy çıkarsa o kadar kişi öldürülecek. Her oy karşılığında rastgele bir kişi öldürülecek. Buna göre hareket edin!”
Seçim sürecinde HDP, muhtarları ve kanaat önderlerini de uyararak kendi tabanlarından, köylerinden veya mahallelerinden sorumlu oldukları hatırlatması yaptı. HDP öte yandan belediye hizmetleri üzerinden köy ve mahallelere tehditler göndererek Ak Parti’ye oy çıkan köy ve mahallelere hiçbir şekilde hizmet götürülmeyeceği mesajını verdi. Bu tür tehditlerin sonucunda birçok muhtar bizimle aynı karede görünmekten kaçındı. Köy ziyaretlerimizi duyan muhtarların bir kısmı biz gitmeden önce köyünü terk ederek başka bir yere gitti veya bir bahane ileri sürerek bizimle görüşmekten kaçındı. Bazı muhtarlar bize açıkça şunları söyledi: “Köye gelmeseniz daha iyi edersiniz. Siz geldikten sonra görüştüğünüz kişilerle HDP’liler gelip görüşüyor ve onlardan tehditle kendilerine oy vereceklerine dair namus sözü alıyorlar.” Gerçekten bu durumdan dolayı Ak Parti’li olan bazı köylere gitmekten imtina etmek zorunda kaldık.
Seçim öncesinde sandık kurulu üyelerimizle müşahitlerimize tehditler gönderilerek sandık başına gelmemeleri istendi. Bu tehditler karşısında ayrılanların yerine yeni gönüllüler ikame ederek seçim akşamına tüm sandık görevlilerini tamamlamış olara girdik. Ne var ki, seçim akşamında köylerdeki görevlilere yapılan tehditlerin sonucunda ertesi gün köylerdeki sandıklarda görev yapan üyelerimizin yüzde 70’i sandıklara gidemedi. Gidenlerin bir kısmı da sandık başında aldıkları tehditler karşısında görev yerlerini terk etmek zorunda kaldılar.
Sadece HDP’liler görevliydi
CHP, şehir merkezindeki birkaç sandık dışındaki tüm sandık kurulu ve müşahit kartlarını HDP’lilere verdi. MHP ise köylere herhangi bir görevli göndermedi. Böylece sandıklarda sadece HDP’liler görev yapmış oldular. HDP, seçim öncesinde köylerde açık oy kullanacağı kararını almıştı. Açık oy kullanımına direnen sandık kurulu başkanlarını ve bizim görevlilerimizi tehdit veya darp yoluyla sindirdiler. Böylece köylerin yüzde yetmişini aşkın bir kısmında oylar açık kullanıldı. Yaptığımız tespitlere göre Erciş’in 83 köyünden 37’sinde oylar tek bir kişi tarafından kullanılarak sandıklara atıldı. Bu köylerde katılım yüzde 100 olarak gerçekleştirildi. Seçim sürecinde ölenlerin, seçim esnasında hastanelerde olanların, inşaatlarda çalışan gençlerin, değişik nedenlerden dolayı köyün dışında olanların da yerine oy kullanıldı.
Köylerde sandık başına giden kadınlara oy kullandırılmamıştır. Kadınların yerine sandık başındaki görevliler mührü HDP’ye basıp oyları sandıklara attılar. Seçim sonrasında bir kadın gözyaşları içinde bu durumu şahsıma şöyle anlattı: “Tayyip Erdoğan’ı çok seviyorum. Oyumu ondan başkasına vermek istemiyordum. Ancak sandık başına gittiğimde benim yerime başkası oy kullandı. Lütfen bunu Erdoğan’a iletin.” Başka bir kadın da aynen şu ifadeleri dile getirdi: “Bizimkiler güya kadın partisi olduklarını söylüyorlar. Bize bir oyu bile reva görmüyorlar.” Bölgedeki kadınlar kız çocuklarına sağlanan eğitim desteğinden dolayı sayın cumhurbaşkanımıza ve hükümetimize karşı büyük bir sevgi beslemekte. Kendi iradeleriyle baş başa kalmaları durumunda bölgede Ak Parti’ye oy verecek kadınların oranı yüzde 90’ların altına muhtemelen düşmeyecektir.
HDP benzer bir durumu şehir merkezlerinde de uyguladı. Tüm tehditlere rağmen seçim gününün sabahında sandıklara tam kadroyla gitmeyi başardık. Ne var ki, sandıkların kapandığı saatlerde yüzde otuz civarında fire vermek zorunda kaldık. Zira sabah saatlerinde oy verme işleminin başlamasıyla birlikte okullardan üst üste “imdat” çığlıkları gelmeye başladı. HDP şehir merkezindeki tüm okullara yüzlerce partizanı yığarak okul bahçesinden itibaren seçmeni ve bizim görevlilerimizi baskı altına aldı. HDP’liler okul bahçeleri, kapı girişleri, koridorları, sandıkların bulunduğu sınıf girişlerini tam anlamıyla abluka altına aldılar. Bir yandan gelen seçmene oylarını HDP’ye vermeleri yönünde telkinde bulunurken, bir yandan da bina ve sandık kurulu üyelerimizi tehdit ederek görev yerlerini terk etmeye zorladılar veya sindirme yoluna gittiler. Kendilerine direnen arkadaşlarımıza karşı linç girişiminde bulundular. Linç girişimine maruz kalan arkadaşlarımızı polis nezaretinde binalardan ve sandık başlarından geri çekmek zorunda kaldık.
Sandıklar birleştirilmeli
Tüm bu durumlar karşısında kamu görevlileri ne yaptı? Seçim günü polis teşkilatının yönetimi büyük bir özveriyle çalıştı. Olayların olduğu okullara anında müdahale ederek olayların büyümesini önlemeye çalıştılar. Ne var ki, seçim mahallinde görevli polislerin önemli bir kısmı görevlerini ihmal ettiler. Bazı okullarda polisler okulların bahçesinde sohbet ederek veya kimseye görünmeyen bir mevkiye çekilerek HDP’lilerin manevralarına dolaylı yoldan destek oldular.
Ya seçim kurulları? Gerek ilçe, gerekse il seçim kurulları da ne yazık üzerlerine düşeni yapmadılar. Beş farklı konuda sandıklara itirazda bulunmamıza rağmen ilçe ve il seçim kurulları itirazlarımızı reddettiler. Baskı ve tehdit karşısında sinir krizi geçiren bir sandık kurulu başkanı öğretmenin görev yaptığı sandıkta açık oy kullanıldığını ispat etmemize rağmen ilçe seçim kurulu, “sonucu değiştirmeyeceği için bu sandıktaki oyları iptal etmeye gerek görülmemiştir” şeklinde karar verdi. Aynı ilçe seçim kurulu, HDP’nin tek itirazını kabul edip, bu itiraz sonucunda 200 oyumuzu ne yazık ki HDP’nin hanesine kaydetti.
Kısaca, Doğu/Güneydoğu bölgesinde bu şartlarda demokratik bir seçim asla yapılamaz! Bölgede hak ve adalet temelinde demokratik bir seçim yapabilmek için sandıkların mutlaka şehir merkezlerine taşınması, birleştirilmesi ve güvenliğinin korunması gerekir. Aksi takdirde anayasanın “gizli oy, açık tasnif” ilkesiyle asla bağdaşmayan göstermelik seçimler yapmaya, böylece bölgeyi ancak demir perde ülkelerinde görülen bir tabloyla baş başa bırakmış olacağız.
HABERE YORUM KAT